1 Eylül 2017 Cuma

ESKİ BİR BAYRAM GÜNÜ




Sokak sessiz. Babalar henüz bayram namazından dönmediler. Ama kapıları hep açık duran ve birbirine çok yakın mütevazi evlerden gelen seslere bakılırsa bayram telaşı başlamış bile.

Ben çoktan bayramlık elbisemi, bayramlık ayakkabılarımı giymiş salınıp duruyorum, bir içeri bir dışarı girip çıkarak. Sokağın başında, bizden iki ev ilerideki evin şu yaramaz oğlu merdiven basamağına oturmuş, kaşlarının altından gözlerini devire devire etrafı gözlüyor sinsice. Şimdiye kadar çoktan sokağa çıkmış yoldan geçen ve gücünün yeteceğinden emin olduğu çocukları taciz etmeye başlamış olması lazımdı ama annesinden sıkı azar işitmiş olmalı, yerinden kımıldamaması konusunda. Burnu akıyor yine ağzına doğru. Elinin tersiyle burnunu silip, sonra da jilet gibi ütülü, askılı kısa pantolonuna sürüyor elini. Yeni ayakkabılarını tükürüğüyle siliyor. Ve elini yine pantolonuna sürüyor. " Piiss! İnşallah annen kızar bayramlık kıyafetini kirlettiğin için..." diyorum kendi kendime, hırsla. Az sataşmıyor çünkü bana evlerinin önünden geçip Anneanneme giderken. Ya yolumu kesiyor ya saçımı çekiyor ya da arkamdan taş atıyor. Çok korkuyorum bu arsız oğlandan.

Karşı evden Ayşe çıkıyor dışarı şimdi de. " Baak! " Diyorum, kendi etrafımda dönerek, dönerken de elbisemi şemsiye gibi açarak. "Annem dikti elbisemi. " O da aynısını yaparak elbisesini gösteriyor. Onunkini de annesi dikmiş. Zaten herkesin elbisesini ya anneleri ya da mahalle terzileri diker. Hazır kıyafet alışkanlığımız yok henüz.

Annemin " Yardım et sofrayı hazırlayalım..." sesiyle içeri giriyorum. " Hiç rahat vermiyor, daha ayakkabılarımı gösterecektim."

Sonra camiden babalar geliyor, sokakta sıra sıra dizilmiş sohbet ederek.

Kahvaltıdan sonra Babamızın, Annemizin elini öpüp şu nereye saklandığını bir türlü bulamadığımız bayram şekerinin ortaya çıkmasını bekliyoruz heyecanla. Birer tane almamıza izin veriyor Annem, " Her gittiğiniz yerde bir tane alacaksınız anlaşıldı mı?" diye de tembih ediyor sıkı sıkı.

Bizim yaşıtımız çocukları olan komşulara ve akrabalarımıza birlikte gidiyoruz. Ve tabii ilk önce Sandıklılılara(!) gitmemiz gerekiyor. Onlar bizim ev sahiplerimiz. Saygıda kusur etmememiz gerek. Üst katımızda oturuyorlar. Onlara gittiğimizde yine gözlerim etrafta sandık arıyor. Daha önce de bakınmıştım ama Annemin sandığına benzer, kanaviçe işli ve dantelli beyaz örtüyle örtülü bir sandıktan başka sandık görememiştim. E o bizde de var. Neden onlara sandıklılılar deniyor o halde? Anlamıyorum. Bir de şu tam karşımda oturan evin babaannesinden korkuyorum. "Gürültü yaparsan saçlarını yolarım haa!" bakışlarını üzerime dikti. Nefes bile alamıyorum bir şey diyecek diye. Oysa gözlerindeki bir tek benim gördüğüm o korkunç ifade dışında yaşamıyormuş gibi hareketsiz oturuyor her zamanki köşesinde. Bir ara fırsatını bulup Gülhan'ın kulağına fısıldıyorum, " Dışarıya oyun oynamaya çıkalım mı..?"

" Birazdan misafirler gelir, Anneme yardım etmem lazım. Hem çok dersim var. Çalışacağım, çıkamam." diyor gıcık!

Sanki o kadar yüksek sesle konuşmasan olmaz di mi? Olmaz, olur mu hiç? Annem duysun ki, yine O'na methiyeler düzsün; ne kadar çalışkan, ne kadar uslu, annesine ne kadar yardımcı bir kız olduğu üstüne. Hah! İşte başladı Annem imrene imrene Gülhan'ı övmeye. Ay! Anladık her şeyin en iyisini Gülhan yapar. Bahçeyi bile en güzel o süpürür çalı süpürgesiyle. Peh! Gıcık işte gı - cıkk!

Off! neyse o kasvetli, çok bilmişlik kokan evden sokağa attık kendimizi. Anne - Babalarımız bizi bırakıp kendileri devam edecekler bayram ziyaretlerine.


Biz çocuklar mı..? Üçer beşer toplanıp mahallede tanıdığımız ne kadar komşu varsa kapılarını çalıyoruz, ellerini öpüp, bayram şekeri ve bayram harçlığı toplamak için. Bazılarımız iyice abarttı. Yoldan geçenleri durdurup. "Amca bayramın kutlu olsun." diye ellerine yapışıyorlar öpmek için. Ben o kadarını yapamıyorum. Kim en uyanıksa en çok o topluyor parayı ve şekeri. Tam zamanında geçiyor dondurmacı da. " Doondu gaymaakk..." diye, çın çın çınlayan çıngıraklarıyla mahalleyi neşeye boğan seyyar dondurma arabasını iteleyerek.

Akşam; yapış yapış ellerimizin yeni elbisemizdeki izleri, ter ve tozdan çamura bulanmış yüzlerimiz ve sabah ilk kez giydiğimizde yere basmaya kıyamadığımız ayakkabılarımız tanınmaz halde eve geldiğimizde azarımızı işitiyoruz tabii. Anne - Babamızı daha fazla kızdırmamak için sessiz ve hızlıca yemeğimizi yedikten sonra başlarımız önde uslu çocuklar olarak yatağımıza gidiyoruz.

Şimdi mi..?

Bayram gelmiş bana ne. Hani Annem, hani Babam, aile büyüklerim ..? Onlar olmadan ne anlamı, ne tadı var ki bayramın..?


Bayramınız kutlu olsun.


Tadı tuzu bol nice bayramlara...

nurten y tartaç

2 yorum:

Adsız dedi ki...

iyi bayramlar.anneciğimi kaybettiğimden beri bayramlar hüzün yüklü benimiçin de:((((
Çenebaz

Çınar dedi ki...


Çenebaz, evet bayramlar anne babalarımızın yanındayken bayram gibi yaşanıyormuş meğer :(

Teşekkürler canım

Sevgiler