Yaşam boyunca, çok önemli olduğunu düşündüğümüz anlarımız anılarımız olmuştur ama gelmiş geçmiştir. Ancak konusu geçtiğinde, kimi zaman gülerek kimi zaman buruk bir hüzünle hatırlarız ayrıntılarını, bize yaşattığı acı tatlı duyguları...
Oysa bazı şeyler vardır ki anılarımızda, bütün hayatımızda özel bir yer edinmişlerdir hiç unutulmazlar. Küçücük ayrıntılardır çoğu zaman bize geçmişi hatırlatan. Bir koku bir renk bazen hafiften esen rüzgarın uğultusu, bir ses bazen. Neden bu kadar önemli olmuştur bizim için bu minicik ayrıntılar..?
Bir renktir bu bazen, maziden süzülüp gelen ansızın, sizi de peşinden maziye sürükleyen… Bir araba geçer yanınızdan mesela, kırmızı kıpkırmızı ama farklı diğerlerinden tonu. Tam rugan pabuçlarınızın renginde … O rengi gördüğünüzde, yine aynı ana dönersiniz geçmişinizde, çocukluğunuza. Hani sanki, biri alıp götürüverecekmiş gibi yastığınızın üstüne koyup uyuduğunuz, kırmızı rugan pabuclarınız vardı. Bayram sabahı daha gözlerinizi açmadan ayaklarınıza geçirdiğiniz yürürken gözlerinizi ondan alamadığınız, gırç gırç eden sesini duymak için evin içinde dört döndüğünüz ‘o’ rugan pabuçlarınız...
Bazen bir koku, öyle bir özelliği falan da yoktur üstelik, belki de ucuz bir parfüm kokusudur ama farklıdır sizin için çok farklı. Zaman zaman o koku gelir burnunuza maziyi aralayıp. Vee 6-7 yaşlarında saçları iki yanda kurdeleyle bağlanmış annesinin yüksek kalem topuklu ayakkabılarını ayağına giymiş yürümeye çalışan, elinde el yapımı süslü bez bebeği ile oynayan küçük kız oluverirsiniz birden. Sizden daha büyük bir kız kapıp kaçmıştır bebeğinizi. İşte tüm hayatınız boyunca her ‘o’ kokuyu duyduğunuzda ya da öyle hissettiğinizde, üstüne parfüm boca edilmiş bebeğiniz gelir gözlerinizin önüne ve her hatırladığınızda hala kızarsınız sizden onu çaldılar diye…
Daha neler neler; ne zaman şarkıları rüzgarın uğultusuna karışmış bir kavaklıkta olsam, bir fırtına sonrası kırılıp yan yatmış kavak ağacına ata biner gibi bineceğim diye tüm ikazlara rağmen içeri girmeyip yağmurda sırıl sıklam olduğum için annemi çileden çıkardığım günü hatırladığım gibi.
Her sönmüş piknik ateşi gördüğümde; çok sevdiğim oynamaya kıyamadığım bembeyaz taş bebeğimi, kuzenim ise bulayıp kapkara yaptığı için onunla küstüğümü hatırladığım gibi.
Geçmişin sisli anıları arasında kaybolup gitmeyen, her, aynı koku aynı renk ya da benzer manzarayla karşılaştığımızda hemen yanıbaşımızda bitiveren hep tazecik kalan eskimeyen anılarımızdır onlar ve biz varoldukça capcanlı kalacaklardır…