Yine gök karardı. Uzaklardan gök gürültüsü sesleri gelmeye başladı ve nihayet şimşekler eşliğinde yağmur yağmaya başladı. Gök delinmişçesine…
“Sıktı artık” diye oflayıp pufladım. O yağdı ben söylendim durdum kendi kendime…
Yağmur sonrası, ıslak toprak kokusunu çektim içime derin derin. Islak toprak kokusuna karışık, hangi bitkiden geldiğinin ayrımına varamadığım, kekremsi, buruk beni mest eden o ot kokusunu…
Önce ciğerlerimde dolaştırdım… ve beynimin her hücresinde… İçime hayatı aldım bir nefeste… Mis gibi.
Yavaş yavaş verdim nefesimi… Beraberinde içimde biriken tüm olumsuzlukları.
Attım kendimi dışarı. Yürüyüş yolunun ortasındaki alanda otlar, dikenler yeniden canlanmışlar. Çiçekler açmışlar hatta yeniden.. Sarı sarı minicik çiçekler… “Yağmur” dedim, kendi kendime. “Hayat vermiş sararan otlara da yeniden”
Yeniden hayat bulmak ne güzel…
Karar verdim kızmayacağım;
Mert; okuluna devam etmeye karar vermiş, kaybettiği zamanı kazanmak, iki dersini vermek için yaz okuluna kaydolmuş ve pazartesi ilk derse başlayacakken, hafta sonu, İstanbul rock kenserine kombine davetiye geldiği için koşa koşa İstanbul’a gitti diye kızmayacağım.
Geçen sene konser vermek için Ukrayna’ya gitmiş, yaz okuluna devam edememişti. Ya şimdi de, müzik hayatı derslerine engel olursa..? diye de, endişelenmeyeceğim (?)…
Taşan barajlar oluşan seller nedeniyle canlar yanmadan, yağan yağmurun keyfini çıkarabilmek güzel…
Ama güzel de olsan, yağma artık yağmur...