23 Mayıs 2009 Cumartesi
çalıkuşu
Annemin bir arkadaşı aradı biraz önce Almanya’dan. Arkadaşı dediysem;annemden 10 yaş küçük, benden 10 yaş büyük. İkimizin de arkadaşı sayılır yani. Ben çocukken o bir gençkızdı. O zamanlar benim arkadaşım değildi tabii. Annemle fısır fısır sohbet ederken beni yanlarından uzaklaştırırlardı.”Hadi git sen oyun oyna.”diye.
Annem o yıllarda roman, fotoroman, Hayat Mecmuası(kocaman dergilerdi) ve şimdi adını hatırlayamadığım ,başka dizi romanların yayınlandığı mecmualar alırdı. Bunları okuduktan sonra özenle sıraya koyar saklardı. (Benden saklardı tabii. Aşk romanlarını o yaşta okuyup erkenden - başka şeyler - düşünmeye başlamayayım diye.) Bilmiyordu tabii. O kapıdan çıkar çıkmaz fotoromanları elimle koymuş gibi bulduğumu. Hepsini önüme yayar içinden herhangi bir romanı seçip (Mecmuaların içinde birden çok roman olurdu. Dizi şeklinde ve resimliydi.) baştan sona okur, sonra yerine yerleştirirdim.
Solmaz Abla da, işte bu fotoromanları ve dergileri okumak için her fırsatta anneme koşardı.
Sanırım,’ başka şeyler de’ konuşurlardı. Bazen Solmaz ablayı ağlarken yakalardım. Annem hemen uzaklaştırırdı beni yanlarından. Ama genellikle gözlerinden yaşlar gelene kadar kahkahalarla sohbet ettiklerini hatırlarım. Elbette biraz kıskanıyordum onu Annem'den
Çok güzel bir kızdı Solmaz Abla. Sapsarı uzun saçları, yemyeşil gözleri vardı. Onunla sokağa çıkmaya bayılırdım küçükken. Herkes bize bakardı . Bu çok hoşuma gidiyordu.
Kısa bir süre sonra Solmaz abla nişanlandı. Nişanında ağlıyordu…Çok güzel hediyeler gelmişti. Kıyafeti harikaydı. Saçlarını da çok güzel yapmışlardı. Harika görünüyordu. Niye ağlıyordu ki..?
Ben o zaman ,dokuz on yaşlarındaydım. Ağaç tepelerinden inmezdim. Annem aşağıda bas bas bağırır, ben daha yukarı tırmanırdım. Kadıncağız sinirden kıpkırmızı olurdu... Kardeşim, arkadaşlarıyla komen oynarken. (Tabanca ile oynanan bir oyundu. Bir sipere saklanılırdı ve kolunu bacağını dışarı çıkarırsan vurulurdun.) Ben de sizle oynayacağım diye tuttururdum.”Git arkadaşların evcilik oynuyor. Onlarla oyna. “ derdi kardeşim. Ama ne mümkün beni ikna etmek. Çaresiz elime bir çubuk ’silah’ verirler. Beni de oyuna katarlardı.
Sonraları evcilik oynamaktan daha çok keyif aldığımı hatırlıyorum. Çünkü artık annemin komşu kadınlara diktiği elbiselerin kumaşlarını parçalayıp bebeklerime elbise yapmayı öğrenmiştim. Tabii arkadan annemden bir yığın azar işittiğimi söylememe gerek yok.
Aradan yıllar geçmişti. Bir genç kızdım artık. Bir hafta sonu akrabalarımı ziyaret için başka bir şehre gidiyordum. Mola vediğimiz yerde Solmaz Abla'mı gördüm. Eşini bir trafik kazasında kaybetmişti. İki kızı vardı… Biliyor musun ?dedi ”Allah bana senin kızın gibi bir kız verecekse hiç çocuk vermesin.” derdim Annene."Senin, o yaramaz, mızmız ,ağaç tepelerinden inmeyen, oğlanlarla cıyak cıyak komen oynayan çocuk olduğuna inanmak imkansız.” " Sana çalı kuşu derdik hatırlıyor musun..?" Güldüm... Hatırlıyordum tabii..."Ya senin kızın ..? Uslu mu bari? Bana benzemiyordur umarım." “Sen nur alem nurmuşsun meğerse.” Gülüştük... Şimdi onun kızı da evli. Bir oğlu var. Delikanlı oldu…
Annemin hastalığına kadar yıllarca yine görüşemedik Solmaz Abla'yla. Almanya da yaşıyordu . ikinci kez evlenmiş bir kızı daha olmuştu. Mutlu olamamış, ayrılmışlardı… Haberlerini alıyorduk .
Annemin ölümünden kısa bir süre önce geldi. Annem artık çok hastaydı. Yine başbaşa verdiler. Bir taraftan ağladılar, bir taraftan gözyaşlarını silerek, kahkahalar attılar… O gün Annem beni Solmaz Abla'ya emanet etmiş.” Kızımı ihmal etme !.. Onun kimsesi yok.” Demiş. Gerçi hastalığı ağırlaştığından beri kim gelse, beni ona emanet ediyordu Canım Anneciğim…
Sık sık arar Solmaz abla. " Sen bana Annenin emanetisin."der...
Bu gün de uzun uzun konuştuk. Birçok rahatsızlığı varmış. Ameliyat olmuş. Yakında bir ameliyat daha olacakmış. Artık küçük kızı da Türkiye'deymiş. Avukatlık yapıyormuş. Onlarla olmak için Türkiye'ye dönmek istiyormuş ama bütün tanıdıkları Almanya'da olduğu için buraya alışmak konusunda tereddütler yaşıyormuş…
İşte böyle …Bir telefon beni Yıllar öncesine götürdü...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
15 yorum:
Sevgili Çınar ablacığım,Sevgili blog arkadaşım:))
Hayat gözyaşları ve kahkahalar ile bir demet olarak gönüllerimizde yerini koruyor.Size Çalıkuşu'ndaki Feride diyebilir miyim:))
Bu anılarınızı paylaşmak,geçmişin hüzünlü ve güzel fotoğraflarını anlatmak konusunda çok
beceriklisiniz.Bunun için sizden öğreneceklerimizi hep paylaşmanızı isterim.
Sizin gibi bir dost kazandığım için çok şanslıyım.Başta sağlık olmak üzere,iyi bir hafta
dilerim.Sevgilerrr...Ayşegül
Sevgili ÇInar,
ne güzel anlatmışsın, beni geçmişe götürdün. Ne saf bir hayatımız vardı.
yalan yok, riya yok, yaşamla barışık. Ahh ah neyse, ne anlatabilirim ki! geçmişle bugün.
Bugünlerde telaşım var, inşallah bu telaşı atlatayım uzun uzun konuşacağız, yazışacağız. Sanırım paylaşacak çok şeyimiz var.
Sevgi ile kal
Sevgili Çınar hanım,geçmiş anılar hüzün ve neşesiyle hatırlanıp genç nesillere aktarılmalı.
Bu yazınızda bunu çok güzel dile getirmişsiniz.
Bazen kendimi sorguluyorum,eskinin vefası,güzel
ilişkileri kaldımı diye..Bazen bir telefon,bazen bir eski fotoğraf beni de eskiye taşıyor.Sanki o
günler daha mı güzeldi?
Sevgi ve dostlukla,Ali Aslan
Canım kızım;Bana feride diyebilirsin:)))
Ben de, sizlerle olmaktan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. İyi ki varsınız...
Sevgiler
Sevgili Yaşamın Kıyısında;yorumuna çok teşekkürler...
Umarım tatlı telaşlar içerisindesinizdir...Ben de paylaşacak çok şeyimiz olduğu kanısındayım ve bundan mutluluk duyacağım.
sevgilerle
Merhaba Aslan bey;
O günler; neşesi,kederi,acısı,aşkları ya da coşkularıyla,bizi bu günlere taşıdılar. Yani bizi biz yaptılar. Belki eski günlerin güzelliğinin sırrı burdadır. Kim bilir...
Yine de çok haklısınız. Eskinin vefası, dostlukları şimdi yok gibi...
Sevgi ile kalın
Merhabalar, ziyeret ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. Önce anneniz için ALLAH rahmetini esirgemesin, nur içinde yatsın. Yazdıklarınızdan bende çok eskilere gittim. saklambaç gazetesi, ses dergileri,içlerinde ünlülerin büyük büyük posterleri vardı. Bakınca içlerinden fırlayacak sanırsın sanki. Hatta hatırlayamadığınız o dergilerin içinde birde cep fotoroman vardı, bir sayısını alamayacağım diye ödüm kopardı. Bu sabah beni eskilere götürdünüz, hatırlamak bir an ruhumu besledi. Tekrar teşekkürler.İyi sabahlar,sevgiler
Merhaba Suppruss Çeyiz;çok teşekkür ederim,geri ziyaretinize.
Evet;cep fotoroman'ı hatırlayamadım:)ya zagor tom miks,red kid gibiler.Ders kitabımızın içine koyar, çalışıyormuş gibi yapıp, onları okurduk. Bir keresinde, babam kardeşimle beni yakalamıştı. Bütün kitapları topladı,bahçeye yığdı. Kocaman bir tepe oluşturmuştu. Hepsini yaktı. Gerçi tekrar biriktirmek çok zaman almamıştı:) Tekrar teşekkürler...
Sevgiyle kalın...
Merhaba Çalıkuşu,
Yine bütün duygusallığın üzerinde.Hepimizin dağarcığında neler neler saklı.farkında olmadığımız. Zaman zaman bir görüntü,bir koku yada bir olayla hatırlayıverdiğimiz.yaşam bu işte acılarıyla hüzünleriyle güzel.
Sevgiler canım*
Çınar hanım,benim bloğumda ''izleyiciler bölümü''
oğlum tarafından kurcalanırken bazı dostların
resimleri silinmiş.Yeniden düzenleme yaptık.Sizin
adınız var mıydı?Yoksa problem yok.Dostlukla,Ali
Merhaba Ali Bey;izleyiciler bölümünüze baktım benim adım yok.( Sanırım bunu demek istediniz)
Hoşçakalın...
Tekrar selam Ali bey;pardon yanlış anlamışım.Ancak anlayabildim:)
Artık izleyiciler bölümünüzde adım var.
sevgiyle kalın...
Selam Hadiye; Evet, yine duygusallığım üstümde; diyeceğim ama ben ne zaman duygusal değilim ki:)
Yorumuna teşekkürler canım. Görüşmek üzere...
canım arkadaşım bu kadar güzel yazılar yazman ,bu kadar güzel konulara değinmen beni çok mutlu etti ,iyiki böyle güzel bir dosta ve arkadaşa sahhibim uzakalarda olsamda aslında çok yakın olduğumu hissettim çocukluğumu yaşattın. . sen duygulu ve geçmişine önem veren yaşayan yaşatan bu yazılarına devam etmen dileğiyle
Yorum Gönder