Sevgili EQ Ayşe' nin başlattığı Nostaljik Pazartesi Etkinliği.
***
Biliyorsunuzdur belki Çanakkale'deki soba yakma / yakamama maceramı.
Dönem dönem kıyıda köşede birikmiş, unutulmuş ıvır zıvırı ayıklayıp atmak, attıkça azalmak yerine bir şekilde daha da çoğaldığını görüp küplere binmek işlemlerimden biri sırasında, "Çağdaş odun-kömür..." yazılı olan bir kart geçti elime.
Biliyorsunuzdur belki Çanakkale'deki soba yakma / yakamama maceramı.
Dönem dönem kıyıda köşede birikmiş, unutulmuş ıvır zıvırı ayıklayıp atmak, attıkça azalmak yerine bir şekilde daha da çoğaldığını görüp küplere binmek işlemlerimden biri sırasında, "Çağdaş odun-kömür..." yazılı olan bir kart geçti elime.
Hani şu "Seni Seviyorum Çanakkale" yazımda anlattığım, bana soba yakmayı tarif eden komşular vardı ya... Kartı görünce o komşular geldi aklıma. Komşular aklıma gelince de başka bir anımı hatırladım gülümseyerek, onlarla ilgili.
Yine bir şey sormak için komşulardan birinin kapısını çalmıştım...
İçeri buyur etti. Girdim. Ohh! Baktım soba çıtır çıtır yanıyor kıvılcımlar saçarak ve oda sıcacık olmuş, oturma ve çay ikramı teklifine 'hayır' diyemedim.
Komşu; "Karşıdaki öğrencinin annesi geldi, hadi gel!" diye başka bir komşuyu aradı telefonla. Üç komşu birden geldi biraz sonra. :)
Ayak üstü 'hoş geldiniz' muhabbetinden sonra karşı kanepeye sıralandı üç konuk komşu. Ve aceleyle, süslü el işi torbalarından allı yeşilli morlu rengarenk yünler çıkardılar. Ve şişlerini... Kimi ipi eline doladı, kimi boynuna, sonra kafalarını boyunlarına gömüp, gözleri örgülerine kilitli başladılar haldır haldır, yetişecekleri bir yer varmış, ya da ne bileyim yarın gelin gideceklermiş de çeyiz yetişmemiş gibi bir telaşla örmeye. Tekli koltukta oturan ev sahibi komşum kafasını bir ara örgüsünden kaldırıp
Ayak üstü 'hoş geldiniz' muhabbetinden sonra karşı kanepeye sıralandı üç konuk komşu. Ve aceleyle, süslü el işi torbalarından allı yeşilli morlu rengarenk yünler çıkardılar. Ve şişlerini... Kimi ipi eline doladı, kimi boynuna, sonra kafalarını boyunlarına gömüp, gözleri örgülerine kilitli başladılar haldır haldır, yetişecekleri bir yer varmış, ya da ne bileyim yarın gelin gideceklermiş de çeyiz yetişmemiş gibi bir telaşla örmeye. Tekli koltukta oturan ev sahibi komşum kafasını bir ara örgüsünden kaldırıp
" Çay getireyim..." dedi.
"Zahmet etmeseniz..." dememe kalmadı çıktı odadan. Biraz sonra da elinde tek bardakla döndü.
"Aa! siz içmeyecek misiniz..?"
Kanepede oturan komşulardan biri başı örgüsünde, gözleri ilmekleri takipte "Bende çarpıntı yapıyor akşamları." dedi.
Ortada oturan komşu "Cık..!" dedi kısaca. Onun işi daha acele olmalıydı.
Kanepede oturan komşulardan biri başı örgüsünde, gözleri ilmekleri takipte "Bende çarpıntı yapıyor akşamları." dedi.
Ortada oturan komşu "Cık..!" dedi kısaca. Onun işi daha acele olmalıydı.
Üçüncüsü; "Ben sevmem çayı." derken, başını kaldırıp gülümsedi bir an.
Ev sahibi de gülümsedi. "Siz için için üşümüşsünüzdür." diye. Soba yakamıyorum, üşüyoruz demiştim ya... Ahh! Bir an kendimi sokağa terk edilmiş, üşümüş, acıkmış, zavallı bir kedi yavrusu gibi acınası durumda hissetmemi sağlamıştı ses tonu.
Komşular arasında en hızlı kim örecek, örgüsünü önce kim bitirecek yarışması vardı kesin. Bu belki sözle dillendirilmemişti ama örgüsünü en hızlı bitirenin diğerleri gözündeki prestiji daha yüksek olacağı açıktı.
Bir yandan çayımı yudumlayıp, bir yandan da kalksam mı, oturmalı mıyım arasında gel gitler yaşarken, komşuların şişlerle - yünlerle, dizlerinin üstüne doğru uzayan örgüleriyle gayretkeş ilişkilerini izledim sessizce. Ve arada içlerinden birinin diğerinin örgüsüne kaçamak bakışlarını.
Göründüğü kadarıyla komşulardan biri daha uzmandı örgü konusunda. Çünkü diğerleri arada bir, "Bak! olmuş mu..?" diye soruyorlardı. O da sanki fizik profesörüymüş de kuantum fiziği anlatıyormuşçasına ciddiyetle, "Kaç kere gösterdim. Şu üç ilmeği birden alacaksın, sonraki ilmeği boş alıp ipi şişin üstüne dolayacaksın..." diye kaşlar hafif çatık tarif ediyordu. Kaşlar çatıktı, çünkü komşusuna gösterirken kendi işi uzuyordu.
Komşular arasında en hızlı kim örecek, örgüsünü önce kim bitirecek yarışması vardı kesin. Bu belki sözle dillendirilmemişti ama örgüsünü en hızlı bitirenin diğerleri gözündeki prestiji daha yüksek olacağı açıktı.
Bir yandan çayımı yudumlayıp, bir yandan da kalksam mı, oturmalı mıyım arasında gel gitler yaşarken, komşuların şişlerle - yünlerle, dizlerinin üstüne doğru uzayan örgüleriyle gayretkeş ilişkilerini izledim sessizce. Ve arada içlerinden birinin diğerinin örgüsüne kaçamak bakışlarını.
Göründüğü kadarıyla komşulardan biri daha uzmandı örgü konusunda. Çünkü diğerleri arada bir, "Bak! olmuş mu..?" diye soruyorlardı. O da sanki fizik profesörüymüş de kuantum fiziği anlatıyormuşçasına ciddiyetle, "Kaç kere gösterdim. Şu üç ilmeği birden alacaksın, sonraki ilmeği boş alıp ipi şişin üstüne dolayacaksın..." diye kaşlar hafif çatık tarif ediyordu. Kaşlar çatıktı, çünkü komşusuna gösterirken kendi işi uzuyordu.
"Sen örgü falan yapmaz mısın..?" diye sordu sonra bana dönüp usta örgücü.
"Ay! Şekeriiim! Senin o tarif ettiğin örgüyü ben on yaşımdayken yapıyordum..." demedim. "Arada yaparım." dedim.
O 'arada yaparım' bile inandırıcı gelmemiş olmalı ki, gözlüğünün üstünden şööyle bir süzdü çaktırmadan. "Hıh! haspam! sen ne bileceksin örgü örmeyi? Sen ancak süslen püslen gez toz. Ne zaman görsek sokaktasın." bakışını görmemezlikten geldim ben de tabii.
Tabii ki sadece örgü örmediler. Tam " Ben artık kalkayım..." demişken, sohbete başladılar.
"Senin oğlan alış veriş de yapıyor. Geçen gördüm poşetlerle geliyordu eve..." dedi konuk komşulardan biri.
"Geçen camdan bir şey silkeliyordu. Titiz de maşallah." dedi ortada oturan konuk komşu.
"Geçen gün de pırasa vardı poşetinde. Sebze pişirmeyi de biliyor dedim kendi kendime." dedi diğeri.
" İyi yetişmiş belli. İpsiz sapsızın girip çıktığını hiç görmedik... Yandaki bekarlar sabahlara kadar içiyorlar." dedi ev sahibi komşum.
"Arada bir, bir kız geliyor ama..." dedi usta örgücü komşu.
Onlar; "Uzaktasın. Hiç merak etme oğlunu. Her şey yolunda..." demek istiyorlardı tabii, biliyorum.
Ben içimden;
"Ay! nereden, nasıl görüyorlarsa görüyorlar bunlar anacım. Balkonları bile yok bizim caddeye bakan. Pencereleri ise yan sokağa bakıyor. Ama görüyorlar işte..."
"Hıımm! Tek bir hareketini de kaçırmıyorlar. Takipteler. Başka işleri yok mu? Çok meraklılar..."
diye çıkarımlar yapıyordum konuşmalarından.
Kötü müyüm neyim :P
***
Bitmedi :P
***
Komşular böyle gizli bir çekişmeyle ve birbirlerini geçme hevesiyle şişlerini şıkırdatırken aklıma çok eski yıllardan başka bir anım gelmişti...
Taa 1960 lı yıllarda anneler kapı önlerinde işlengi işlerken (Bak siz şimdi işlenginin ne olduğunu da bilmiyorsunuz di mii..? Genç şeyler nolcek :P ) Neyse... İşlenginin ne demek olduğunu ve bununla ilgili yazımı daha sonraki bir Nostaljik Pazartesi Etkinliği'ne saklayayım.Yoksa bu yazı uzar gider. Sıkmayayım şimdi kimseyi.
nurten yiğit tartaç