Bir senfoni değil midir bir bakıma hayat ...? Gözyaşlarımızın, kahkahalarımızın, coşku ve kederlerimizin ve tüm saklı duygularımızın notalarda buluşması, can bulması ... Alçalıp yükselirken o ahenkli tınılar, en çok da hasretlerimiz değil midir titreten yüreğimizin telini..?
" Gülse, kendisine ufak adacıklar yaratmaya, bu adacıklar üstünde hayal köşkleri kurmaya başlamıştı ... Adalarının arasındaki gidiş gelişlerinde bindiği kağıttan kayıklarının dümeninde hep notalar ve kelimeler oldu. Zaman zaman sel olup bentleri aşan bu hasret selinde, bu kayıklar, yani notalar cümleleşen kelimeler, gittikçe büyüyerek bir senfoniye ve şiire dönüşüp o'nu boğulmaktan kurtarmıştı... "
Sevgili Gülsen Hoca'mın Albümdekiler kitabını okumak istemiş ama bulamamıştım.
Sevgili Mehmet Arkadaşım 'ın kitapla ilgili övgü dolu güzel yazısına yorumumda, kıskandığımı (ki gerçekten kıskanmıştım. :)) yazmıştım.
Blogumdaki yorumlar köşesinde; "Adresini verirsen kitabı gönderebilirim..." cümlesini okuduğumda, bu çok zarif, ince davranış karşısında sevinçten havalara uçup, koca bir çığlık atmıştım:) Tekrar tekrar çok teşekkürler Gülsen Hoca'm.
Merih el koydu tabii derhal kitaba "önce ben okuyayım" diye. Üstelik "Ben bitireyim sen sonra oku" dediği için de onun okuyup bitirmesini bekledim sabırsızlıkla. E herkes benim gibi bir çırpıda okuyacak değil ya, kaç gündür bekliyorum bitirsin diye.:)))) ( Umarım okumazsın bu yazımı:))))
Gerçekten de bir çırpıda okunacak bir kitaptı. Akıcı duru bir dille yazılmış. Olaylar mekanlar hemen yanı başımızda, bildik tanıdık bizden. Kiliseden bozma, üç katlı yüksek tavanlı evin bahçesinde koştum hatta bir ara. Ardımda Gülse ...
Serhan; yerine getiremediği sözünü tutup, geç de olsa karısına piyano aldığında, özünde iyi bir insan olduğuna hükmetmiştim ama karısı yine kız doğurduğu için evini bırakıp gitti diye de kızdım.:)
Ahh! kim derseniz en etkilendiğim kararkter ... Sanem elbette. İsyankar inatçı dik başlı duruşuna karşın, yılmayan pes etmeyen herşeyin üstesinden gelmeyi başaran, Serhan'sız da yapabildiğini kanıtlayan güçlü bir kadın. Ödediği bedeller ağır da olsa...
Sanem; kocasının tüm karşı koymalarına rağmen Gülse'yi okutmaktaki israrı ve bu konuda yaptıklarıyla, insan hayatında /güçlü/ anne faktörünün ne denli önemli olduğunu gözler önüne sererken beni kendine hayran bıraktı.
Hiçbir tesadüfün tesadüfi olmadığını anladım bir kez daha...
Çilekeş anne ve sadık eş Mihriban'ın hasretle, umudunu kesmeden beklediği kocası Hafız Ali'ye kavuşmasında ve piyanist kadının Gülse'nin müzik yaşamına başlamasındaki tesadüflerin rolü,
tüm karakterler ve mekanlar, kaderin ağlarını ördüğü kilit merkez Ardanuç, olaylar zinciri içinde ne güzel işlenmiş.
Üzüldüm Gülse'nin yerine koyarak kendimi; insan birgün de yaşayacaksa, sevdiğiyle yaşamalı diye...
"Her çocuk, annesi ölene kadar çocuktur" derler. (S: 162) Ahh! ne doğru bir söz...
Gözlerimin önünde, Gülse'nin albümündeki sararmış fotoğraflardan tanıdığım onlarca yüz ve kulaklarımda yüzyıllar gibi gerilerden gelen kendi hasretlerimin senfonisi, içimde buruk bir hüzün, gözlerimde iki damla yaşla kapattım kitabımın son sayfasını...
Kitaplığımdaki yerini aldı ALBÜMDEKİLER. Sevgili Gülsen Hoca'mın ikinci kitabı çıkana kadar sağ yanı boş kalacak:) Ve ben o anı sabırsızlıkla bekliyor olacağım.
İyi ki varsınız ve iyi ki tanıdım sizi. Hayat bundan sonrası için hep güler yüzlü olsun size Canım Gülsen Hoca'm...