7 Ekim 2011 Cuma

BİR NEFES MUTLULUK ( 5 )

Bir Nefes Mutluluk  ( 4 )

Ansızın,  sessiz bir bomba düşmüştü adeta evin orta yerine.  Bir anda hayatlarının akışı değişivermişti... Yaşamlarının bundan sonraki bölümünü doğanın kucağında  geçirmek isteğiyle gelmişlerdi denize dağa üstelik şehre de yakın bu cennet köşesi köye. Tam da çocukları kendi geleceklerine doğru kanat çırpmaya başlamış, Onlar'a geriden izlemek kalmıştı sadece.  Arada kanatları bir engele takıldığında yaptıkları küçük müdahaleler dışında.  E madem bir Köroğlu bir Ayvaz kalmışlardı ve madem en büyük hayalleriydi artık köyde yaşayıp,  doğal beslenmek tertemiz hava çekmek ciğerlerine, o halde tam zamanıydı yaşamlarını değiştirmenin.   Ani bir kararla,  heyacanla ama biraz da bilinmezlikten kaynaklı tedirginlikle buraya yerleşivermişlerdi. Gerçi şehirle bağlantılarını kesmemişlerdi.  Kışları birkaç ay şehirdeki evlerinde yaşayacaklardı.  Daha birkaç ay olmuştu;  çoluk çocuk kaygısı,  sorumluluğu olmadan,  hangi saatte ne yapmak isterlerse onu yaptıkları, sadece ve sadece kendileri için yaşayamaya başladıkları yani;  ikinci baharlarını yaşadıklarını düşündükleri.  Bir küçücük kız girmişti şimdi hayatlarına teklifsizce, ne olduğunu anlamadan...

 Avucunda kaybolmuş, kürdan gibi ince parmaklı titrek çocuk elini hatırlıyordu yalnızca.  Bir de sıcaklığını...  Küçük,  çaresiz ve artık,  akrabaları yanlarında istemediği için şu koskoca dünyada yapayalnız kalmış bu çocukla birlikte ne zaman eve gelmiş olduğunu hatırlamıyordu bile Bahar.

O derin mavi gözlerini ayırmıyordu yine Bahar'dan  Elif'cik ama bu kez yabanıl bir merak yerine çaresiz bir kabulleniş vardı sanki o gözlerde. Bu evde yaşamayı, başka çaresinin olmadığını kabulleniş. Yine sessizdi hiç konuşmamıştı.  Hatta varlığıyla yokluğu bile belli değildi, sadece Bahar'ın eteğinin dibinden ayrılmıyor gölgesi gibi nereye gitse takip ediyordu.

***
Yaşamlarını yeniden şekillendirmeliydiler bu davetsiz misafire göre.  Üstelik konuşamayan, hakkında neredeyse hiçbirşey bilmedikleri bu misafire göre.  Köylüler de pek birşey bilmiyorlardı, üvey babasının bir süre önce çekip gittiği ve bir daha gelmediği,  aşağı yukarı o zamanlara denk bir süreden beridir de küçük kızın hiç konuşamadığı dışında.

Daha önce konuşabildiği hatta diğer çocuklarla birlikte okula başladığı halde ne olmuştu da artık konuşamıyordu küçük Elif.  Ninesinin ölümünde bile iki damla yaş görmedikleri o güzel gözlerindeki keder, bakanı,  karanlık girdaplar gibi içine çekiyordu. O'nun bu suskun feryadına dayanamadı karı-koca. Böyle eli kolu bağlı oturamazlardı .Birşeyler yapmak gerekiyordu...  Götürdükleri doktorun,  sorunun fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklanmadığını tamamen psikolojik bir nedene bağlı olduğunu söylemesi üzerine  gittikleri psikolog;

"Psikolojik bir travma yaşamış.  Üstüne gitmeyin ve konuşması için israr etmeyin.  Sağladığınız güvenli ortam ve terapilerimiz yardımıyla zamanı geldiğinde konuşacaktır. Yeter ki O'ndan sevgi ve ilginizi esirgemeyin"  dedi.

4 yorum:

sufi dedi ki...

O mavi gözler konuşsa da yetmez dilleri de çözülecek birgün bu küçük kızın baharIn şefkati ve ilgisiyle.Dilerim...Devamını bekliyorum Tontini.

Çınar dedi ki...

sufi'm canım benim. Yorumunla açtım ya gözlerimi mutlu geçecek bugünüm. Mutlu geçsin senin de günün ayın yılların.

Sevgiyle kucaklayıp öpüyorum seni

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Sevgi ve biraz da kendi haline bırakılarak bütün problemlerin üstesinden geleceğine inancım tamdır.
Masumiyet kazanmalı..kazanacaktır.

Sevgilerimle..

Çınar dedi ki...

MEHMET Bey; sevgiyle üstesinden gelinmeyecek sorun yoktur bence de. Umarım kazanır masumiyet, kazanmalı

Sevgiler