Severim yeni şeyleri...
Yeni badana yapılmış ev,
yeni yıkanmış nevresim kokusu,
sabun kokusu...
Kısaca temizlik kokusunu çok severim.
Gökyüzünde yeni ayı severim mesela.
Yüzüme düşen ilk yağmur damlasının uyandırdığı hissi,
hemen ardından duyduğum o nemli toprak kokusunu...
Yeni açmış gül goncasını,
dalında sararmış ilk yaprağı,
yeşeren ilk tomurcuğu severim.
Titreyerek ayaklarının üstünde durmaya çalışan
yeni doğmuş kuzuyu
ve annesini ilk emişindeki o acemi sakarlığı severim.
Şafak vakti gökyüzünde çıkan muhteşem yangını,
hele de yeni doğmuş bebede süt kokusunu çok severim.
Bundandır yeni yılı beklerkenki heyecanım, coşkum...
Bundandır sevincim.
Henüz hiç rastlanmamış sevgiliyle karşılaşmayı hayal ederken,
nasıl da kıpır kıpırsa bir genç kızın yüreciği,
öyle kıpır kıpırdır yüreğim beklerken yeni yılı...
Geride bırakıp tüm olumsuzlukları;
yeniden doğmuş gibi,
yeni bir enerjiyle,
yeni umutlarla,
yeniden başlamak için...
Sevgiyle
nurten y tartaç
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN
30 Aralık 2010 Perşembe
29 Aralık 2010 Çarşamba
OĞLUM
Sen şimdi bu doğumgünü pastasını, hele de bu dişlek oğlanı görünce, açacak telefonu;
"Annecim ne yaptın yaa ! Ben çocuk muyum, bu ne böylee? " diye söyleneceksin.
Hiç söylenme bi kere. Bugün senin olduğu kadar benim de günüm.
Dilediğimce şımaracağım.
Çünkü ben bugün çok güzel çok özel birşey yaptım.
Seni getirdim dünyaya tam 25 yıl önce.
Hayatımıza bir güneş gibi doğdun.
Aydınlık yarınlarımız, umudumuz oldun.
İYİ Kİ DOĞDUN
GÜNEŞİN HİÇ SÖNMESİN OĞLUM
25 Aralık 2010 Cumartesi
KİM BİLİR ..?
Hırçın bir rüzgar eser bazen.
Oradan oraya çarpar sizi.
Yorar...
Korunmasız, savunmasız bırakır,
bir yaprak gibi titreyen yüreğinizi.
Direndikçe hırpalanır, düşünemez olursunuz,
Bir de bakarsınız ki;
hava durulmuş,
Direndikçe hırpalanır, düşünemez olursunuz,
bir dala tutunmayı, bir kuytuya sığınmayı.
Bazen karşı koymadan,
Bazen karşı koymadan,
rüzgara bırakmalı insan kendini.
Ne yöne eserse, o yönde savrulmalı...
Kim bilir..?
Ne yöne eserse, o yönde savrulmalı...
Kim bilir..?
Belki o rüzgardır sizi sakin bir limana taşıyacak olan.
Bir de bakarsınız ki;
hava durulmuş,
tepenizde pırıl pırıl bir güneş ışıldamakta...
Ve sıcacık şefkatiyle sarıp sarmalamakta yorgun bedeninizi.
Kim bilir..?
Zaten hayat başlı başına bir mucize değil midir ..?
Ve sıcacık şefkatiyle sarıp sarmalamakta yorgun bedeninizi.
Kim bilir..?
Zaten hayat başlı başına bir mucize değil midir ..?
nurten y tartaç
24 Aralık 2010 Cuma
HADİ SANA GÜLE GÜLEE !!!
2010 gitti gidiyormuş...
amann kim tutar, yolun açık olsun. Bir daha da gelmeye kalkma sakın e mi ?
Off, canımdan bezdirdin beni...
Bir gün içinde 40 değişik ruh haline soktun. Ne heyecanlar ne üzüntüler yaşadım, öldüm öldüm dirildim.
Bütün sene, ev arayacağız, Alper hasta, yok oydu yok buydu diye, on saatlik Çanakkale'yi kapı komşusu yapmadık mı ? Bir keresinde arabayla sele bile kapılmadık mı ?
Mert okulu bırakmaya kalktı diye ne üzüntüler yaşamadık mı ? (Neyse sonunda kararını değiştirdi, sıkı ve kararlı bir şekilde okulunu bitirmek için çalışıyor)
evimize hırsız mı girmedi ?
Yetmedi, Mert Eskişehir'de konserdeyken kuliste çantasından telefonu cüzdanı nüfus cüzdanı ehliyeti mp3 ü çalınmadı mı ?
Ay, yetmedi arkadaşımıza verdiğimiz arabamız da çalınmadı mı ? Hırsız, sizin evinizin önünde olmasa da yine arar bulur sizin arabanızı çalarım dedi zahir. Taktılar ya bize. (Neyse o bulundu ama hala bizi taciz ediyor emniyet. İfadeydi imzaydı şikayetti falan diye. Keşke hırsız olsaymışız:))
Gariban yazık deyip acıyıp evi kiraladığım kiracı, hiç kira vermedi, çıkaracağım diye akla karayı seçmedim mi ?
Daha neler neler...
Ne diyeyim ben şimdi sana hıı ? Arkandan ağıtlar mı yakayım, bitti bitiyor diye ?
Hiç kusura bakma. Hadi sana güle güle...
Bak, 2011 ( daha adını bile yazamıyorum )
Geleceksen tadınla tuzunla, hoşgeldin sefalar getirdin. Başımın üstünde yerin var. Kızmayacağım bir yaş daha yaşlandım diye bu sefer :)
Yok amaa; aratacaksan 2010 'u, hiç gelme.
Boş yere umutlandırıp, boş yere yeni heveslere kaptırma beni. Anlaştık mı.. ?
amann kim tutar, yolun açık olsun. Bir daha da gelmeye kalkma sakın e mi ?
Off, canımdan bezdirdin beni...
Bir gün içinde 40 değişik ruh haline soktun. Ne heyecanlar ne üzüntüler yaşadım, öldüm öldüm dirildim.
Bütün sene, ev arayacağız, Alper hasta, yok oydu yok buydu diye, on saatlik Çanakkale'yi kapı komşusu yapmadık mı ? Bir keresinde arabayla sele bile kapılmadık mı ?
Mert okulu bırakmaya kalktı diye ne üzüntüler yaşamadık mı ? (Neyse sonunda kararını değiştirdi, sıkı ve kararlı bir şekilde okulunu bitirmek için çalışıyor)
evimize hırsız mı girmedi ?
Yetmedi, Mert Eskişehir'de konserdeyken kuliste çantasından telefonu cüzdanı nüfus cüzdanı ehliyeti mp3 ü çalınmadı mı ?
Ay, yetmedi arkadaşımıza verdiğimiz arabamız da çalınmadı mı ? Hırsız, sizin evinizin önünde olmasa da yine arar bulur sizin arabanızı çalarım dedi zahir. Taktılar ya bize. (Neyse o bulundu ama hala bizi taciz ediyor emniyet. İfadeydi imzaydı şikayetti falan diye. Keşke hırsız olsaymışız:))
Gariban yazık deyip acıyıp evi kiraladığım kiracı, hiç kira vermedi, çıkaracağım diye akla karayı seçmedim mi ?
Daha neler neler...
Ne diyeyim ben şimdi sana hıı ? Arkandan ağıtlar mı yakayım, bitti bitiyor diye ?
Hiç kusura bakma. Hadi sana güle güle...
Bak, 2011 ( daha adını bile yazamıyorum )
Geleceksen tadınla tuzunla, hoşgeldin sefalar getirdin. Başımın üstünde yerin var. Kızmayacağım bir yaş daha yaşlandım diye bu sefer :)
Yok amaa; aratacaksan 2010 'u, hiç gelme.
Boş yere umutlandırıp, boş yere yeni heveslere kaptırma beni. Anlaştık mı.. ?
22 Aralık 2010 Çarşamba
KÜÇÜK BİR KUTU
Küçücük bir kutunun içine
gözyaşlarını koydu tane tane
yanına da anılarını...
Bir köşeye tüm umutlarını sıkıştırdı zorlayarak.
Üstlerine yüreğini örttü... Yumuşacık, kadife bir örtü gibi.
Janjanlı bir kağıt aldı, kapladı kutuyu özenle.
Kırmızı, minicik bir kurdele taktı bir köşesine.
Sonra,
fırlattı okyanusun en serin, en derin yerine...
n y tartaç
( 22 Aralık 2010 )
21 Aralık 2010 Salı
DÜŞLERİNİ KİRALAR MISIN ..? EVSİZLER
SEVGİLİ;
Bir önceki DÜŞLERİNİ KİRALAR MISIN..? postuma,
Sizlere aynen katıldığım duyarlı yorumlarınız için çok teşekkürler.
Hemen hemen her ülkenin sorunu olan evsiz insanlar ne yazık ki Türkiye'nin de çok önemli bir sorunu. Ailevi, ekonomik ya da ruhsal nedenlerle sokakta yaşayan ve sayıları hergün daha da artan bu insanların pek çoğunun nüfus cüzdanı bile yok. Yani onların, bu ülkenin vatandaşı olduklarını kanıtlayacak bir belgeleri bile yok. Yani nüfus sayımında onlar sayılmıyorlar. Yoklar...
Oysa varlar... Sizin gibi benim gibi...
Kışın kendini iyice hissettirdiği şu günlerde Türkiye'nin; bilinmeyen, bilinip de es geçilen, rastlanınca dudak bükülen ya da görmemezlikten gelmeyi vicdanımızı susturmak için en hayırlı yol saydığımız öteki yüzünde yüzlerce insan, yaşayabilmek için mücadele veriyor. Yaşlısı genci sokağa terk edilen bu insanlar kendilerine bir yardım eli uzatılmasını bekliyorlar.
Köprü altlarında, kuytu köşelerde belki bir inşaatta, yıkık dökük bir viranede ara ara rastladığımız ve artık bu görüntü karşısında gittikçe daha da duyarsızlaştığımız, küçücük bebelerden yaşlılara kadar pek çok insan sokaklarda yatıp kalkıyor. Onların evleri sokaklar...
Kış aylarında soğuktan ve yağıştan korunabilmek için kapalı yerler bulmak zorundalar. Bankamatikler ve terk edilmiş evler, inşaatlar gibi.
Çoğu zaman karton kutuları ya da çöpe atılmış eski süngerleri yatak olarak kullanıyorlar. Kapalı bir yer bulacak kadar şanslı olmayanlar ise naylon torbalara sarınarak rüzgardan ve yağmurdan korunmaya çalışıyor.
Bu konuya bir kez daha dikkat çekmek istedim. İstedim ki;
sıcacık yuvamızda sevgi ve güven içinde yaşarken,
aç ve açıkta kalan, kimi zaman tacize, tecavüze uğrayan, uyuşturucu kurbanı olan sokakta yaşayan
insanlarımızı bir kez daha hatırlayalım.
Düşünebiliyor musunuz? "Sokakta yaşayan kadınlar kısırlaştırılsın..." bile denebiliyor bu ülkede. Bu bir insanlık suçu.
“Devletin bu konuda çalışma yapması, bu insanlara sahip çıkması lazım. Evsizleri ve kimsesizleri korumakla ilgili yasa 82 Anayasası'nda bile var.
Ama önemli olan, var olan yasayı gerçekten uygulamaya geçirmek... Yalnızca; evsizleri kışın en soğuk bir iki günü bir spor salonuna doldurup sıcak yemek vermek ve ertesi gün yine tehlikelerin kol gezdiği karanlık sokaklara salıvermek değil, onlar için; "Sosyal devlet" ilkesinden yola çıkarak gerçek çözümler üretmek gerekmektedir...
17 Aralık 2010 Cuma
KİMSESİZLER
Bir gün daha bitiyor...
Güneş yorgun, solup sararmış çekilirken uykuya,
akşam, yavaştan lacivert örtüsünü yaymakta şehrin üstüne.
Silindi silinecek şimdi tüm renkler.
Evli evine köylü köyüne gitmek için çoktan koyuldu yola.
Ne gam... sıcacık evi olan,
kapıda neşeyle karşılanacaklara.
Peki ya evsizler...
Anasız babasızlar...
Ya sıcacık bir minder,
Peki ya evsizler...
Anasız babasızlar...
Ya sıcacık bir minder,
bir kase çorba sunacak kimsesi olmayanlar...
Girecek bir saçak altı bulamayanlar...
Girecek bir saçak altı bulamayanlar...
Onlar ne yaparlar..?
Kimsesiz... Parasız... Aç olanlar...
Dışarıda soğuk, yağmur, kar...
Üstelik karanlık gölgeler çıktı çıkacak kuytulardan.
Onlar ne yaparlar..?
Kimsesiz... Parasız... Aç olanlar...
Dışarıda soğuk, yağmur, kar...
Üstelik karanlık gölgeler çıktı çıkacak kuytulardan.
Onlar ne yaparlar..?
15 Aralık 2010 Çarşamba
ÖZLEDİM - Mİ ? -
Sen gelsen daha ben bir yaşımdayken, kurulsan tahtıma.
Çocuk olsak kartopu oynasak. İyice sıksan yine kartopunu avuçlarında, atıp canımı acıtsan.
Ağlayınca ben, ağzımı kapatsan babam duymasın diye
Gene de vazoyu kırınca ben alsam suçu üstüme, senin sabıkan kabarık diye.
Okul harçlığıma el koysan, dersten çıkmanı beklesem eve dönebilmek için.
Mini etekli edebiyat hocasına laf attığın için ben zayıf alsam sözlüde senin yüzünden.
Köpeği üstüme salsan, ben ağlarken korkudan, sen kahkahadan yerlere yatsan.
Yine kıskansan sınıfımdakilerden, onlarla gezmeyeyim diye okulu asıp pikniğe götürsen beni.
Sabahlara kadar kahkaha atsak yine yaz akşamlarında, arkadaşlarla balkonda. Karnımıza ağrılar girse gülmekten sen daha fıkraya başlar başlamaz. Annem uyansa sesimize, bir gözü kapalı ikaz etse. Babam kalksa azarlasa "Yatın artık!" diye.
Birgün önce hediye ettiğin kolyeyi ertesi gün geri alsan küstük diye.
Sen, gelsen...
Yanımda olsan yine...
Diner mi öfkem,
unutur muyum?
çaresiz zamanlarda sessiz çığlıklarıma ses vermediğini.
Sevgimi acılarımda boğduğumu.
Unutabilir miyim?
nurten y tartaç
10 Aralık 2010 Cuma
ARABAMIZ BULUNDU :)
Arabamızın çalındığını yazmıştım SAĞLIK OLSUN postumda.
Bulundu, hem de az bir hasarla.
Hırsızlar arabayı düz kontak yaparak çalıştırmışlar. Bir süre gittikten sonra stop edince tekrar düz kontak yapmak istemişler ama bu sefer marş motorunu yakmışlar. Bulundukları yer mahalle arasıymış dikkat çekmekten korkup panik yapmışlar ve arabayı bırakıp kaçmışlar. (Polisin ifadesine göre)
Bulundu, hem de az bir hasarla.
Hırsızlar arabayı düz kontak yaparak çalıştırmışlar. Bir süre gittikten sonra stop edince tekrar düz kontak yapmak istemişler ama bu sefer marş motorunu yakmışlar. Bulundukları yer mahalle arasıymış dikkat çekmekten korkup panik yapmışlar ve arabayı bırakıp kaçmışlar. (Polisin ifadesine göre)
8 Aralık 2010 Çarşamba
BİR RÜYAYMIŞ SANKİ
Henüz beton binalar dikilmemişken boy boy...
Allı morlu... Çirkin.
Yerlerinde yaban gülleri boy verirdi baharlarda.
Mis kokulu yaban gülleri...
Batardı dikenleri acıtırdı gerçi
ama olsun...
Dibinde poz verirdik neşeyle, kıkır kıkır.
Yüzümüzde en çocuk gülüşümüz, en masum duygularımızla.
Kavak yellerine bırakırdık saçlarımızı,
kavak yelleri eserken başımızda.
Gözlerimiz kapalı, hülyalı ve kim bilir hangi yüreğe sevdalı.
Henüz o gaddar devin elleri uzanmamış, ayakları ezmemişken,
yemyeşilken henüz vadi;
bir yanı bağ, bir yanı dut ağaçları,
ortasında incecik akan şırıl şırıl deresi
ve biz...
Mahallenin gençleri.
Koşardık yarışarak...
Taşlardan hoplaya zıplaya, yokuştan kaya kaya.
Hep aynı ceviz ağacına kurardık salıncağımızı.
Geniş düzlüğü biz kapmalıydık,
erkekler maça başlamadan önce...
Ahh!
Sanki bir rüyaymış geçen yıllar.
Hiç yaşanmamış.
Öyle bir yer hiç olmamış.
Hep böyle soğuk, böyle taştanmış...
..........
Bugün oradaydım. İlk gençlik yıllarımın geçtiği mahallemde. Boğucu itici tıkış tıkıştı.
Her yer yüksek binalarla dolmuş. Ne kavaklar, ne meyve ağaçları, ne yaban gülleri kalmış.
Kızlı erkekli oyunlar oynadığımız yeşil düzlükleri aradı gözlerim, taş binaları yıkmak istercesine.
Arkadaşlarımı; Adalet, Nesrin, Nijat, Kemal, Melek, Makbule, Bekir, Nalan, Nur, Güner ve diğerlerini aradım umutsuzca... Özlemle.
Kulak kabarttım, çığlık çığlığa kahkahalarını duymak için ...
Hatice Teyze oturmuyordu köşe başındaki taşın üstünde.Yerine şık bir araba park etmişti.
nurten y tartaç
6 Aralık 2010 Pazartesi
SAĞLIK OLSUN !!!
Bilirler yakınlarım, beni tanıyanlar. Olumlu bakarım hayata ve olaylara. Hatta abartırım bazen, eni konu Pollyanna'cılık oynarım. Yok böyle değil tabii ki, bu benim hayata bakışım. Belki de zorluklara karşı dayanma gücümü artırmak için giydiğim zırhım, beni koruyan kalkanım.
Her olayın bir nedeni olduğunu düşünenlerdenim ve bu nedenin, bizim için en hayırlısı olduğunu... "Hayırlısı böyleymiş, ya şöyle olsaydı ... Sağlığımız yerinde, birlikteyiz ya, önemli olan bu, gerisi nasılsa yoluna girecektir" derim hep, can sıkıcı bir olayla karşılaştığımızda .
Yaşadığımız olumsuzlukların; bizi geliştirip olgunlaştırmak adına yararlı bile olabileceğini, en azından; durup, kendimize şöyle bir bakmamızı, daha sonraki adımlarımızı atarken daha temkinli olmamızı sağlayabilir diye düşünmekteyim.
Düşünmektey dim...
Yok, artık çok sıkıldım...
Hayır, isyan etmeyeceğim
ama yetmez mi artık...
Bu kadar da üst üste gelmese...
Şimdi de; arabasını satan bir arkadaşımıza, yeni bir araba alana kadar kullansın diye verdiğimiz arabamız çalınmış apartmanın önünden.
Her olayın bir nedeni olduğunu düşünenlerdenim ve bu nedenin, bizim için en hayırlısı olduğunu... "Hayırlısı böyleymiş, ya şöyle olsaydı ... Sağlığımız yerinde, birlikteyiz ya, önemli olan bu, gerisi nasılsa yoluna girecektir" derim hep, can sıkıcı bir olayla karşılaştığımızda .
Yaşadığımız olumsuzlukların; bizi geliştirip olgunlaştırmak adına yararlı bile olabileceğini, en azından; durup, kendimize şöyle bir bakmamızı, daha sonraki adımlarımızı atarken daha temkinli olmamızı sağlayabilir diye düşünmekteyim.
Düşünmektey dim...
Yok, artık çok sıkıldım...
Hayır, isyan etmeyeceğim
ama yetmez mi artık...
Bu kadar da üst üste gelmese...
Şimdi de; arabasını satan bir arkadaşımıza, yeni bir araba alana kadar kullansın diye verdiğimiz arabamız çalınmış apartmanın önünden.
5 Aralık 2010 Pazar
BİR ANI - BİR MİM
Sevgili blog arkadaşlarım YAŞAMIN KIYISINDA ve HÜSEYİN USTA mimlemişler beni. Zevkle cevaplıyorum, teşekkürler.
"sizden anılarınızla,anılarınızın değeriyle ve onları yüklediğiniz eşyalarla ilgili bir yazı yazmanızı istiyorum"
Kurgulayarak öyküleştirdiğim ya da değiştirmeden, olduğu gibi yazdığım anılarımı blogumda okuyorsunuzdur zaman zaman.
Anılarım; yaşanmışlıklarım yani geçmişim. Her birisi ayrı değere sahip hayatımda. Hatırladıkça, ister üzüntü ister mutluluk versinler, üst üste birikip beni ben yaptıkları için önemli anılarım.
Yaşattıklarıyla, bazen benden bir şeyler götürürken, kişiliğimi, hayata karşı duruşumu oluşturdukları için değerli tüm anılarım.
En iyisi; bizim için çok önemli olan, ondan sonraki hiçbir arabamızın onun yerini dolduramadığı ilk arabamız - hörby- ile bir iki anımızı anlatayım. (arabayı eşya kabul edebiliriz di mi?:)
Daha çocuklarımız küçücüktü Alper bebekti hatta, eski model Kırmızı Opel Ascona marka arabamızı aldığımızda. Yıllarca kullandık. Öyle ki artık her yeri dökülüyordu ama sevgiyle bağlıydık tıpkı aileden biri gibi. "Hadi kızım derdik" bindiğimizde "uçur bizi" Türkiye'nin hemen her yerini gezdik onunla bizi hiç yolda bırakmadı.
Çok ta hız yapardı. Bir yolculuğumuzda; mersedes bir arabanın sürücüsü, onu geçiyor olmamızı onuruna yedirememişti de yarışa tutuşmuştu bizimle. E serde gençlik var, biz de altta kalır mıyız, bastık gaza. Sonunda bir benzincide yakaladı bizi mersedesin sürücüsü. Sağını solunu döne döne inceledi arabamızın. Bir haline baktı bir yaptığı hıza, sonunda dayanamadı geldi yanımıza, bu arabayla nasıl bu hıza ulaşabildiğimize hayret etiğini söyledi.
Engebeli dağ yollarına, çamurlu toprak yollara sürdük gıkını çıkarmadı.
Bir keresinde de; uzun bir yolculuktan dönerken homurdanmaya başladı bizim hörby. Hava kararmış çocuklar küçük, yolda kalsak ne yaparız iki çocukla diye panik içindeyim. "hadi kızım yapma bunu, bırakma bize bu ıssız yerlerde" diye yalvardım yol boyunca :)) Saatlerce ıhlaya tıslaya geldi ve evimize 50 metre kala stop etti ama sonunda bizi evimize getirmişti.
Yıllar sonra sattığımızda çocukların, evden aileden biri ayrılmış gibi gözyaşı döktüklerini hatırlıyorum. Ve hiçbir arabamız onun yerini alamadı.
"sizden anılarınızla,anılarınızın değeriyle ve onları yüklediğiniz eşyalarla ilgili bir yazı yazmanızı istiyorum"
Kurgulayarak öyküleştirdiğim ya da değiştirmeden, olduğu gibi yazdığım anılarımı blogumda okuyorsunuzdur zaman zaman.
Anılarım; yaşanmışlıklarım yani geçmişim. Her birisi ayrı değere sahip hayatımda. Hatırladıkça, ister üzüntü ister mutluluk versinler, üst üste birikip beni ben yaptıkları için önemli anılarım.
Yaşattıklarıyla, bazen benden bir şeyler götürürken, kişiliğimi, hayata karşı duruşumu oluşturdukları için değerli tüm anılarım.
En iyisi; bizim için çok önemli olan, ondan sonraki hiçbir arabamızın onun yerini dolduramadığı ilk arabamız - hörby- ile bir iki anımızı anlatayım. (arabayı eşya kabul edebiliriz di mi?:)
Daha çocuklarımız küçücüktü Alper bebekti hatta, eski model Kırmızı Opel Ascona marka arabamızı aldığımızda. Yıllarca kullandık. Öyle ki artık her yeri dökülüyordu ama sevgiyle bağlıydık tıpkı aileden biri gibi. "Hadi kızım derdik" bindiğimizde "uçur bizi" Türkiye'nin hemen her yerini gezdik onunla bizi hiç yolda bırakmadı.
Çok ta hız yapardı. Bir yolculuğumuzda; mersedes bir arabanın sürücüsü, onu geçiyor olmamızı onuruna yedirememişti de yarışa tutuşmuştu bizimle. E serde gençlik var, biz de altta kalır mıyız, bastık gaza. Sonunda bir benzincide yakaladı bizi mersedesin sürücüsü. Sağını solunu döne döne inceledi arabamızın. Bir haline baktı bir yaptığı hıza, sonunda dayanamadı geldi yanımıza, bu arabayla nasıl bu hıza ulaşabildiğimize hayret etiğini söyledi.
Engebeli dağ yollarına, çamurlu toprak yollara sürdük gıkını çıkarmadı.
Bir keresinde de; uzun bir yolculuktan dönerken homurdanmaya başladı bizim hörby. Hava kararmış çocuklar küçük, yolda kalsak ne yaparız iki çocukla diye panik içindeyim. "hadi kızım yapma bunu, bırakma bize bu ıssız yerlerde" diye yalvardım yol boyunca :)) Saatlerce ıhlaya tıslaya geldi ve evimize 50 metre kala stop etti ama sonunda bizi evimize getirmişti.
Yıllar sonra sattığımızda çocukların, evden aileden biri ayrılmış gibi gözyaşı döktüklerini hatırlıyorum. Ve hiçbir arabamız onun yerini alamadı.
2 Aralık 2010 Perşembe
Güle güle Sevgili Sunny
Sevgili WarhaWk ve Sevgili Ayşegül'ün blogundan, blogumu ilk açtığım zamanlarda şiirlerini zevkle okuduğum değerli blog arkadaşımız Sunny ' yi kaybettiğimizi öğrendim ...
Çok üzgünüm.
Ailesine, arkadaş, dost ve yakınlarına sabırlar diliyorum.
Nur içinde yatsın
Çok üzgünüm.
Ailesine, arkadaş, dost ve yakınlarına sabırlar diliyorum.
Nur içinde yatsın
DOYUMSUZ HAZ !
Bir el uzanmışsa en gerekli anda
sarmış sarmalamışsa dostça
omuzunu uzatmışsa bir de ağrıyan ağır başına
yalnızlığa isyana aralanmışken dudakların tam da
ben varım ya arkadaşım demişse sıcacık
nemli gözlerine bakıp nemlenen gözlerle
iyi gelir.
Ve
günün sonunda
bir dostun yardım dileyen sesiyle çınlamışsa kulakların
hem de
beyninde horon tepiyorken binlerce uşak
ve gözlerin kan çanağı uykusuzluktan
bir çırpıda ulaşmış, uzatmışsan elini
yol olmuş, yoldaş olmuş
çare değilse de bir anlık 'Oh!'
bir gülücük olmuşsan dost dudağında
günün yaşattığı üzüntüleri unutup
yardım almanın
yardım etmenin
doyumsuz hazzıyla
mutlulukla koyarsın başını yastığa.
nurten y tartaç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)