7 Şubat 2010 Pazar
İLK AŞK ( 2 )
Yaşlı kadın buruk bir gülümsemeyle devam etti öyküsünü anlatmaya."Sık sık buluşuyorduk. Ayrı olduğumuz zamanlarda ise sürekli onu düşünüyordum. O yanımdayken tek bir renge bürünüyordu sanki bütün dünya. Evler, sokaklar, ağaçlar, çiçekler, her şey tek renk, toz pembe oluyordu. Kuşlar başka ötüyor, rüzgar başka esiyor, yağmursa başımızdan aşağıya yağan gökyüzünün mutluluk gözyaşlarına dönüşüyordu. Mutluluktan uçuyordum anlayacağın…"
Böyledir aşk... Aşkta akıl mantık, yol yordam, ölçme biçme neden ve sonuç ilişkisi olmaz. Huyunu suyunu, parasını pulunu düşünmezsiniz. Bir anda bir çift göz aklınızı başınızdan alır, sürükler peşi sıra sizi. Dünyanın en güzel gözleridir size göre, o sıradan bir çift göz. Ve her adım başı rastlayacağımız ortalama özelliklere sahip bir tipte olmasına rağmen, size eşsiz bir varlık gibi görünür aşık olduğunuz kişi. Öyle ki; Yaradan bir tek onu yaratmıştır bunca üstün özelliklerle donatılı. Ve ne şanslısınızdır ki sizin karşınıza çıkarmıştır.
Sanki dünyanın en yüksek dağının en yüksek tepesine çıkmış, ayaklarınızın ucunda yükselip, gözlerinizi yummuş ve kendinizi boşluğa bırakıvermişsinizdir aşıksanız. Ya kocaman kanatlar çıkarıp iki yanınızdan, altını havayla doldurup, sizi gökyüzünden yemyeşil vadilere doğru sonsuz bir hazla süzülerek uçuracak, ya da tepetaklak son hızla yere çakılmanıza neden olacaktır aşk. Sonunda ne olacağını düşünmezsin. Düşünüyorsan o aşk değildir.
Böyle devam etmez tabii... Gözünüzü karartıp, tüm dış seslere kulak tıkayarak içine düştüğünüz bu gönüllü tutsaklık durumu, yapısı gereği oldukça kırılgandır. Alıngan, kıskanç, güvensiz ve kaprislisinizdir. Her zaman olduğunuzdan daha çok. Yıpratır, kırar, incitir, canını acıtırsınız, dünyada isteyeceğiniz en son şey bu olduğu halde.
"Biz neden ayrıldık..?" dedi yaşlı kadın, kendi kendine mırıldanır gibi. "Ben bu kadar severken, o bana bu kadar düşkünken... Neden hayır dedim..? Şimdi düşündükçe mantıksız ve çocukça geliyor. Ama o zaman için önemliydi nedenlerim. O neşeli, dünyayı hafife alan,vurdum duymaz hali korkutuyordu beni. Hiçbir şeyin önemi yoktu sanki onun için. Şımarıkça buluyordum bu tavırlarını." "Oysa..." dedi yaşlı kadın... Gülerken yüzünün bazı yerlerinde daha da derinleşen yılların kanıtı çizgilerine rağmen, anlatırken yirmi iki yaşındaki o genç kızın coşkusuyla aydınlanıyordu yüzü. Feri yitmiş gözleriyle bir hayali seyreder gibi uzaklara daldı bir süre."Başka nasıl olacaktı ki, henüz yirmi üç yaşındaydı. Çocukmuş daha. O zaman onu koca adam sanırmışım demek :) Çok gençtim, çok deneyimsizdim. Hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Bir türlü güven duyamıyordum O'na karşı. Belki kendimeydi aslında güvensizliğim, bilmiyorum. Bana duygularını en güzel sözlerle fısıldarken, ben içimden,"Yalan! Herkese aynısını söylediğinden eminim." diye tekrarlayıp duruyordum. İnanmamak için zorluyordum adeta kendimi.
"Bir gün pastanede otururken, konu nereden çıkmıştı hatırlamıyorum ama "Ben 30 yaşından önce evlenmem asla." demişti. Sonra da bana dönüp "Sen ne düşünüyorsun bu konuda ?" diye sormuştu. Çok sinirlenmiştim. Ne sanmıştı, evlenmek için onun peşinden koşacağımı falan mı? Evlilik beklentisi içindeysen unut bunu ... mu demek istemişti..? "Ben hiçbir zaman evlenmeyeceğim." dedim bir anda, sinirle."O günden sonraki buluşmalarımızda sanki benim için hiç önemi yokmuş, herhangi birisiymiş gibi davranmaya başladım. Bunu neden yapmıştım ki? Deli gibi seviyordum oysa. Bırak yüzünü görmek, telefonda sesini duyduğumda bile kalbim ağzımda atardı heyecandan."
***
Buluşacaklardı o gün... Genç kız tam bir saat beklemişti buluşma yerinde. Boş yere. Ertesi gün iş yerine telefon etmişti delikanlı. "Karşıdaki pastaneye gelir misin? Sana bir şey göstereceğim."
"Bana hiç inanmıyorsun biliyorum ama bak! ayağımı kırdım. O nedenle gelemedim buluşmamıza. Ev telefonunu da vermedin bana. ( Cep telefonu gibi bir kavram yoktu o yıllarda. Telefon bile her evde bulunmazdı. )Bu nedenle haber veremedim." demişti pastanede buluştuklarında. Gerçekten sağ ayağı alçılıydı. Arkadaşlarıyla top oynarken ayağını kırdığını söylemişti. İnanmadı genç kız delikanlının ayağının gerçekten kırıldığına. Soğuk, imalı bir ses tonuyla, "Geçmiş olsun." dedi.
***
"Ne kadar safmışım Ya Rabbim" dedi yaşlı kadın. "İnsan sevmediği, değer vermediği biri için ayağını alçıya aldırarak özür dilemeye gelir mi..? Ama öyle muzipti, öyle akıl almaz şakaları vardı ki... Bunda da bir muzurluk var kesin diye düşünmüştüm o zamanki aklımla… Bir hafta aramadı beni. Çok kızmıştı belli ki…"
***
Telefonu kulağına götürürken, "Allah'ım İnşallah arayan O'dur” diye dua ediyordu genç kız. "Selam!" diyen sesini duyduğunda yine kalbi fırlayacak gibi oldu yerinden. "Görüşmemiz gerekiyor, gelir misin?" diyordu delikanlı telefonda.
Bembeyaz üniforması içinde çok yakışıklıydı. Boynuna atılmamak için zor tuttu genç kız kendini. Hala kapris yapmaya devam ediyordu. "Tayinim çıktı. Seni görmeden gidemedim."
Dünya başına yıkılmıştı sanki. Boğazına koca bir yumruk oturmuş gibi oldu. Gözlerinden boşalmaya hazırlanan yaşları içine akıttı yutkunarak. "Aa! Ne güzel! Çok şirin bir yer orası. Çok seveceksin eminim." dedi. Acısını saklamak için attığı abartılı sahte kahkahayla.
nurten y tartaç
Devamı var…