FAİLİ MEÇHUL
Hani o
ellerinde ziller
Flamenko dansı yapan
kalpleri titreten güzel...
Şöyle
eteklerini toplayıp
müziğin ritmine uydurdun mu
biçimli vücudunu
bir de kıvrak hareketlerle
ahenkle dönünce
Tanrıça olurdun ya birden
Erişilmez...
Ayaklarının altında erirdi tüm dünya
topuklarını yere vurdukça...
Şimdi
Boşver aldırma
ne demiş falcı kadın
bakıp da avucuna
Ne gördü ki O...
Yol kenarında çiçek satan
geçkin, kavruk tenli,
yüzünde yılların imzası
tombul, çirkin bir çingene
Neymiş...
Çıkmaz bir sokakta
boylu boyunca uzanmış
feleğin son sillesini de
bu son darbeyle yemiş
zavallı bir kadın görmüş
Sarı, titrek sokak lambasının ışığında
parıldayan kan
ve
bir köpek varmış
başucunda ağlayan...
Duyuyormuş...
Gecenin ıssızında yankılanan
koşarak uzaklaşan
bir ayak sesi...
Şöyle geçecekmiş kayıtlara
bu son...
Faili meçhul...
Kimliksiz
Evsiz
Cinsiyeti: kadın
nurten y tartaç
( 23 Ağustos 2019 )
29 Ağustos 2019 Perşembe
YANILSAMA
Umudun hazan sarısı renginde...
Kasımpatı çiçeği kokar saçların
Bahar geldi sanıp
karda açan kardelen misali
çaresiz,
yitik özlemlerin
peşinde savrulursun
Rüya perisinin
aldatan düşlerine kanıp
çatlamış toprakta
yalancı çiçekler açtırarak
hangi kışlara koşarsın
nurten y tartaç
(27 Ağustos 2019)
Umudun hazan sarısı renginde...
Kasımpatı çiçeği kokar saçların
Bahar geldi sanıp
karda açan kardelen misali
çaresiz,
yitik özlemlerin
peşinde savrulursun
Rüya perisinin
aldatan düşlerine kanıp
çatlamış toprakta
yalancı çiçekler açtırarak
hangi kışlara koşarsın
nurten y tartaç
(27 Ağustos 2019)
19 Ağustos 2019 Pazartesi
İÇSEL SOHBET
Bazen sana öyle ihtiyaç duyuyorum ki. Nasıl olup da herkese akıl hocalığı yaparkan senin aklına, öğütlerine muhtaç olabiliyorum bunca zaman sonra diye, kendime hayretle.
Telefonu alıp, numaranı çevireyim. Ve sen aç o telefonu... Rüya gibi.
Aklıma takılanı, neden zamanında bunu sormamışım dediğim o soruyu sorayım.
Ya da buluşup konuşsak ya... Bak ne anlatacağım sana! Diye başlasam...
Sahi ne çok şey oldu, ne çok şey değişti senden sonra buralarda bir bilsen...
Ben anlatsam, sen yorum yapsan. İtiraz etsem. Yorum yapmadan dinlesen. Buna da itiraz etsem. Niye bir şey söylemiyorsun yaa! diye. Kıs kıs gülsen. Küçücük sorunları büyütüyorsun, ne söyleyeyim ben şimdi sana, der gibi.
Oğullarımı dinlerken ve onların 'bence' küçük sorunlarına ne desem/demesem itiraz ettikleri sohbetlerimizde kendimde seni görüyorum bir anda. Ve Onlar'ın en ciddi anlarında gülmeye başlıyorum birden. Önce kızıyorlardı tabii. Ciddi bir konuyu sulandırıyorum diye. Anlattım seninle sohbetlerimizi. Zamanın tekrardan ibaret olduğunu. Onlar da yaşayacaklar demek ki benzer durumlar.
Tıpkı sen oldum ben. Bazen aynaya baktığımda şaşırıyorum bu kadar benzerliğe. Mimiklerimle, tavırlarımla bile... Oysa hiç benzetmezlerdi ki ikimizi.
Mert'ler kahvaltıya geldiler bu sabah. Anneanne - babaanne evi gibi kokmuş burası dedi Mert. Bütün yasakları yasakladığımız hamurlu, kızartmalı tıpkı çocukluklarında sizlere gittiğimizde yedikleri türden yiyecekler olunca, sofrada bolca seni andık dualarla.
Aa! sahi sen bunu da bilmiyorsun. Mert evlendi.
Asla evlenmem derken, fikrini değiştiren bir peri kızı girdi hayatına. Sadece Mert'in değil hepimizin kalbini fethetti. O, güler yüzü, tatlı diliyle narin incecik bir gelincik. Görsen sen de çok severdin eminim.
Artık ben de yaşlandım biliyor musun Anne? İçimde ağaç tepelerinden inmeyen, süpürge sapını mikrofon yapıp ciyak ciyak şarkı söyleyen, büyümemekte direnen o küçük kıza rağmen yaşlandım, bana hiç öyle gelmese de.😜🤪 Tabii sen bunu da göremedin.
Kısacası hangi yaşta olursam olayım anlaşıldı ki, Sana, Senin dizinde yatmaya muhtacım ben.
Huzurla uyu ebedi mekanında.
nurten y tartaç
( 18 Ağustos 2019 )
Bazen sana öyle ihtiyaç duyuyorum ki. Nasıl olup da herkese akıl hocalığı yaparkan senin aklına, öğütlerine muhtaç olabiliyorum bunca zaman sonra diye, kendime hayretle.
Telefonu alıp, numaranı çevireyim. Ve sen aç o telefonu... Rüya gibi.
Aklıma takılanı, neden zamanında bunu sormamışım dediğim o soruyu sorayım.
Ya da buluşup konuşsak ya... Bak ne anlatacağım sana! Diye başlasam...
Sahi ne çok şey oldu, ne çok şey değişti senden sonra buralarda bir bilsen...
Ben anlatsam, sen yorum yapsan. İtiraz etsem. Yorum yapmadan dinlesen. Buna da itiraz etsem. Niye bir şey söylemiyorsun yaa! diye. Kıs kıs gülsen. Küçücük sorunları büyütüyorsun, ne söyleyeyim ben şimdi sana, der gibi.
Oğullarımı dinlerken ve onların 'bence' küçük sorunlarına ne desem/demesem itiraz ettikleri sohbetlerimizde kendimde seni görüyorum bir anda. Ve Onlar'ın en ciddi anlarında gülmeye başlıyorum birden. Önce kızıyorlardı tabii. Ciddi bir konuyu sulandırıyorum diye. Anlattım seninle sohbetlerimizi. Zamanın tekrardan ibaret olduğunu. Onlar da yaşayacaklar demek ki benzer durumlar.
Tıpkı sen oldum ben. Bazen aynaya baktığımda şaşırıyorum bu kadar benzerliğe. Mimiklerimle, tavırlarımla bile... Oysa hiç benzetmezlerdi ki ikimizi.
Mert'ler kahvaltıya geldiler bu sabah. Anneanne - babaanne evi gibi kokmuş burası dedi Mert. Bütün yasakları yasakladığımız hamurlu, kızartmalı tıpkı çocukluklarında sizlere gittiğimizde yedikleri türden yiyecekler olunca, sofrada bolca seni andık dualarla.
Aa! sahi sen bunu da bilmiyorsun. Mert evlendi.
Asla evlenmem derken, fikrini değiştiren bir peri kızı girdi hayatına. Sadece Mert'in değil hepimizin kalbini fethetti. O, güler yüzü, tatlı diliyle narin incecik bir gelincik. Görsen sen de çok severdin eminim.
Artık ben de yaşlandım biliyor musun Anne? İçimde ağaç tepelerinden inmeyen, süpürge sapını mikrofon yapıp ciyak ciyak şarkı söyleyen, büyümemekte direnen o küçük kıza rağmen yaşlandım, bana hiç öyle gelmese de.😜🤪 Tabii sen bunu da göremedin.
Kısacası hangi yaşta olursam olayım anlaşıldı ki, Sana, Senin dizinde yatmaya muhtacım ben.
Huzurla uyu ebedi mekanında.
nurten y tartaç
( 18 Ağustos 2019 )
💦💦💦💦💦
Hep severim yağmuru ama bir başka güzel yağdı bu kez.
Yağmur sonrası suya kanan toprağın mis gibi kokusuyla canlandık, yenilendik sanki.
Gökte güneş bile hoşnuttu halinden. Yağmur bulutlarının ardına saklanmak yerine sarı ışınlarını yolluyordu günlerdir kavurduğu şehre, bu sefer nazikçe. Ve yağmura doymuş yeşilliğe parıltılar saçarak.
Çam ağaçlarının iğne yapraklarından minyatür şamdanlar gibi yağmur damlaları sarkıyordu.
Ağaçlar kollarını açmış, sağanak yağmur altında, hafif esintinin de yardımıyla usulca dansediyorlardı.
Çimlerin üstünde iki güvercin... Yan yatıp önce bir kanatlarını sonra öteki tarafa yatıp diğer kanatlarını iyice açarak yıkanıyorlardı neşeyle küçük su birikintilerinde. ( Bunu ilk kez gördüğümde hayretler içinde kalmıştım. Ve insanları gözlemlediğim kadar hayvanları da gözlemlemeye başladığımdan beri, onlar hakkında çok ilginç şeylere şahit oluyorum. Sandığımızdan daha akıllı olduklarını düşünmeye başladım.)😆
Ankara'da yağmur vardı bu akşam.
Toprağı doyuran, ağaçları yıkayan, yeşilliği pırıltılı bir parlaklıkla coşturan, geceye ıtır kokulu, huzurlu bir serinlik sunan bir yağmur vardı.
nurten y tartaç
(16 Ağustos 2019)
Hep severim yağmuru ama bir başka güzel yağdı bu kez.
Yağmur sonrası suya kanan toprağın mis gibi kokusuyla canlandık, yenilendik sanki.
Gökte güneş bile hoşnuttu halinden. Yağmur bulutlarının ardına saklanmak yerine sarı ışınlarını yolluyordu günlerdir kavurduğu şehre, bu sefer nazikçe. Ve yağmura doymuş yeşilliğe parıltılar saçarak.
Çam ağaçlarının iğne yapraklarından minyatür şamdanlar gibi yağmur damlaları sarkıyordu.
Ağaçlar kollarını açmış, sağanak yağmur altında, hafif esintinin de yardımıyla usulca dansediyorlardı.
Çimlerin üstünde iki güvercin... Yan yatıp önce bir kanatlarını sonra öteki tarafa yatıp diğer kanatlarını iyice açarak yıkanıyorlardı neşeyle küçük su birikintilerinde. ( Bunu ilk kez gördüğümde hayretler içinde kalmıştım. Ve insanları gözlemlediğim kadar hayvanları da gözlemlemeye başladığımdan beri, onlar hakkında çok ilginç şeylere şahit oluyorum. Sandığımızdan daha akıllı olduklarını düşünmeye başladım.)😆
Ankara'da yağmur vardı bu akşam.
Toprağı doyuran, ağaçları yıkayan, yeşilliği pırıltılı bir parlaklıkla coşturan, geceye ıtır kokulu, huzurlu bir serinlik sunan bir yağmur vardı.
nurten y tartaç
(16 Ağustos 2019)
3 Ağustos 2019 Cumartesi
ZİHNİ SİNİR DÜŞÜNCELER SAATİ
Zihni Sinir düşünceler saati 😜
( Gençler bilmez, eskiden Gırgır Dergisi'nde karikatürist İrfan Sayar karikatürler çizerdi Zihni Sinir Projeler diye. )
***
Bizim evde gündüz uslu sakin oturulur da gece saat iki-üç olduğunda bir hareketliliktir başlar.
Uyku tutmayıp, yastık yorgan boğuşmasından yorgun düşen kendini mutfağa atar. ( Bir yazımda bahsetmiştim sanırım; yoksa bizim aile mutasyona uğramış bir yarasa ailesi mi? Diye... )
Buzdolabının kapağının açıldığını ama kapanmadığını duyan, kulağı mutfaktan gelen tıkırtılara odaklı diğerleri de soluğu mutfakta alır doğal olarak. 🤪
Sonra mı..? Kucağımızda atıştırma tabağımız salonda buluruz kendimizi.
Bu gece de böyle oldu. TV. de gecenin bu saatinde yaptık- ettik, daha da cağız-cuğuz diyen çok büyüklerimizden birini görmüştük en son. Bir de baktık ki, Zihni Sinir düşüceler ve kendi geliştirdiğimiz teorilerle koyu bir sohbete dalmışız.
Bunca şişkin egolarının altında beyinleri, kalpleri ezilmiş, yok olmuş biz insan evlatçıkları belki de karıncalar kadar ufak, çaresiz yaratıklarızdır kainattaki başka canlıların yanında. Masallardaki devler gibi mesela... Diye açıldı konu.
Ve uzayda herhangi bir gezegende ya da ışığı bize kadar ulaşamayan çok uzak bir yıldızdaki bu devasa canlılardan birinin veledi, elindeki bizdeki bilgisayarlardan kat kat ileri teknolojik bir oyuncakla oynuyor. Oyuncağı da karınca büyüklüğündeki biz insanlar ...
Yok... Gerisini yazmayayım. Dini konulara girebilir. Bu da hiç uygun ve doğru olmaz.
Bizimkisi uykusuz gecelerin uçuk kaçık sohbetleri işte.
nurten y tartaç
MUTLU BİR HAFTA SONU OLMASI DİLEKLERİMLE 💐🐞🍀
( Gençler bilmez, eskiden Gırgır Dergisi'nde karikatürist İrfan Sayar karikatürler çizerdi Zihni Sinir Projeler diye. )
***
Bizim evde gündüz uslu sakin oturulur da gece saat iki-üç olduğunda bir hareketliliktir başlar.
Uyku tutmayıp, yastık yorgan boğuşmasından yorgun düşen kendini mutfağa atar. ( Bir yazımda bahsetmiştim sanırım; yoksa bizim aile mutasyona uğramış bir yarasa ailesi mi? Diye... )
Buzdolabının kapağının açıldığını ama kapanmadığını duyan, kulağı mutfaktan gelen tıkırtılara odaklı diğerleri de soluğu mutfakta alır doğal olarak. 🤪
Sonra mı..? Kucağımızda atıştırma tabağımız salonda buluruz kendimizi.
Bu gece de böyle oldu. TV. de gecenin bu saatinde yaptık- ettik, daha da cağız-cuğuz diyen çok büyüklerimizden birini görmüştük en son. Bir de baktık ki, Zihni Sinir düşüceler ve kendi geliştirdiğimiz teorilerle koyu bir sohbete dalmışız.
Bunca şişkin egolarının altında beyinleri, kalpleri ezilmiş, yok olmuş biz insan evlatçıkları belki de karıncalar kadar ufak, çaresiz yaratıklarızdır kainattaki başka canlıların yanında. Masallardaki devler gibi mesela... Diye açıldı konu.
Ve uzayda herhangi bir gezegende ya da ışığı bize kadar ulaşamayan çok uzak bir yıldızdaki bu devasa canlılardan birinin veledi, elindeki bizdeki bilgisayarlardan kat kat ileri teknolojik bir oyuncakla oynuyor. Oyuncağı da karınca büyüklüğündeki biz insanlar ...
Yok... Gerisini yazmayayım. Dini konulara girebilir. Bu da hiç uygun ve doğru olmaz.
Bizimkisi uykusuz gecelerin uçuk kaçık sohbetleri işte.
nurten y tartaç
MUTLU BİR HAFTA SONU OLMASI DİLEKLERİMLE 💐🐞🍀
2 Ağustos 2019 Cuma
DEDİKODU SAATİ
Dedikodu çok ayıp bi şii.
Ama birazcık da keyifli, zararsızsa arada yapılabilir.🙊🤐
***
Apartmana yeni taşınmış iki kadın. Tanışmak için kapımızı çaldılar, buyur ettik tabii mutlulukla.
Nasılsınız?
Dediğimizi hatırlıyorum. Gerisi bulanık.
Siz nasılsınız dediler mi bilmiyorum. Demişlerdir belki bir ara..
Annesini anlatıyordu birisi; hastalığını, kaprislerini, her işe karıştığını falan.
Ne hastalığı var? Geçmiş olsun.
Demişimdir her halde.
Bir tarla sorununu anlatıyordu öteki. Dedeleri zamanından beri sürüncemede olan bir konuymuş.
Ee bu bahsettikleri kadın kim şimdi? Konu ne zaman buraya geldi? Onun giyimi bunları neden bu kadar ilgilendiriyor?
Ben konuyu yakalamaya çalışırken, marketteki şu saygısız adamla tartışmalarına ne zaman geçmiştik..?
Bu arada sol taraftaki babasını, yaşlandığını, unutkanlığını anlatıyordu.
Biri anlatıyor, o bitirmeden diğeri başlıyor,
"Hah! Anladım galiba." Diyecekken konu değişiyordu. Kelimeler birbirine yapışıktı zaten de, cümleler arasında da bırakın noktayı virgül bile yoktu. Bir türlü bağ kuramıyorum anlatılanlar arasında. Bir o tarafa bir bu tarafa başımı çevirmekten boynum ağrıdı valla.
"Tabii, vah vah!, ya!, aa!, öyle mii?" Falan diyeceğim de dinliyor nezaketini göstermek için
ama es vermiyorlar ki araya gireyim.
Biri neşeli bir şey anlatıyor gibi, tam güleceğim, öteki ağlamaklı bir suratla çoktan yeni bir konuya geçmiş bile.
Ciddileşiyorum ayıp olmasın diye.
Bir ara gözüm Merih'e kaydı. Bıyıklarını kemirip duruyor, gözü bir birine, bir ötekine gidip gelirken. Anlaşılan O'nda da devreler yanmaya başlamış.
"Bi durun cancağızlarım, bi nefes alın şekerler. Anlamayı başardığım ilk ve son birkaç kelime arasında on sayfalık hikaye anlatmayı nasıl başarıyorsunuz Allahaşkına..? "
Diyemezdim tabii.
Dinledik. Ya da en azından dinliyor görünmeyi başardık sanırım.
" Kafanızı şişirdik. Biz gidelim artık."
Deyip çıktılar.
Ben mi..?
Tek kelime bile duymak istemiyordum. Hatta tüm ışıkları kapatıp kafamı yastığa gömmekti tek arzum.
Olmadı elbette.
Konuşma sırası bizdeydi.
nurten y tartaç
( Not: Dedikodu yapmak çok kötü bir şeydir. Ben yaptım siz yapmayın e mi🤪😜🙊
Ne demişler... Büyüklerin (imam mıydı yoksa o😄) sözünü dinleyin ama gittiği yoldan gitmeyin.
İyi akşamlar. Sevgiler 💐
Ama birazcık da keyifli, zararsızsa arada yapılabilir.🙊🤐
***
Apartmana yeni taşınmış iki kadın. Tanışmak için kapımızı çaldılar, buyur ettik tabii mutlulukla.
Nasılsınız?
Dediğimizi hatırlıyorum. Gerisi bulanık.
Siz nasılsınız dediler mi bilmiyorum. Demişlerdir belki bir ara..
Annesini anlatıyordu birisi; hastalığını, kaprislerini, her işe karıştığını falan.
Ne hastalığı var? Geçmiş olsun.
Demişimdir her halde.
Bir tarla sorununu anlatıyordu öteki. Dedeleri zamanından beri sürüncemede olan bir konuymuş.
Ee bu bahsettikleri kadın kim şimdi? Konu ne zaman buraya geldi? Onun giyimi bunları neden bu kadar ilgilendiriyor?
Ben konuyu yakalamaya çalışırken, marketteki şu saygısız adamla tartışmalarına ne zaman geçmiştik..?
Bu arada sol taraftaki babasını, yaşlandığını, unutkanlığını anlatıyordu.
Biri anlatıyor, o bitirmeden diğeri başlıyor,
"Hah! Anladım galiba." Diyecekken konu değişiyordu. Kelimeler birbirine yapışıktı zaten de, cümleler arasında da bırakın noktayı virgül bile yoktu. Bir türlü bağ kuramıyorum anlatılanlar arasında. Bir o tarafa bir bu tarafa başımı çevirmekten boynum ağrıdı valla.
"Tabii, vah vah!, ya!, aa!, öyle mii?" Falan diyeceğim de dinliyor nezaketini göstermek için
ama es vermiyorlar ki araya gireyim.
Biri neşeli bir şey anlatıyor gibi, tam güleceğim, öteki ağlamaklı bir suratla çoktan yeni bir konuya geçmiş bile.
Ciddileşiyorum ayıp olmasın diye.
Bir ara gözüm Merih'e kaydı. Bıyıklarını kemirip duruyor, gözü bir birine, bir ötekine gidip gelirken. Anlaşılan O'nda da devreler yanmaya başlamış.
"Bi durun cancağızlarım, bi nefes alın şekerler. Anlamayı başardığım ilk ve son birkaç kelime arasında on sayfalık hikaye anlatmayı nasıl başarıyorsunuz Allahaşkına..? "
Diyemezdim tabii.
Dinledik. Ya da en azından dinliyor görünmeyi başardık sanırım.
" Kafanızı şişirdik. Biz gidelim artık."
Deyip çıktılar.
Ben mi..?
Tek kelime bile duymak istemiyordum. Hatta tüm ışıkları kapatıp kafamı yastığa gömmekti tek arzum.
Olmadı elbette.
Konuşma sırası bizdeydi.
nurten y tartaç
( Not: Dedikodu yapmak çok kötü bir şeydir. Ben yaptım siz yapmayın e mi🤪😜🙊
Ne demişler... Büyüklerin (imam mıydı yoksa o😄) sözünü dinleyin ama gittiği yoldan gitmeyin.
İyi akşamlar. Sevgiler 💐
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)