Sevgili Nehir İda 'nın Akdeniz Ateşi (FMF ) hastalığına dikkat çekmek amacıyla yazdığı yazı üzerine, burada yayınlamayı düşünmediğim bir yazımın konuyla ilgili olan bölümünü yayınlamak istedim. Gündeme getirerek, toplumu (FMF) le ilgili bir parça bilgilendirebiliriz umarım.
***
Pirinç karyolasında üstüste yığılmış
yorganların altında
sancıdan kıvranıyordu Halime. Dudakları ateşten çatlak
çatlak
olmuş, o hala tir tir titriyor, “üşüyorum örtün üstümü” diye
inliyordu. Bir yanına Anneannesi oturmuş mırıl mırıl birşeyler
mırıldanıyordu. Belli ki dua okuyordu. Teyzesinin “bu defa daha
kötü. Hiç bu
kadar da uzun sürmemişti” dediğini duydu Meral
kapı aralığından. Başını sallıyordu Anneannesi evet anlamında,
gözlerinde biriken yaşları silerken.
Hıçkırıkları duyulmasın diye ağzını
kapayarak, depo gibi
kullandıkları dip
odaya attı kendini Meral. Bağıra bağıra
ağlamaya başladı… Bir elin saçlarını okşamasıyla irkildi.
Babası başucunda durmuş şevkatle O’na bakıyordu. Utandı
Meral, suçlandı. Ayıp bir şey yaparken yakalanmış
gibi
oturduğu yerden kalkıp, gözlerini sildi başını öteki yana
çevirerek.
çevirerek.
Babası önünde diz çöküp sıkı sıkıya sarıldı kızına. Ağlıyordu
galiba O’da. Meral Babasının kollarından sıyrılıp aceleyle
kaçtı
odadan.
Ertesi gün, Annesinin ateşi düşmüş, sancıları kesilmiş, beş
gündür neredeyse ümidi kestikleri hasta o değilmiş gibi ocakta
çorba
karıştırıyordu. Dudaklarında hafiften bir şarkı. Son
gittikleri filmin şarkısı olmalıydı
‘ Son defa seyredeyimm o yaşlı gözlerinii.
Artık bülbül ötmüyorrr …’
“Ne bakıyorsun kızım? Hadi yardım et
de sofrayı hazırlayalım.
Birazdan gelir Baban.”
“Tamam Anneciğim” Meral de Annesinin neşesine
katılıp şarkıyı
mırıldanmaya başladı. Bir taraftan da tabak çatalları
yerleştiriyordu masaya.
“Aman! sus sus kargaları
kıskandıracaksın şimdi.”
“Annee! Çok mu kötü sesim..?”
“Ehh! Dedim ya, kargalar kıskanacak
kadar.”
Kahkahalarla gülüştüler anne kız.
Evin içine mis gibi yayla çorbası
kokusu yayılmıştı. Herşey
normale
dönmüştü yine.
***
Akdeniz ateşi (FMF) hastasıydı Halime. Hayri’yle evlendikleri
ilk
yıl, Hayri’nin memleketine tatile gittiklerinde ortaya çıkmıştı
hastalığı. Yıllarca her ayın üç - dört gününü yatakta
sancılar
içinde geçirirdi. Defalarca hastanede yatmıştı hastalığına teşhis
konulsun diye. Ama karnının her yerini dolaşan bu sancının ve
yüksek ateşin nedeni
bulunamamıştı. Önce apandisi alındı
apandisit şüphesiyle. Acaba mı diye bademcikleri ... Sonra
safrakesesi alındı belki diye … Ama ağrıları devam etti yıllarca.
Öyle çok yatmıştı ki hastanelerde; artık sıradan birşeydi,
“yatman gerekiyor” dendiğinde çantasını
hazırlayıp, üç
yavrusunu annesi ve ablasına emanet edip, gülerek evdekilere
veda etmek. İkinci evi gibi.
En sonunda; on altı yıl sonra teşhis konup da tek bir ilaçla
çare bulduklarında Babasının sevinçle
Annesini kucaklayıp
kendi etrafında çevirdiğini hatırlıyordu Meral. “Seni sağlıklı
gördüm ya ölsem de gam yemem” demişti
adamcağız.
Gerçekten de, ilacını
aksatmadan, düzenli bir şekilde aldığı
taktirde hastalanmıyordu artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder