28 Şubat 2013 Perşembe
ŞİMDİ SONSUZLUKTA İKİ YILDIZ ONLAR
Kimine hay hay, kimine vay vay düşer şu garip düzende. Hani adildir adil olmasına adaletin terazisi de, bazılarına daha adildir. Kimileri bir-sıfır öndedir daha ilk çığlıkta. kimileri, daha doğmadan yenik düşmüştür hayata. Kimi servet içinde yüzer de, oturup konuşsanız on dakika, cebinizdeki son kuruşunuzu vermek gelir içinizden. Öyle acırsınız haline, yakınmalarına. Bir park kanepesinde oturmuş bir garibana selam verseniz gülümseyerek, koparıp simidinin yarısını vermek ister size. Bazı yoksul evler vardır, sıcacık. Mutluluk bir çorba kokusu olup karışmıştır havaya. Mis gibi çekersiniz içinize. Ciğerleriniz mutlulukla dolar.
Pahalı eşyalarla dolu ve çoğu insanın hayal sınırlarını zorlayacak konforda evler de vardır. Ama içeri girdiğinizde rahat değilsinizdir. Sizi sıkan boğan nefesinizi kesen öyle bir elektrik vardır ki havada, bir an önce kurtulmak istersiniz oradan.
Başka hayatlar da vardır. Ne öyle, ne böyle şanslıdırlar. Hiç doğmamış, hiç yaşamamış gibi. Öylesine bir nefestirler işte. Varlıkları gibi yokluklarını da kimse fark etmez. Far keder de ilgilenmez, etkilenmez. Kayıp sayılmaz onlar. Zaten hiç olmamışlardır çünkü.
Ali İhsan Bey ve Ahmet Bey gibi.
Ali İhsan Bey daha üniversiteyi bitirdiği yıl bir trafik kazası geçirmiş. Kendisi dışında tüm ailesini kaybetmiş. Kurtulmuş denemez Ali İhsan Bey'e. Tekerlekli saldalyeye mahkum. Vücudu kırıklar içinde, sıska mı sıska ve geçmişini hatta kim olduğunu bile hatırlamadan bir huzur evinde devam etmektedir yaşamına. Zar zor konuşabilmektedir.
*
"Bir emriniz var mı hanımefendi? Bir isteğiniz olursa haberim olsun." derdi her huzur evine gittiğimde.
"Yok şimdi. Ama bir isteğim olursa söyleyeceğim size. Teşekkür ederim" derdim
Bir sigara isterdi sonra. Verirdim.
Bankadaki, hiç tanımadığım Mehmet Bey'in selamını götürürdüm her seferinde. Sorardı çünkü. "Mehmet Bey orda mı çalışıyor hala?" diye. Hangi banka ? Mehmet Bey kim, bilmem. Ama madem ondan selam beklerdi, kırmazdım. "Size çok selamı var "derdim.
Ahmet bey şizofren. bilmem kaçıncı hükümetin tarım bakanıdır. (hayalinde) Kabinedeki bakanları hiç yanlışsız sayar. Yalnızca tarım bakanını es geçer. Çünkü tarım bakanı kendisidir. Kendi adını söyler gerçek isim yerine.
Tavla oynamıştım bir keresinde onunla. Beş-sıfır yenmişti beni (Tavlada çok iyiyimdir:))
"Sizi yemeğe davet ediyorum hanımefendi" demişti bir keresinde. ( Alt kattaki yemekhaneye) "Tabii, memnuniyetle" demiştim.
Aman! demişti müdire hanım. "Aman, Çınar Hanım. Tepkileri belli olmuyor, gitmeyin"
"Ama söz verdim bekler." dediğimde,
"Söyler söylemez unutuyor, hatırlamaz üzülmeyin." demişti.
Unutmamıştı Ahmet Bey. "Sizi yemekte çok bekledim gelmediniz." demişti. Nasıl üzüldüğümü anlatamam.
Öğrendim ki sessizce ayrılmışlar aramızdan. Geceleri gördüğümüz milyonlarca parlak yıldızdan ikisi olarak gökyüzü sonsuzluğundaki yerlerini almışlar.
Umarım şimdi mutludurlar ikisi de.
nurten y tartaç
21 Şubat 2013 Perşembe
(FMF) AKDENİZ ATEŞİ
Sevgili Nehir İda 'nın Akdeniz Ateşi (FMF ) hastalığına dikkat çekmek amacıyla yazdığı yazı üzerine, burada yayınlamayı düşünmediğim bir yazımın konuyla ilgili olan bölümünü yayınlamak istedim. Gündeme getirerek, toplumu (FMF) le ilgili bir parça bilgilendirebiliriz umarım.
***
Pirinç karyolasında üstüste yığılmış
yorganların altında
sancıdan kıvranıyordu Halime. Dudakları ateşten çatlak
çatlak
olmuş, o hala tir tir titriyor, “üşüyorum örtün üstümü” diye
inliyordu. Bir yanına Anneannesi oturmuş mırıl mırıl birşeyler
mırıldanıyordu. Belli ki dua okuyordu. Teyzesinin “bu defa daha
kötü. Hiç bu
kadar da uzun sürmemişti” dediğini duydu Meral
kapı aralığından. Başını sallıyordu Anneannesi evet anlamında,
gözlerinde biriken yaşları silerken.
Hıçkırıkları duyulmasın diye ağzını
kapayarak, depo gibi
kullandıkları dip
odaya attı kendini Meral. Bağıra bağıra
ağlamaya başladı… Bir elin saçlarını okşamasıyla irkildi.
Babası başucunda durmuş şevkatle O’na bakıyordu. Utandı
Meral, suçlandı. Ayıp bir şey yaparken yakalanmış
gibi
oturduğu yerden kalkıp, gözlerini sildi başını öteki yana
çevirerek.
çevirerek.
Babası önünde diz çöküp sıkı sıkıya sarıldı kızına. Ağlıyordu
galiba O’da. Meral Babasının kollarından sıyrılıp aceleyle
kaçtı
odadan.
Ertesi gün, Annesinin ateşi düşmüş, sancıları kesilmiş, beş
gündür neredeyse ümidi kestikleri hasta o değilmiş gibi ocakta
çorba
karıştırıyordu. Dudaklarında hafiften bir şarkı. Son
gittikleri filmin şarkısı olmalıydı
‘ Son defa seyredeyimm o yaşlı gözlerinii.
Artık bülbül ötmüyorrr …’
“Ne bakıyorsun kızım? Hadi yardım et
de sofrayı hazırlayalım.
Birazdan gelir Baban.”
“Tamam Anneciğim” Meral de Annesinin neşesine
katılıp şarkıyı
mırıldanmaya başladı. Bir taraftan da tabak çatalları
yerleştiriyordu masaya.
“Aman! sus sus kargaları
kıskandıracaksın şimdi.”
“Annee! Çok mu kötü sesim..?”
“Ehh! Dedim ya, kargalar kıskanacak
kadar.”
Kahkahalarla gülüştüler anne kız.
Evin içine mis gibi yayla çorbası
kokusu yayılmıştı. Herşey
normale
dönmüştü yine.
***
Akdeniz ateşi (FMF) hastasıydı Halime. Hayri’yle evlendikleri
ilk
yıl, Hayri’nin memleketine tatile gittiklerinde ortaya çıkmıştı
hastalığı. Yıllarca her ayın üç - dört gününü yatakta
sancılar
içinde geçirirdi. Defalarca hastanede yatmıştı hastalığına teşhis
konulsun diye. Ama karnının her yerini dolaşan bu sancının ve
yüksek ateşin nedeni
bulunamamıştı. Önce apandisi alındı
apandisit şüphesiyle. Acaba mı diye bademcikleri ... Sonra
safrakesesi alındı belki diye … Ama ağrıları devam etti yıllarca.
Öyle çok yatmıştı ki hastanelerde; artık sıradan birşeydi,
“yatman gerekiyor” dendiğinde çantasını
hazırlayıp, üç
yavrusunu annesi ve ablasına emanet edip, gülerek evdekilere
veda etmek. İkinci evi gibi.
En sonunda; on altı yıl sonra teşhis konup da tek bir ilaçla
çare bulduklarında Babasının sevinçle
Annesini kucaklayıp
kendi etrafında çevirdiğini hatırlıyordu Meral. “Seni sağlıklı
gördüm ya ölsem de gam yemem” demişti
adamcağız.
Gerçekten de, ilacını
aksatmadan, düzenli bir şekilde aldığı
taktirde hastalanmıyordu artık.
YARDIM RİCASI
Blog arkadaşımız Sevgili Nehir İda' nın, Akdeniz Ateşi (FMF) 'i tanıttığı
'Yardım Ricası '
yazısını okumanızı rica ediyorum sizlerden Sevgili Arkadaşlarım.
Teşekkürler
19 Şubat 2013 Salı
13 Şubat 2013 Çarşamba
AŞK OLSUN
Aşkın gözü körmüş
Olsun...
Kalp kalbe karşıymış ya, dünyalara değermiş.
Kimi dev bir girdaba kapılmış, döner de dönermiş,
kimi yemeden içmeden kesilir, hayatına küsermiş.
Şairin dediği gibi;
kör kuyularda merdivensiz kalmak da varmış bu yolda.
Sevdiğinin kirpiği ok olup kanatsa kalbini
biçare aşık bilmez kendini,
yar yanağında kızıl gül goncası açtı sanırmış.
Son nefeste son çare,
sevgilinin mühürlü dudaklarında saklıymış.
Aşk böyle zor, böyle çileli bir yolmuş...
Ahh! ne gam..?
Yine de her gönül aşka vurgun, sevgiliye hasretmiş.
Her yürek sevgiyle beslenir, aşk için çarparmış...
nurten y tartaç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)