Köyden döndüğü o günden beri zihni karmakarışıktı. Sürekli geçmişi deşeliyor, neden nasıl sorularına cevaplar arayıp duruyordu. Bulduğu her cevap olumsuz oluyor, canını yakıyordu. Uyku uyuyamıyor, karanlık düşüncelerle yorgunluktan sızdığı zamanlarda kendisini bir bataklıkta buluyor, çırpındıkça daha da diplere çekiliyordu sanki. İşine odaklanamıyor, özel yaşantısına zaman ayıramıyordu. Ve beynini kemirip duran, kalbini yoran bütün bu karmaşa dış görünüşüne de yansıyordu.
Hem evlatlık verildiği ailenin yanında hem de öz ailesi olan, hayatında ilk kez gördüğü insanların yanında yabancı hissediyordu kendisini. Kaybolmuş gibiydi. Sadece nefret ve öfke hissediyordu günlerdir herkese karşı.
Mantıklı düşünebildiği kısa anlarda en azından şimdiki ailesine karşı haksızlık ettiğini düşünüyordu.
Sahiden ona karşı kendi kızlarına karşı olduğu kadar sevgi dolu değiller miydi? Oysa her isteğini tereddütsüz karşılamışlardı bu yaşına kadar.
Aylin ondan yedi yaş küçüktü ve hastalıklı büyümüş, çelimsiz bir kızdı. Ona karşı hassas davranıyor olmaları, evin büyük kızı olarak kendisinden daha fazla destek ve yardım bekliyor olmaları normal değil miydi?
Çocukluğunda kulak misafiri olduğu bir konuşma geliyordu ara sıra aklına.
“Hiç güven duymuyorum o adama...” demişti babası.” Hem bize fiyat biçip, öz kızını para karşılığında verdi hem de fikrini her an değiştirebilecekmiş gibi konuştu.”
Annesi “Evet! “ demişti. “Resmen evlat edinirsek her an bizi rahatsız edebilirmiş gibi geldi bana da.”
Zihnine kazınan bu konuşma nedeniyle kendisi mi hep mesafeli davranmıştı ailesine karşı acaba?
*
Çok zor bir günün ardından mesaisi bitmişti nihayet o gün de. Hemşire odasında çıkmak için hazırlanırken aynaya kaydı gözleri. Bir süre donuk gözlerle, ürkerek süzdü karşısındaki; gözlerinin altı torbalanmış, yüzü gözü şiş, soluk, kendisine benzeyen ama en az on yaş büyük görünen hayalini. Tanıdık olduğundan emin ama bir türlü nereden tanıdığını çıkaramıyormuşçasına hayretle baktı. Gülümsemeye çalıştı, baktı karşısındaki gülmüyor, o da çattı kaşlarını... Gitti makyaj çantasını aldı geldi aynanın önüne. Önce cildini temizledi, ardından bolca fondötenle kapattı köyüne gidip geldiği o günden beri yüzüne çöreklenmiş izleri. Bluzunun çiçeklerinin renginde, gri bir farla boyadı göz kapaklarını. Sık, uzun kirpiklerine bolca rimel sürdü ve ona çok yakışan uçuk pembe rujuyla renklendirdi dudaklarını. Dalgalı siyah saçlarındaki tokayı çekip aldı sertçe saçlarını kopararak ve uzun uzun fırçaladı...
Dışarı çıktığında yağmur yağmaya başlamıştı hafiften. Bu yağmurlu ılık ilk yaz akşamı havası, mevsim çiçeklerinin kokusunu taşıyordu bir yerlerden, yeni ıslanmış toprak kokusuyla karışık. Derin derin nefes aldı, içine umut dolması umuduyla... Ve hızla geri verdi geçmişin acılarını kusar gibi...
Otoparkta duran arabasına doğru ilerledi. Kapıyı açtı... Tekrar kapattı.
Yürümeye karar verdi.
Yağmur iyice hızlanmaya başlamıştı, aldırmadı... Yüksek topuklu ayakkabılarıyla su birikintilerine bata çıka elindeki şemsiyesini açmayı akıl edemeden yürüyordu. Nereye gittiğini de bilmiyordu sanki. Yalnızca yürüyordu. Yanından geçen bir taksinin eteğine boydan boya çamurlu su sıçratmasına hiç aldırış etmedi. Hemen yanı başından geçen iki genç kız da aynı şeye maruz kaldılar ve sürücüye bağırarak okkalı bir küfür savurdular. Onu da duymadı Aysel, ya da aldırmadı yine...
Hava iyice kararmıştı. Ne kadar yürüdüğünün farkında bile değildi. Tenhalaşan caddede bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında, yağmur gibi yaşlar akmaya başladı gözlerinden, bardaktan boşalırcasına...
Kızılay'da, bir seyahat acentesinin önünde buldu kendini. Öylece durdu bir süre camın önünde. İstanbul - Erzurum - Antalya - Diyarbakır - Muğla - Mersin... seferlerimiz... falan gibi bir şeyler yazıyordu camda. Sırılsıklam olmuş, rimelleri akmış, gözlerinin çevresini ve yüzünü siyaha boyamıştı. Yüzüne yapışmış bir tomar saçı elleriyle iki yana ayırdı gözünün önünü açmak için. Tekrar okudu camdaki şehir isimlerini...
Ani bir kararla içeri girdi. Memleketine giden ilk otobüse bir bilet aldı.
Otobüste koltuğuna oturduğunda hala ağlıyor olduğunun farkında bile değildi. Kendisine uzatılan mendili alırken fark etti yan koltukta oturan yaşlıca kadının şefkatle bakan, gülümseyen gözlerini.
Üzülmeyin! Bakmayın gözyaşlarıma, iyiyim... der gibi gülümsedi, teşekkür eder gibi hafifçe başını eğerek selam verirken kadına.
*
Onu büyüten ailenin yanında hep bir yanı kırık, hep yabancı hissetmişti kendisini. Asıl ailesinin yanında da yabancı olduğunu görmüştü.
Bugünü huzurla yaşayabilmesi, gelecekle ilgili hayaller kurabilmesi için geçmişiyle barışması gerekiyordu. Ve bunu hemen yapmalıydı. Hemen, şu anda...
*
Telefondaki ses endişeli ve kırgın ,”öldük meraktan kızım, neredesin günlerdir..?" diyordu.
"Sizi üzdüğümü biliyorum Anneciğim. Dönünce her şeyi anlatacağım. Beni merak etmeyin, her şey yolunda..." dedi Aysel, telefonun öteki ucunda, günlerdir kendisinden haber alamadığı için endişelenmiş, sesini duymaktan mutlu olduğu anlaşılan onu büyüten kadına.
Neden yetmesin sevmek? Diye düşündü telefonu kapatırken. Tüm sorunların çözümü sevgiden geçmez mi?
*
Ablasının uzattığı dürümü alırken, sıcacık gülümsedi Aysel.
Etrafını saran büyüklü küçüklü akrabalarının onun geri dönmüş olmasıyla ne kadar mutlu oldukları gözlerinden belliydi.
Ne kadar farklı olduklarının hiç önemi yoktu.
Sevgi varsa anlaşmak da, farklılıklarda ortak bir nokta bulmak da kolaydı.
SON
17 yorum:
Sevgi ilaç gibi, yeterki yürek sevgiyi hissedebilsin.
Çok güzel bağlamışsın sonunu, yüreğine sağlık canım.
Bu arada bende bir mimin var alırsan sevinirim.
Sevgiler...
Caddelerde bardaktan boşalırcasına yağan yağmura, göz yaşları karışırken arınmışlığın getirdiği olgularla olayları daha net değerlendirip, "sevgi" ile önce kendisiyle, sonra çevresiyle barışıyor Fatoş. Şu "sevgi" kelimesi ne kadar yalın, basit bulabilene ve hayata geçirebilene sevgili Çınar . Birbirinden güzel dört bölüm öykünüz,emeğiniz ve paylaşımınız için teşekkür ederim. Yalnız, bu yaşanmış veya hayali öykülerinizin bizde alışkanlık yaptığını itiraf eder, devamını bekleriz dostum.
Size, Merih beye ve aileye iyi
pazarlar dilerim.
Sevgilerimle...
Sevgili Çınar, mimlerle aran nasıl bilmiyorum ama bir mimin var.kabul edersen sevinirim :)
Sevgiler
Bu güzel hikayenin sevgiyle sonuçlanması hepimizi ziyadesiyle memnun etti Çınar hanım. Ellerinize sağlık. Jivago gibi ben de diğer hikayelerinizi özlemle bekliyor olacağım.
Ailece geçmiş bayramızı kutlarız.
Dostlukla..
Dört bölümü de kesintisiz, bir seferde okudum bu kez. Aralarda meraklanmak, tahmin yürütmek mi güzeldi yoksa, bilemedim.
Bildiğim bir şey varsa harika bir anlatımla, duygusal ve çok güzel bir öykü okuduğum..
Ellerine, yüreğine sağlık diyorum...
Sevgilerimle...
Sevgi kazandı:)
Çok teşekkür ederim Çınar'cım.
Zevkle okudum.
Sevgiler:)
Çınar'ım;
Fatoş'un hikayesiyle bütünlendik bizler de ve "bir ben mi fazlaydım?" sözü işledi yüreğimize.Sonun başlangıcına, başlangıçtan sona yeniden okuyarak ve yaşayarak getirdin bizleri de.Fatoş iki ailesi olduğu için artık mutlu olmalı bence.Öyle de olur dilerim.Yazan ellerine sağlık der, kucak dolusu sevgilerimi gönderirim sana da.Tontini.
Nur'cum; haklısın, her derdin ilacı sevgi yeter ki gönül hissetsin.
Mim konusunu en kısa zamanda cevaplayacağım, teşekkürler canım
Sevgiler
JİVAGO; yağmurun altında sırılsıklam ıslanmak aklını başına getirmiş olabilir Fatoş'un:) ve evet 'sevgi' sihirli kelime kullanmayı bilene.
Ne güzell! siz yeter ki isteyin ben her gördüğümden bir hikaye çıkarırım. Acemice ama keyif alarak yazdığım öykülere tüm arkadaşlarımın yaptığı hoşgörülü yorumlar beni çok mutlu ediyor bilesiniz.
Çok teşekkürler
Sevgiler
Dalgaları Aşmak; mimlerle aramın nasıl olduğu hiç önemli değil. Siz değerli arkadaşlarımdan geliyor olması önemli. Ve tabii ki en kısa zamanda zevkle cevaplayacağım.
Teşekkürler
Sevgiler
aslan; çok teşekkürler Aslan Bey. Sizler böyle tevazu gösterdikçe, ben kendimi birşey sanıp yazar dururum aklıma ne gelirse:)
Biz de ailece, ailenizin geçmiş bayramını kutlarız.
Sevgiler
Zeugma'm; beni şımartan güzel yorumun için çok teşekkürler canım.
Sevgiler
ŞANSLI'm çok teşekkürler canım
Her yerde ve her zaman sevgi kazansın umuduyla...
Sevgiler
sufi'm; güzel gören yüreğine teşekkürler canım. Umarım iki ailesiyle de, aradaki buzları eritip yüreğini huzura erdirmiştir Fatoş. Ama bu kadar basit midir hayatta..? Yoksa bu, bir başlangıcın sonu mudur ..? Kim bilir, belki başka bir öyküdür yaşananlar...
Sevgiler
Güzel hikayelerinizin devamını bekleriz.Elinize,yüreğinize sağlık
sevgili çınar.
HÜSEYİN USTA; çok teşekkürler Hüseyin Bey
Sevgiler
Sevgili Çınar Abla,
Hikayenizin aynı akıcılıkta güzel
bitmesine sevindim. Ellerinize sağlık
Saygılar , Cenk
Yorum Gönder