Kendine yabancı bu köy evinin önündeki çam ağacının altına, bir taşın üstüne oturdu genç kız. Bir sigara yaktı, meraklı gözlerle, makyajlı yüzüne ojeli tırnaklarına bakan iki küçük kız çocuğuna doğru savurdu dumanını uzun uzun. Donuk gözlerle süzdü onları. Sonra çocukları delip geçen bakışları meydandaki dut ağacını buldu. Olgunlaşmış simsiyah olmuştu dutlar... Bir hayal geldi gözlerinin önüne soluk, belli belirsiz.
Dut ağacının altında gözyaşları içinde burnunu çeken bir çocuk... İnce uzun bir adam bir kadına doğru iteliyordu onu. Sırtında hissetti o eli bir an, bir ürperti sardı bütün vücudunu... Sigarasını yere atıp sivri burunlu yüksek topuklu ayakkabısıyla ezerek söndürdü.
Kısa bir tereddütten sonra içeri girdi tekrar. Kendinden küçük üç üvey kardeş, iki yıl önce onu arayıp bulan ağabeyi, yeni tanıdığı ablası ve bir oda dolusu "akrabayız biz seninle" diyen insan, burunlarını çeke çeke ağlıyorlardı.
Kısa bir tereddütten sonra içeri girdi tekrar. Kendinden küçük üç üvey kardeş, iki yıl önce onu arayıp bulan ağabeyi, yeni tanıdığı ablası ve bir oda dolusu "akrabayız biz seninle" diyen insan, burunlarını çeke çeke ağlıyorlardı.
Gösterilen ilgiden duyduğu rahatsızlığı, hatta öfkesini saklamaya gerek görmeden sert bir hareketle bir minderin üstüne bıraktı kendini. Yine tüm gözler üzerine çevrilmişti. Bunca zaman ayrı olmaktan duyulan acı ve özlem ama aslında, kendilerinden olandaki bu farklılığa ve bir de, tepkisizliğine soğukluğuna hayret vardı bakışlarda. Öyle ya, ne de olsa babası değil miydi..?
Ne yani ağlamalı mıydı şimdi? Niye ağlayacaktı ki? O tek bir şeye; bunca yıldır duyduğu nefreti yüzüne haykıramadan "Bir ben mi fazla geldim..? Neden yalnızca beni verdin..?" diyemeden bu dünyadan defolup gitmiş olmasına üzülüyordu babasının.
Dönüş yolunda başını cama dayamış, yanından hızla akıp giden hem yabancı hem çok tanıdık manzaraya bakıyordu genç kız dalgın dalgın. Rüyalarında birçok kez görmüştü bu tarlaları, üzüm bağlarını. Kim bilir kaç kez annesi onu sırtına bağlamış, ot toplamaya, üzüm kesmeye gelmişti buralara...
"Neden geldim ki..?" diye mırıldandı dişlerini sıkarak. Kendini buraya ait hissedememişti. Hep yabancı hissettiği diğer ailesinin yanına doğru yol alırken, iki damla yaş belirdi göz pınarlarında...
Dönüş yolunda başını cama dayamış, yanından hızla akıp giden hem yabancı hem çok tanıdık manzaraya bakıyordu genç kız dalgın dalgın. Rüyalarında birçok kez görmüştü bu tarlaları, üzüm bağlarını. Kim bilir kaç kez annesi onu sırtına bağlamış, ot toplamaya, üzüm kesmeye gelmişti buralara...
"Neden geldim ki..?" diye mırıldandı dişlerini sıkarak. Kendini buraya ait hissedememişti. Hep yabancı hissettiği diğer ailesinin yanına doğru yol alırken, iki damla yaş belirdi göz pınarlarında...
nurten y tartaç
5 yorum:
Harrrika acıklı bı hıkaye ablacım.
Devamı var mı?
Bır odulunuz var ..:))
ugrar mısınız :)
Sevgılerrr
"Devam edecek" dememişsin ama bu güzel öyküyü devam ettirmeni dilerim Çınar'cım:((
ayşegül'üm
Nur'um
öylesine minik bir öykü diye düşünmüştüm ama belli olmaz belki devamını getiririm. :)
Sevgiler
Güzel öykü'nün devam etmesi dileklerimle aileye iyi hafta sonları dilerim.
Dostlukla..
Aslan Bey, teşekkürler
Biz de, size ve ailenize iyi hafta sonları dileriz
Sevgiler
Yorum Gönder