Anlatmakla olmaz, yaşamak gerekir bazen, yalnızca yaşamak. Yaşamak ve görmek.
Ne anlatırsanız anlatın, etki etmez
Parçalarsınız kendinizi yanlış yapıyorsun demekten, parçalarsınız da,
bir o bilir ya, nedir doğru.
Anlamaz, dinlemez…
Hayat, İstikbal bu kadar kolay harcanmaz dersiniz.
“Ben geçtim.” dersiniz bu yollardan.
Doğru olduğundan, ben de emindim aldığım kararın.
Yapma ! demişlerdi bana da, dinlememiştim.
Üstelik kendi kararım yüzünden hayatım boyunca “Keşke iki tokat atsan da aklım başıma gelseydi, dönmeseydim yolumdan.” dedim durdum Anneme hep, dersiniz…
Nafile… dinlemez.
KARAR almıştır.
“ Bunun benim için en doğrusu olduğuna eminim. Bu benim kararım ve uygulayacağım.” der.
Yanlış alınmış bir karardır. En azından çok geç.
Çok iyi bilirsiniz…
Çünkü genç olmuşsunuzdur bir zamanlar. Hayat hep öyle olacak sanmışsınızdır siz de...
Yanlış, yapılır, yapılmalıdır. Sonunda doğru bulunur ve onda da karar kılınır nasılsa, diye bilmişsinizdir gençken siz de.
Gençken bilmediğiniz birşey vardır oysa…
Yıllar su gibi akıp, geçip gitmektedir. Bir zaman sonra, koşsanız da yetişemezsiniz artık peşinden.
Ve bir bakarsınız ki arkanıza, hatalar zinciri oluşmuştur peşiniz sıra.
Sizi siz yapan, siz olamadığınız hatalar zinciri…
……………………….
Evet yanlışı düzeltecek akla sahipsinizdir artık mantığa da, içinizde güç ve azim de vardır belki.
Çok farkındasınızdır sizin için ne iyi ne kötü.
Ama artık eksik bir şey vardır ki, hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.
ZAMAN…
Bunu da ancak yaşayınca, yaşlanınca anlarsınız…
Tökezleyerek, düşe kalka…
“Bir musibet bin nasihatten iyidir.” ya da “Kendi düşen ağlamaz.” ya da “Sen koktun ben taktım.” demekten başka elinizden de hiçbir şey gelmez bu durumda. Bırakırsınız zamana…
33 yorum:
Maalesef arkadasim... Maaleseffff... Hepimiz ayni hatalari yaptik, hepimiz burnumuzun dikine gittik gencligimizde... Acele ettik, büyümek icin, yollardaki calilara dikkat etmeden, ayagimizdaki sandaletlerle daldik aralarina... Simdiiiii söyle bir geriye dönüp bakiyorum da, ne cok sey varmis, degistirebilmeyi istedigim... Keske, keske dinleseymisiz ana-babalarimizi... SImdi bizi keske dinleseler evlatlarimiz.... Keske... Sevgilerimle,
Yaşayarak görmekten başka çare kalmıyor bu durumlarda.Gençler dinlemiyor bazen işte,kafanın dikine gidiyor.Ben yaptıklarımı alatmıyorum hiç ocuklara ama ;)Annemi d etembihliyorum sakın anlatma annecim olur mu diye :)
Canımmm,
Nedir seni bu kadar üzen, etkileyen?
Sana rağmen,uyarılarına rağmen , yol göstermelerine rağmen alınan bir karar. Belliki yanlış.Belliki ileride telaffisi zor. Ama ne yazıkki uyarılarımızı görmezden geliyor uyardıklarımız. İlla yaşayacaklar o acıları sıkıntıları.Oysa yeniden keşfe gerek yok var olanı ortada duranı.Maceraya gerek yok ama yapacaklar illa. Dokunacaklar ateşe ve yanınca ancak anlayacaklar bizi ve ateşin ne olduğunu.
Gençler kendileri yaşamadıkca, cıss yetmiyor. İlla parmakları o ateşe değecek. Değecek de, değen keşke sadece parmaklar olsa. Allah korusun , bazan gövdesini basıyorlar ateşe. Ondan sonra da iş işten geçiyor.
Yaşanacaklar yaşanacak. Çaresiz.
Geçtikten sonra, bize de bakıp bakıp üzülmek kalıyor.
Gerek kendi hayatımızda yaptıklarımızdan, gerek çocuklarımızınkine.
Gene de metin olmamız gerekiyor, her şeye rağmen.
Sevgiler.
Sanırım ben de o yaşayıp da görenlerdenim.
Dinlemeye dinlemeye 24 yaşına girdim,şimdi ise beni uyarıcak bir annem bile yok.Yine yaşayıp görmeye devam etmek zorundayım,istesem de istemesem de..
Ne oldu canım arkadaşım, gerçi çok doğru yazmışsında!
Gençken yapmamaya çalıştığımız bildiğimiz hataları yapıverirdik anlamadan, sonraları ne olduğunu anladığımızda da çok geç olurdu. Bunu çok iyi biliyorum, şimdi hata olduğunu sadece fısıldıyabiliyorum çok yakınlarıma. Bağıra bağıra söylemenin bir faydası olmadığını bildiğidendir belki. Yine de hayatını çok zor koşullara sokacak hataların peşindeyim sevdiklerimin, çoğu zararsız hatayı yutuyorum hiç istemsiz. Niye? çünkü biliyorum ki! hata yapmadan hata olduğunu anlamıyor gençlik.
Canımsın, arkadaşım benim.
Seni ihmal ettiğimi sanma, dur şu işi bitireyim ilk işim seni aramak olucak.
Ahhhhh Çınarcığım ahhhhh !Beni nerelere götürdün biliyor musun? Satırları annemin ses tonuyla okudum. Herşeyin en doğrusunu en azından bizim en doğrumuz olduğunu sandığım genç kızlığıma döndüm. HAtalar hep yapılıyor hem de her yaşta. En güzeli hepsinin birer tecrübe olarak pırlata gibi avucumuzun içini dolduruyor olması. Hatalarımız hayatımızın rotasını belirliyor...
Şimdi 3 yaşındaki kızımı düşünüyor hatalarının hayatını az etkilemesi ve kendi içindeki güzelliğini katması için dua ediyorum.
Sevgiyle canım benim.
Tecrube konusmuş Canım Çınar ablacığım.
''Çünkü genç olmuşsunuzdur
bir zamanlar..''
Çok çok guzel yazmışşın.
Sevgılerrr
Öncelikle aşağıda mim konusunu
yanıtladığınız için çok teşekkür ederim.
Bu yazınız üzerine destanlar da yazsak, yaşayıp,görüp anlayacaklar.
Ben suçu kendimde ve toplumda arayan bir insan olarak, onlara fazlaca yüklenilmesi tarafında değilim.
Arkadaş olabilmek için elimden geleni yapıyorum..sizin yaptığınız gibi.
Sevgilerimle
Sevgili çınar yaşantının tadı tuzu mu demek gerekiyor.Geçmiş geçmişte kalarak geleceğe umutla bakmak gerekiyor.Hangi yaşata olursak insanız hatalar bizim için.Ders alabilmek önemli olan.Selam ve sevgiler.
Bırak yaşasın, bırak görsün be Çınar' cığım.
Sağlıklı olsun, mutlu olsun da ne isterse onu yapsın. Bu ülkede ne hayat var ne istikbal. Olumsuz değil gerçekçi yaklaşıyorum olaya.
En doğru karar kendi kararıdır kişinin. Bırak ayakları üstünde kendi dursun. Aslında en doğrusu da bu. Sen elinden geleni yaptın.
Şu yaşadığımız zamanda en gerekli olan şey insana mutluluk ve huzur.
Lütfen yıpratma kendini, lütfen üzülme. Tahmin ettiğim gibiyse bence kesinlikle sevinmelisin üzülmek yerine...Lütfen daha geniş açıdan bak olaya.
Sevgiler...
MÜNSTER'cim; bu bir kısır döngü. Anne babalar öğüt verir yol gösterir evlatlar dinlemez. Biz büyüdük anladık yanlışımızı, onlar da yaşayıp görecekler. Canları acıyacak belki çok pişman olacaklar, bileceğiz ama engel olmayı başaramayacağız:( Umarım kimse, sonradan keşke diyeceği kararlar almaz.
Sevgiler
EBRULİ'm, çok haklısın yaşayıp görecekler. Yanlışlarının telafisi mümkün olur dilerim.
Hımm, güzel taktikmiş seninkisi:)
Sevgiler
HADİYE'cim
haklısın illa yaşayacak ve görecekler. Umarım yanılırız ve o haklı çıkar kararının en doğrusu olması konusunda
Sevgiler
Ramazan Bey; acaba bu kadar koruyup kolladığımız ve onlar için en iyisini istediğimiz için mi böyle hayatlarıyla ilgili en önemli konularda, yarını hiç düşünmeden 'kararlar' alabiliyorlar dersiniz.
Sevgiler
Bugday Tanesi; ahh, canım benim. Çok üzüldüm, başın sağolsun. Nurlarda yatsın anneciğin.
Sevgiler
Nur'um, ufak tefek hataları biz de görmüyor ya da laf arasına sokuşturup usuldan ne yapması gerektiğini söylüyoruz çocuklarımızın. Çevreme baktığımda görüyorum ki, biz çok özgür yetiştirdik onları. Küçücükten beri karşımıza alıp sohbet ettik, bir birey olduklarının, önemli olduklarının farkındaydılar. Tüm kararlarına saygılı olduk 'bu senin hayatın, sen bilirsin' dedik hep. Ama bu kararı bütün hayatını değiştirebilir çünkü Hacettepe fizik mühendisliğini bırakmaya karar verdi 4 yıldan sonra. Güzel sanatlar okumak istiyor. Belki kendi dediği gibi onun için en doğrusu budur. Yine de sen bilirsin dedik ama seçenekleri olacakları olamayacakları da göz önüne sermek durumunda kaldık. Ve çok üzgünüz bunca yıla bunca emeğe...
Sevgiler
ÇOBAN YILDIZI'ım; eee 'keser döner sap döner, gün olur devran döner' miş. ben de herşeyin en iyisini bildiğimi, sanıp isyan etmiyor muydum. İşte şimdi sıra bana geldi...
Deneyimlerimiz, fırlanta gibi avucumuzun içini dolduruyor olsa keşke. Telafisi mümkün olmayan deneyimler olmasa.
Minik kızın, hep hayatın güzelliklerini katsın kendine dilerim.
Sevgiler
ayşegül'cüm; çok teşekkürler canım kızım.
Sevgiler
Mim için ben teşekkür ederim Sevgili Jivago.
Evet yaşayıp görecekler.
Bazen, çok özgür bıraktık, hiç baskıcı olmadık da acaba ondan mı bu kadar pervasızca kararlar alabiliyorlar hayatları hakkında diye düşünür olduk biz son günlerde:(
Sevgiler
gökçe7; haklısın canım. önemli olan hatalarımızdan ders alabilmek. Ya da telafisi mümkün hatalar yapmak.
Sevgiler
Asu'cum; canım haklısın mutlu ve huzurlu olacaksa ne yaparsa yapsın ama ya pişman olursa korkusu bizimkisi.
Tahmin ettiğin şey yurt dışında yaşama isteğiyse, henüz oraya gelmedik. Yakındır onun da gündeme gelmesi:)
Konu; Güzel sanatlarda okumaya karar vermesi.Ve bunca yıldan sonra, bunu düşünmesi. Üstelik endişemiz, bunu müzik hayatına devam edebilmek için (çünkü fizik mühendisliği zor bir bölüm olduğu için ikisini bir arada yürütemiyor. Müzikten de vazgeçemiyor) ve farkında olmadan, tamamı Güzel sanatlar okuyan ya da bitirmiş arkadaşlarının etkisiyle yapıyor olabilir mi diye düşünmemiz.
SEVGİLİ ARKADAŞLAR;
BİRKAÇ GÜN SİZLERDEN UZAK KALACAĞIM.
GÖRÜŞMEK ÜZERE...
HEPİNİZE KUCAK DOLUSU SEVGİLER
Bir zamanlar genç olarak yaşadık bunları,şimdi ebeveyn olarak yaşıyoruz sevgili Çınar.Seninle Halil Cibran'ın satırlarını paylaşmak istiyorum ;
"....cocuklar senin cocukların degil
hayatın ogul ve kızları
seninle beraber ama sana ait degiller
sevgini verebilirsin onlara ama
dusuncelerini degil
cunku onların kendi dusunceleri var
bedenlerini evinde barındırabilirsin ama
ruhlarını degil
cunku ruhları yarının evinde yasar
ve sen o evi ruyalarında bile ziyaret edemezsin
onlar gibi olmak isteyebilirsin ama
onları kendine benzetmeye calısma
cunku hayat geriye gitmez
sen bir yaysın
cocuklar senden ileriye fırlayan
oklar gibi..."
Sevgilerimle
Çınarcığım, hoşçakal demene rağmen sevgili Nur'a yazdığın yorumu okuyunca yazamadan edemedim.Çünkü kendi yaşadıklarımın aynısını gördüm.Yıllar evvvel hukuk fak. 3. sınıfta iken konservatuvar diye tutturmuştum.Ailem perişan olmuş,annem yataklara düşmüştü. Oysa hiç kimse beni müzikten mahrum etmemiş bilakis teşvik edici olmuşlar kendi elleriyle gidebileceğim tüm kurslara göndermişlerdi.Ailem okulunu bitir ne yapmak istiyorsan onu yap diyorlardı.Ama ben idefikslenmiş ille konservatuvar diyordum.Ne olduysa annemin o perişan hali beni bu fikrimden vazgeçirdi.Yılarca suçladım bu kararımdan vazgeçmeme yol açan duygusal baskısını hatırladıkça.Ama şimdi? Şimdi okulumu bitirmekle ne kadar doğru bir karar aldığımı görüyor hem anneme hem de Allah'a şükrediyorum.İyi ki öyle bir yol ayrımından geç olmadan dönmüşüm.Konservatuvar okuyan arkadaşların kendilerini istedikleri yerde göremediklerini görüyor,ne kadar zor şartlar altında sanat yaptıklarına şahit oluyor çok üzülüyorum.Umarım oğlunda kendisi için en doğru ve hayırlı kararı çok geç olmadan alır.Çünkü sanat yapmak için ille de okulunu bitirsi gerekmiyor; Çınarcığım, sabır canım arkadaşım.
Sevgiyle kucaklıyrum seni.
Canım Çınarcığım,
Şimdi anladım...Şu anki yokluğunun nedenini de anladım..
Büyük oğlun okulu bırakıp güzel Sanatlar'a mı geçmek istiyor? Bırak denesin derim ben..Okuduğu bölümü dondurup denesin..
Fizik Mühendisliği zor gerçekten. Ama Fizikle ilgili her türlü alan iş bulma imkanlarına kapalı kaç yıldır.Ağzınla kuş tutsan iş bulamıyorsun..
Sıkma güzel canını.Orta yolu bulun derim ben..
Umarım en hayırlısı neyse o olur..
Sevgilerimle...
Merhabalar ben Mert,
Burada aldığım kararlarla ilgili annem tarafından yazılan yazı ve yapılan yorumlar olumlu da olumsuz da olsa beni açıkçası çok üzdü. Evet ben müzikle uğraşıyorum. Ortaokulda başladım bu işe; annem de babamda yaptığım müzik tarzından dolayı inanılmaz rahatsızdılar. Hep satanistlerin itlerin kopukların arasında bir hayat geçireceğimden tahsil hayatımın olmayacağından endişe ettiler. Çocuk kafamla "benim ailem sizken ben öyle yollara bulaşmam" dedim durdum. Netice: 3 tane albümüm var yurtdışında konser verdim ve vereceğim, radyo programlarına çıktım, fanlarım var vs. Babamın 1 sene önce radyodan beni dinlediğinde "allah allah bizim oğlan mı bu şimdi" dediğini biliyorum. Anadolu lisesi sınavına gireceğim sene elektro gitar istiyordum. Sınavın gayet basit olduğunu düşündüğüm için öyle herkes gibi çalışmıyordum ve annemle elektro gitar mevzusunu açtığım bir sefer tartıştık. Ben sana neden elektro gitar alayım bir tane sınavın var önünde ona bile doğru dürüst çalışmıyorsun dedi. ""Bilmem ne" anadolu lisesini kazanmıştır diye kağıdı önüne getirdiğim gün bana elektro gitar alacak mısın..?" dedim. Sen o kağıdı getir almayan namerttir dedi. Netice: Nermin Mehmet Çekiç Anadolu Lisesi 2004 mezunuyum. 4.60 ortalamayla..! Üniversiteye girmek için dersaneye gittim. Seviye belirleme sınavına girdim. Bu arada ilk albümüm çıkmıştı. Yani aktif olarak müzik hayatındaydım. Seviye belirleme sınavı sonucunda dersanenenin "derece sınıfı"na girdim. Tümay Dersanesi SYB35 (SYB = Sayısal Başarı). Babam tesadüfen Tümay'ın işini almış ve bir gün sabah oradaymış. Beni ders saatinden biraz geç kulağımda kulaklık, küpe, sallana sallana gelirken görmüş çok üzülmüş anneme söylemiş. Verdiğim cevap: "Üzüleceğine hemen oradaki herhangi bir eğitimciye sorsaymış Mert Tartaç nasıl bir öğrenci diye..!" Çünkü, Tümay dersanesinde girdiğim bütün deneme sınavlarında adımı en az ilk 30'da muhakkak görürdüm. Üniversite sınavı öncesi son 3 deneme sınavımda aldığım puanlar 285, 287, 283. Tam puan 300 dür. ÖSS'ye kolçaklı sandalyede girdim. Babam sandalyeye monte edilebilecek bir tahta yaptırmıştı. Sınıfa girdiğimde insanların hemen hemen hepsinin bunu aklına getiremediğini ve üzgün gözlerle bana baktığını farkettim. O anda bu tahtayı takmamalıyım diye bir düşünce girdi beynime. Çünkü koşullar eşit değildi..! Daha sonra zorla, kendi kendime, Mert geleceğinle oynama dedim ve o tahtayı taktım.
DEVAMI...
Tabi artık elim ayağım titriyordu. Bu durumun sözde "hayatımı çizeceğim" sınava etkisi : Ben sınava matematik bölümünden başlardım.. ilk 10 matematik sorusu yanlış sonra düzelmeye başlıyor ama matematik netim çok düşük. Fen bölümü'nde 45 sorunun 43'ü doğru. Türkçe 45'te 42. Ama matematik netim yüzünden derece sınıfından çıkmış en düşük notu aldım. O da okul puanımla birlikte 330... Hacettepe'ye girdiğim sene Fizik Müh. 321 puandı. Arada ki 9 puanlık kısımda birçok kimya, şehir dışında makine mühendislikleri vs. tutuyordu. Ama ben okusam okusam fizik okurum dedim ve hepsini es geçtim. Daha okul açılmadan bölüme gittim ve "bana burayı gezdirin labaratuvarları görmek istiyorum" dedim. O gün gördüğüm profesörler bugünkülere hiç benzemiyorlardı..! Takdirler havada uçuşuyordu. Ben de uçtum tabi. Hem fizik hem mühendislik diyordum. Bölümde yaşadığım "terbiyesizlikleri" burada anlatmaya kalksam şu yazdığımın 3 katı daha yazı yazmam gerekir. Bir kere eğer sosyal bir insansanız, inanılmaz ama, babam yaşında, ünvanlı öğretim üyeleri bir anda sizin seviyenize inip, resmen çekemez gibi sizi bozmaya çalışıyorlar. Bunun nedenini bu bölümde öğretim üyesi olarak kalmanın çok zor olmasına ve o insanların zamanında hiç bu kadar sosyal olamadıklarına bağlıyorum. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan hocaları dinlerken dersin ortasında kafama tavandan böcek düştü..! Ve bu bir kere olmadı. Fizikçi şöyledir, bilim adamı böyledir, siz böyle olmalısınız, şu yakışmaz, bu yakışır, "koridorda sigara içeni görürsem kurula göndermekle bırakmam kişisel olarak mahkemeye veririm" (bu lafı duydum, sanki çocuğuz, sanki orası lise, sanki yönetmelik diye birşey yok, kurallar belli değil, bunu bir profesör torunu yaşında insanlara söylüyor). Sınıfın tamamı bu laflara gülüp geçiyor, hakaretleri duymamazlıktan geliyor, notunu almaya devam ediyor, ben sinirden patlamak üzereyim. O sırada sanki orada ilahi bir güç varmış gibi başıma tavandan böcek düşüyor. Hayır efendim..! Benim gördüğüm fizikçileri tanımlayayım; Kendi yaşadığı yerin tavanını yaptırmaktan aciz kompleksli insanlar. Başta terbiyesizlik dedim ya mübalağa yapmıyorum. Gerçekten ağzınızı açık bırakacak terbiyesizlikler yaşadım. Sadece ben mi yaşadım..? Hayır... Ama ben o terbiyesizliklere gülmedim ve sınıfta kaldım. Gülenler geçti... Türkiye'den bilim adamı çıkmıyor diyorlar ya... çıkmayacak..! Beyin göçü var diyorlar ya... göçmeye devam edecek. Kusura bakmayın ülkemi çok seviyorum ama bence göç etmeli zaten. Dikkat ederseniz bölümün zorluğundan hiç bahsetmedim..! Emin olun hayatım boyunca çok daha zor şeyler başardım. Ama ben artık fizikçi olmak istemiyorum... Ben o insanlarla aynı kefeye girmek istemiyorum... Belki de kaçıyorum ama bırakın bi kaçıyım. Çünkü öleceğiz..! Zamanımı harcadığım söyleniyor. Belki doğrudur, ama ya değilse. Ya bütün hayatımı harcamamı engelleyecek çok büyük bir adım atıyorsam. Hata olduğunu kim bilebilir ki. Herkes bir hayat yaşıyor. İki koşul var. Mutluluk, mutsuzluk. Seçtiği yolda mutlu olmak seçmekten vazgeçtiği yolda mutsuz olacağı anlamına mı gelir..?
Bu yazıyla anneme ve sizlere saygısızlık ettiysem affedin fakat şahsımın konu olduğu bir yazı dizisinde söz hakkım olduğu düşüncesindeyim. Aldığım kararı da izninizle özetleyeyim. Her sabah lanet olsun diye uyanmaya başladığım MUTSUZ hayatımdan MUTLU bir hayata adım atmaya "ÇALIŞIYORUM" sonuçlarını düşünmenin lüzumu yok...
İyi geceler
Mert
SEVGİLİ ARKADAŞLAR SİZİ, BU AİLE KONUMUZA ORTAK OLMAK DURUMUNDA BIRAKTIĞIMIZ İÇİN ÇOK ÖZÜR DİLERİZ.
ÇINAR - MERT
Sevgili Çınar ve sevgili Mert,
halil Cibran'dan yaptığım alıntıyı tekrarlamak istemiyorum ama ;
"onları kendine benzetmeye calısma
cunku hayat geriye gitmez
sen bir yaysın
cocuklar senden ileriye fırlayan
oklar gibi..."
İki çocuk büyüttüğüm için çok iyi biliyorum bu süreçleri.Babamızın tersine ben hep kendi seçtikleri, mutlu olacakları okulda okumaları taraftarıydım.Sevgili Çınar kendini üzme ve bırak Mert kendi kanatlarıyla uçsun.Mutluluğu, mutsuzluğu, başarısı veya başarısızlığıyle onun hayatı bu...Bizlere düşen, her zaman onların yanında olmak...
Sevgilerimle
Dalgaları Aşmak; Halil Cibran'dan alıntın, yol gösteren önerilerin ve kısaca desteğin için sonsuz teşekkürler.
Sevgiler
herkes kendi adına hangi hata düşmüşse yapacak, çare yok.
Bazı insanlar var ki 40ında bile ne anlıyor ne görüyor, hala farkında değil neyin iyi neyin kötü olduğunun, ve..
Ne anlatırsanız anlatın, etki etmez
Parçalarsınız kendinizi yanlış yapıyorsun demekten, parçalarsınız
--
Bu sözlerinizin doğru olduğunu görürsünüz..
Neresinden dönsen kardır derler birde hani..gerçekten öyledir bence.
Yorum Gönder