Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellalken, pireler berberken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken...
Ülkelerden bir ülke varmış. Kral seçimi yapılacakmış bu demokratik ülkede. Haber salınmış dört bir yana, tellallar çıkmış seçim olacağını halka ilan etmek için.
Toplansın ahali demişler, şu gün meydana. Bir beyaz güvercin uçurulacak, o güvercin kimin kafasına konarsa ülkenin kralı o olacak.
Neyse efendim... Gelmiş çatmış seçim günü. Halk toplanmaya başlamış meydanda.
"Ustam hadi gel! Biz de gidelim. Bakarsın bizim kafamıza konar güvercin." demiş demirci çırağı ustasına.
"Be hey şaşkın çırak! Uçacak uçacak da, bizim garip kafalarımızı mı bulacak koskoca ülkede güvercin konmak için?" demiş usta.
Israr etmiş fukara çırak "Ustam ustam belli mi olur? Hadi gidelim ne olur..? demiş.
Usta uymuş çırağın aklına, düşmüşler yola. Giderlerken, "Ustam!" demiş çırak "Diyelim ki kuş geldi kondu senin kafana, oldun kral. Ne yapardın bu ülke için?"
"Git işine deli oğlan." demiş usta. "Kral olmak kim, ben kim ?"
"Deyiver bi yol ustam. Kuş bu, bilir mi ki kimin kafasına konmak gerek. Geldi kondu kafana ne yapardın ülke için..?"
Hayal bu ya kaptırmış kendini usta. Başlamış anlatmaya "Ben kral olsam; önce vergileri kaldırırdım. Ülkede açlığa sefalete son verirdim. Herkese bir tarla, ekmesi için tohum, başlarını sokacak ev verirdim. Herkesin özgürce fikrini söylemesine izin verir, bu yüzden kimseyi cezalandırmazdım. Kanun karşısında saraydaki vezirle, gariban bir kul eşit olurdu. Ülkemde huzur ve adaleti temin için ne gerekirse yapardım." Abartarak iyice, ülkesi ve halkı için yapacağı güzellikleri sıralamış durmuş daha epeyce…
"Eee..." demiş. "Şimdi de sen söyle şaşkın çırak. Sen ne yapardın bu ülke ve halkın için, kuş gelse senin kafana konsa?"
"Ben..." demiş çırak, "Ben anlamam öyle haktan hukuktan. Ahh! ben bi kral olsam var yaa! Ne bakacak mışım kullarımın gözündeki yaşa? Anasını ağlatırdım herkesin hem de. Vergi üstüne vergi koyardım. Gözlerini açmalarına fırsat tanımaz, yeter dedikçe biraz daha yüklenirdim üstlerine. Fikir özgürlüğü falan da anlamam ben. Canımı sıkacak bir şey söyleyeni atardım zindana. Daha da canımı sıkarlarsa emrederdim, kimse cenazesini kapıdan çıkarmayacak bacadan çıkaracak diye." Çırak da abarttıkça abartmış halka yapacağı daha ne kadar zulüm varsa aklına gelen, sıralamış da sıralamış.
Gelmişler meydana. Vezir çıkmış yüksek bir yere, elindeki beyaz güvercini uçurmuş halkın üstüne doğru. Kuş uçmuş uçmuş uçmuş, gelmiş çırağın kafasına konmuş.
Çırak omuzlara alınmış alkışlarla. "Yaşasın kralımız!!!" sesleriyle inlemiş yer gök.
Gel zaman git zaman, kral vergi üstüne vergi koymaya başlamış. Halk vergi vermekten kendi geçimine para ayıramaz olmuş. Ülkede adaletsizlik almış yürümüş. Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık ne ararsanız varmış. Kısacası halkın anası ağlıyormuş. Lakin kimse kralın karşısına çıkıp da ülkede durumun kötü olduğunu söyleyemiyormuş. Çünkü kim ağzını açıp bir şikayette bulunmaya kalksa, ya kafası vuruluyor, ya zindana atılıyormuş. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi telalları salmış ülkenin dört bir yanına, buyurmuş ki, bundan gayri kimse cenazesini kapıdan çıkarmayacak, bacadan çıkaracak.
Halkın iyice sabrı taşmış. "Her şeye katlandık ama bu kadarına dayanamıyoruz. Ölülerimizi bacadan çıkarırken çok zorlanıyoruz. Kolu bacağı kırılıyor zavallı mevtaların. Artık bıçak kemiğe dayandı. Ne yapsak da hiç olmazsa bundan kralı vazgeçirsek demişler.
Düşünmüşler taşınmışlar sonunda, "Kralın bir ustası vardı. Dinlese dinlese onu dinler. Gidelim derdimizi ona anlatalım.” demişler.
Usta halkın şikayetlerini dinledikten sonra çıkmış kralın huzuruna. "Haşmetli kralım... Böyleyken böyle..." demiş. "Artık sabrı kalmadı zavallı halkın. Çok şikayetçiler. Bari ölülerini müsade etsen de kapıdan çıkarsalar…”
"Olmaz!!!" demiş kükreyerek kral. "Sen Allah’tan iyi mi biliyorsun bu halk için neyin iyi olduğunu? Hatırlıyor musun Kral seçimi yapıldığı gün meydana gelirken konuştuklarımızı? O gün sen de, ben de bu ülke ve halkımız için neler yapacağımızı sıralamıştık. Allah, bizim nasıl bir kral olacağımızı biliyordu. Güvercin senin kafana da konabilirdi ama geldi benim kafama kondu… Demek ki bu halk için en iyi kral benim...
Sevgili Arkadaşım Dr. Gül Uysal’ın anlattığı bu masalı aklımda kaldığı kadarıyla yazıp, sizlerle paylaşmak istedim.
25 yorum:
Aslında ağlanacak halimize, beğeni sunmak biraz garip kaçsada, mizahi olarak bugüne uyarlı bu masal galiba bam teli misali dokunuyor bir yerlere. Düş ve gerçek arası kalmış bir halkın, kendi ızdırabını yaradanına sığınarak evrimleştirmesi kadar büyük anormalliklerin yaşandığı topraklarda nefes alıp veriyoruz malesef. Hani şu müstahak bunlara dediğimiz insanların dudak aralarından pişmanlıkla ilgili sözler duymak istercesine avallaşıyorum ya bazen. Nafile be arkadaşım, daha çok şükreden bir toplumun ince detone mırıltılarını duymak midemi bulandırıyor.
Bizim ellerde dört yonca aranırmış bir zamanlar. Masal bu ya yüzü kirli cılız bir çocuk nadir yetişen o bitkiyi bulup köyün kahvehanesine getirmiş avuçlarının içinde. Köy imamı hiddetle ayağa kalkarak "münafık bu çocuk" demiş, olmayanı yaratmaya kalkıp Allahın işine karıştı diye. Kahvedeki müslüm cemaat ayağa kalkarak bacak kadar çocuğun diline, eline, gözüne mühür vurmuş. Şimdi o köyden geçen her insan dört yapraklı yonca buluruz korkusuyla gözlerini kapatıp, dillerini susturup, ellerini saklıyorlar.
Adam gibi bu memleketin yoncalarına bile sahip çıkamadıkta ona yanarım.
Son aşamaya geldik, yapacak fazla bir şey de yok galiba...
Yeni orduları da hazır. İşe Van'dan başlıyorlar. Sınır koruması yapan ordumuz çekilip yerine polis ordumuz getiriliyor. Polislerimize ağır savaş silahları alma yetkisi veriliyor, boşuna mı? O silahlar kime karşı kullanacak!?
Öykü çok güzeldi. Acı, ama gerçek...
İnsanı derin düşünmeye sevk ediyor ve çok büyük keyif aldım okurken paylaştığın için çok teşekkür ederim.
Çınar hanım,öncelikle iyi pazarlar dilerim.Hikayeye gelecek olursak,
herkesin bloklarında siyaset bilimcilere taş çıkartan yazılarından sonra burada ahkam kesmek ne kadar doğru olur bilmiyorum.Bildiğim tek şey bu halkın enayi olmadığı ve gerekli
dersi sandık başında gösterdiğidir.
Türkiye'nin her köşesini tanıyan birisi olarak, diyarbakırlı koyun tüccarı,agası ve marabasının
aynı sofraları paylaşarak karın tokluğuna günü kurtarırken,sol edebiyatı yapan partilerin ırkçı ve faşizan tutumları çok iyi irdelenmelidir.Blok denen olay türkiye gerçeğinin %yüzbinde 1'ini bile yansıtmıyor.Irkçı,milliyetçi söylemlerle elli yıldır vatandaşın anasını ağlatanlar çözüm üretemedikleri gibi bu milletin içine etmiştir.Sol düşünceli birisi olarak ,Tayyip beyin tek alternatif olduğunu ve önümüzdeki on yıllara müdahil olacağını söylemek durumundayım.Bunun için kain olmaya da gerek yok.Eleştirdiğim
yönlerinin yanında bazı konularda haklı olduğunu söylesem umarım haddimi aşmamış olurum.Şu anda,sizce başka lider özelliği taşıyan var mı ?Zevkler ve renkler
her ortamda tartışılmayacağı gibi,
siyasetinde içinden geçtiğimiz süreçte tartışılmasıda hoşgörüyü
gerektirir.Ben emekli bir insan
olarak,siyasete meraklı üretici
kardeşlerimizin siyasete atılmasını
öneririm.İçlerinden çok değerli
liderlerin çıkacağına inancım tamdır.
Dostlukla kalın.
Sevgili Çınar abla,aslan abinin
fikirlerine katılıyorum.Aysema
öğretmenime bu güne kadar yorum bırakmadan inceledim.Bir konuya aydınlık getirmek isteyerek,kusura bakma senin sayfanı kullanıyorum.
Aysema öğretmenim,Getirilen o silahlar darbeci kontrgerillaya hizmet eden,Kürt vatandaşlarımızı
öldürmek isteyen karanlık güçlere
karşı kullanılacak.Lütfen Türkiye
İran olacak kompleksinden kurtulalım.İnsanları yanıltmayalım.
Bu gün,CHP,MHP,İşçi
Partisi gibi ırkçı partilerin yanlış yönlendirmeleri halkın kafasını karıştırıyor.AKP'ye sırf
muhalefet yapmak için iftira atıyorlar.Tamam AKP zemzem suyu ile
yıkanmamış.Ama eskiyi bırakıp,
barış çabaları ile iyi niyetli davranıyor.
Her şey ne tamamiyle siyahtır,ne bayazdır,ne kırmızı,ne de turuncu.
Doğada yüzbinlerce renk var.Bunları
ıskalayıp,her şeye at gözlüğü ile bakmamak lazım.Siz 3 seneki önce
düşündüklerinizi bu gün düşünüyor musunuz?
Bu toplumun en büyük derdi,bilmeden
araştırmadan hep eleştirmek.Şehirlerde polis,kırda
jandarma sorumludur.O silahlar iyi niyetle getirilmiştir.Size saygı
duyuyorum,ama lütfen objektif kriterleri saptırmayalım.
İkinize de sevgilerrr
Sevgili Çınar,
Yorumumla seni rahatsız ettiysem özür dilerim. İstersen silebilirsin.Burası senin blogun.
Yine izninle yorumumu yorum yazan arkadaşlara yanıt verek istiyorum.
Sevgilerimle...
Aysema'm; canım benim o nasıl söz. Yorumun beni sadece mutlu eder.
Her arkadaşımın yorumu beni mutlu eder. Teker teker yorumlara cevap yazamadım bugün. Arada bir girip yorumlara bakabiliyorum ancak.
Fikirler farklı farklı olabilir. Herkes bizimle aynı görüşte de olmayabilir. Saygı sınırları içinde olduğu müddetçe her görüş önemlidir.
Sevgiler canım
Sevgili Ayşegül,
Yorumunu dikkatle okudum. İsmimi de vererek hem bu yorum, hem de diğer yazılarımla ilgili eleştiri yaptığın için yanıt verme gereğini hissettim.
Sevgili Ayşegül, bilsen ne kadar çok isterdim yanılmış olmayı. Keşke ben yanılmış olsam da ülkemiz bu kadar tehlike altında olmasaydı...
Yaşananları dikkatle izliyorum. Bunu yurdunu seven her yurttaşın yapması gerektiğine inanıyorum. İzlerken de tek yanlı görüşlerden alabildiğince kaçınıyorum. Her türlü görüşe sahip olanların yazısını okuyorum. Olaylara tek yanlı bakmamaya çalışıyorum.
Dindarlara saygılıyım, dincilere değil.
Kürtlere saygılıyım, kürtçülere değil.
Türklere saygılıyım, Türkçülere değil.
Asla ırkçı olmadım, insanlara her şekilde ayrım yapılmasına da karşıyım.Herkesin insanca yaşamasından yanayım. Ülke yoksullaşırken birilerinin halkın sırtından dünya zenginleri arasına nasıl girdiğini de sorgulamamız gerektiğine inanırım.
Ülkenin geleceği sadece siyasetçileri ilgilendirmiyor. Yanlışları dile getirmek tüm aydınların ülkesine borcudur diye de düşünüyorum. Sonra denecek "keşke"nin kimseye bir faydası olmayacaktır.
Buradan baktığımda hızla uçuruma sürüklendiğimizi görüyorum.
Serv anlaşmasını(Bölünmüş Türkiye haritaları elden ele dolaşıyor.) hortlatmak isteyen dış güçlerle içerdeki işbirlikçileri her türlü tuzağı hazırlıyorlar.
Önlerinde engel gördükleri kurumları (yargı-ordu-eğitim) yıpratmak için her yolu deniyorlar.
Sözü daha fazla uzatmadan bitiriyorum.
Çınarcım lütfen kusura bakma...
İkinize de sevgiler...
Sayın Aysema Öğretmenim,
Yazdığınız bir çok konuda aynı düşünüyoruz.Irkçı olmadığınızı tahmin ediyordum.Sevr antlaşmasını
hortlatmak isteyenler,Lozan'a
gönülsüz imza atanlar veya atamayan
Amerika,bu bölge üzerinde devamlı
emperyalist emellerini gerçekleştirmek istemiştir.Türkiye,
ne Afganistan ne de Irak gibi
aşiretler ülkesi değildir.Dünyanın
altıncı büyük ordusuna sahiptir.
Ordu kışlasında durmalı,siyasete
müdahale etmemelidir.
Türkiye İran olamaz.Babam güney
doğu anadoluda yaşıyor.Kürt değil.
Oradaki insanları yakından tanıma fırsatı buldum.Çoğunun,büyük
şehirlerimizde ki entellektüellerden-aydınlardan daha ileri görüşlü olduğunu biliyorum.Herkes akan kanın durmasından,hukuk devleti olunmasından,ekonominin eşit dağıtılmasını istiyor.
AKP'nin söyledikleride aynı.Türkiye
ne zaman sosyal,ekonomik hamle
yapmak istese emperyalist güçler ve
yerli işbirlikçileri ortaya çıkar,
psikolojik savaşla kardeşi kardeşe düşürmeye çalışır.İnsanlara
''güvensizlik''olgusunu pompalayarak iç kargaşa çıkartır.
Muhalefet partileri gerçekten
yurtsever olsaydı,açılım paketinin
ucundan tutar,akan kardeş kanını
durdurmaya çalışırdı.Yaptıkları,
fikir üretmeden sadece muhalefet yapıp,oy toplamak için partizanlık
yapmaktır.1950'den beri statikocu
partiler memleketi bu hale getirmedi mi?Bu kanayan yarayı durdurmak için ne yaptılar.Yaptıkları hizipcilik,emekli milletvekillerini
bankaların yönetim kurullarına
yüksek maaşlarla yerleştirmek.
Hizipcilik yapmak.Darbe planları yapmak.
Kime ait olduğunu bilmediğim bir
sözü tekrarlayarak yazımı bitiriyorum.
''En kötü barış en iyi savaştan iyidir.''
Sevgilerrr
Güzel bir paylaşım.Düşünmek lazım..
Sevgiler
Sevgili Çınar'cım
Evet bu masalı değişik şekilde Hasan Pulur'dan bende okumuştum.
Ne yazık ki bizde şu anda ölülerimizi bacadan çıkardığımız dönemi yaşıyoruz ve gidecek ustamızda yok.
Mine Kırıkkanat sanırım 1 veya 1.5 yıl evvel bir yazı yazmıştı, asla unutamayacağım. Her satırını hatırlıyorum ama yazıya dökemem, öyle bir yeteneğim yok çünkü. Bir satırında diyordu ki "Hitler bir mayıs sabahı uyanıp da idareyi ele geçirmedi, bunun için tam 10 yıl çalıştı, aleni gizli ama çok çalıştı"
İşte bizimde ölülerimizi bacadan çıkarma vaktimiz geldi.
Bir ülke açlığın, sefaletin, terörün içinde, geleneksel ana yemeklerin ismini değiştirmek gibi saçma sapan işlerle uğraşırsa çırak haklı, layığımız bu(mudur).
Paylaşımın için teşekkürler ve sevgiler...
"Halkın iyice sabrı taşmış , bıçak kemiğe dayanmış... Ne yapsak diye düşünür olmuş halk.." Onlar bari uyanmış..Farkına varmış..Mışıl mışıl uyuyanlara,-mış gibi yapanlara ne demeli..Teşekkürler paylaşım için..sevgiler..
Sevgili Çınar abla,
Aslan abi ve Ayşegül saygı duyduğum
aile dostlarımızdır.Bu konuda onlar
gibi düşünmüyorum.Önemli bütün kurum ve kaleler tek tek düşmüştür.
Ergenekon yalanı adıyla ordumuz yıpratılmakta,önemli düşünürlerimiz
sindirilmektedir.
Ulusal partilerimizin üzerinde büyük bir baskı vardır.Aydınlık Dergisi kapatılmış,ART televizyonu
Kanaltürk gibi iflasın eşiğine gelmiştir.
Herkesin fikrine demokrasi anlayışı
gereği saygılıyım.Bu fikirler
sadece beni bağlar.
Sevgi ve saygılarımla,
Aradan yillar yillar gecmis.
Bakmislar ki bu talih kusuyla yapilan secimler pek sagliki olmuyor o kus, kus akliyla, gidip gidip kötülük yapacagini söyleyen adamin basina konuyor bari sistemi degistirip oylama sistemi getirelim demisler.
Hic degilse insanlar bilir kimi basa getirecegini demisler.
Baslamislar oylamayla secmeye.
Bu sefer de o oylar "demokrasi bizim icin aractir, amac degil dir!" diyen birin basina konmus.
Sevgili cinarim, yani degisen pek bir sey olmamis galiba.
Öpüyorum seni
Yorumlarınıza çok teşekkür ederim arkadaşlar. Genelde ayrı ayrı cevap yazmayı uygun buluyorum çünkü konuk kabul ediyorum sayfama gelen her dostu ama oğlumun finalleri var ve pc yi fazla meşgul edemedim dün. Sadece yorumları okuyup yayınlayabildim.
Şimdi ben de fikrimi yazmak istiyorum.
Anadoluyu, Anadolu insanını, düşünce sistemlerini birçok insandan daha iyi tanıdığımı sanıyorum. Sülalemin yarısı anadolunun çeşitli yerlerinde bir kısmı köylerde. Asla küçümseyemem her fıratta da dile getirmişimdir, filozof gibi söylemleri olur ki hiç ummadığınız bir anda, şaşar kalırsınız, çalışkan akıllıdırlar bundan şüphe etmek kendini bilmezlik olur. Ama kutsal değerleri vardır. Onu kullanarak yaklaşırsanız, değerlerine saygısı o kadar sonsuzdur ki siz de gözünde yücelirsiniz. Bu sebepledir ki, herhangi bir sol partinin Anadolu'da en yüksek oyu alması, zamanında istediği kadar güzel muhalefet yapmış olsun, çok zordur.
Herkesin siyaset yapması gerektiği görüşündeyim. Hele de içinden geçtiğimiz bu dönemde ve bunun için mecliste olmak gerekmiyor. Sade vatandaş ta ülkede neler olup bittiğiyle ilgili duyarlı olmalı fikir üretmeli, fikrini paylaşmalı. Siyasetten 80 sonrası çocuklarımızı uzak tuttuğumuz için gençliğin büyük kesimi siyasi konulara son derece ilgisiz. Ben burda duyarlı gençleri gördükçe çok mutlu oluyorum. Fikri bana uysun uymasın bu önemli değil.
Tayyip Bey'in alternatifinin olmaması yaptıklarını onaylamak anlamına gelmiyor. Evet alternatif bir parti çıkmalı. Ama doğru yok diye yanlışa sarılamam.
Yapılan güzel şeyler de olduğunu görmeye çok zorluyorum kendimi.Taraflı bilgilenmiyorum her açıdan bilgi almaya gayret ediyorum ama gördüklerim; söylemlere bakınca herşey güllük gülistanlık, icraata bakıyorum tablo beni dehşete düşürüyor. Çok üzgünüm, hiç sakin ya da hoşgörülü olamıyorum hatta nasıl bu kadar sakin olunabildiğine de şaşıyorum.
Açılım konusunun, ülkenin demokratikleşmesi için bir fırsat olduğunu ben de düşünmek isterdim ama gazeteler tv ler kapatılırken Aydınlar daha ne suç işlediklerini öğrenemeden içerde yatmaya devam ederken. Asıl darbeci dışardayken darbe yapar mı acaba diye askerler içeri atılırken çok üzgünüm ama ben iyi niyetli bir süreç diye düşünemeyeceğim. Ki, kişilik olarak son derece sakin empati yapmadan karşısındakini eleştiremeyen biri olmama rağmen.
O ağır silahların, söylemlere bakarak,
darbeci kontrgerillaya hizmet eden,Kürt vatandaşlarımızı
öldürmek isteyen karanlık güçlere
karşı kullanılacağını düşünmek isterdim ama yine icraata bakıyorum ve kuşkuluyum.
Ordumuzun gücüne dayanarak Türkiye İran olamaz derken ordunun güçsüzleştirildiğini de görmezden gelemiyorum.
Ayrıca en fanatiklerin bile Türkiye'de Kürtlere karşı olduğunu sanmıyorum. Yapamazlar çünkü soyunda Kürt Türk olmayan insan sayısı çok azdır. Yani et tırnak gibiyiz biz ayrılmayız ama 30 bin suçsuz zavallı insanımızı öldüren terör örgütü üyelerini dağdan şehire indirip serbest bırakırken demokratikleşme diyenler.Tekel işçisi,İtfaiyeci,Eczacı;emekli memur sorunlarını feryat figan bağırır sokaklarda sabahlarken neden demokrat olunmuyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bunlar benim düşündüklerim. Farklı düşüncelere de saygım sonsuz.
Hepinizi seviyorum
Çınar abla,girişte problem mi var?
Zeugma öğretmenimiz yorumu var.
Bana uğrasana...Sevgilerrr
ayşegül; Sevgili Zeugma yorum yazamamış. Senin bloğunda okudum ama herhalde düzeldi sen yazabildiğine göre. Geliyorum bloğuna
Öptüm canım
çırağın başına konan kuştan sonra yaşananlar hiç de yabancı olmadığımız bir hikaye..
hikaye ile şimdiki durumumuz arasındaki tek fark ise.. onlar kuş'un, biz ise başımıza gelecekleri "bilerek" seçim yaptığımız..
hani..
"her millet layık olduğu şekilde yönetilir"..
çünkü bu "seçim bizim"..
sevgiler..sevgili çınar..
Sevgili Ayşegül,
Pek çok konuda benzer düşünmemiz beni sevindirdi. Ben de yorumunuzdan bunu anlamıştım. Özellikle üslubunuz da her türlü övgüyü hak ediyor. Bloguna kısaca baktım, geniş zamanda yine geleceğim.
Yanıt yorumunu şimdi gördüm. Diğer arkadaşların yorumlarını da okudum.
Ayrıldığımız nokta AKP'nin söylemlerine siz inanıyorsunuz, ben inanmıyorum.
Necip Hablemitoğlu'nun (öldürüldü-katili bulunamadı.)
'Köstebek'isimli bir eseri var. Bulabilirsen, istersen, oku. Orada Fethullah Gülen'in sözleri var. Yapılmak istenenler ve yapılırken uygulanacak yöntemler açık açık anlatılıyor. Ve bugün yapılanlar birebir orada söylenenlere uygun yapılıyor. Polisle ilgili olanlar da, yargıda yapılanlar da, tüm kalelerin ele geçirilmesi de, ordunun yıpratılması da o plan çerçevesinde yürütülüyor. Uzun yıllar içinde, gizli gizli yapıldı. Işık evleri, yurtlar,dershaneler vb.kadrolar yetişti.
Demokrasi araçtır, tranvaydır, istediğimiz durağa gelince ineriz başbakanın sözüdür.
AB'ye girme gibi bir dertleri yoktu, ama onu kullanarak milleti kandırdılar.
Kürt açılımıyla ilgili, oy kapma amacı vardı, Kürt yurttaşlarımızı kandırmak istemişti. Baktı ters tepti, seçilmiş milletvekillerine, belediye başk. kelepçe taktı.
Keşke dedikleriyle yapmak istedikleri uyuşsa. Ama değil, Herkes ve her şey gibi Kürt yurttaşlarımızı da kandırmaktı amacı. Geldiğimiz nokta eskisinden de kötü değil mi? Alevi, roman yurttaşlarımıza da sözler verdi, ama ortada ne var?
Doğu ve Güneydoğu'yu ben de çok yakından tanıyorum. Yaşadım oralarda. Üniversite'ye kadar oralardaydım. İnsanların çok dürüst, duyarlı, aydın olduğunu biliyorum. Ancak aşiret, ağa, şıh, şeyh peşinde olanların sayısının da az olmadığını biliyorum.
Muhalefeti ben de pek çok yönden eleştiriyorum. Ancak "Yurtsever değiller" eleştirinize de asla katılmıyorum. Bu çok büyük haksızlık olur. Keşke daha etkili muhalefet yapabilseler de bu gidişe dur diyebilseler. Şunu da belirtmeliyim. Satın alınan, sindirilen medya yapılanları da yeterince yansıtmıyor.
AKP kadar medyanın da sorumlu olduğunu, tarih önünde suçlu olduğuna inanıyorum.
"En kötü barış, en iyi savaştan iyidir." sözü benim de beğendiğim bir sözdür. Ama ortada BARIŞ yok, bizi birbirimize kırdırmak isteyen, ülkeyi bölünmeye sürüklemek isteyen sinsi planlar var. Onun için hepimizin çok dikkatli olmamız, her türlü kışkırtmaya karşı uyanık olmamız gerektiğine inanıyorum.
Sevgilerimle...
yabancı; evet hiç yabancı olmadığımız bir hikaye bu. "Her millet layık olduğu şekilde yönetilir".. sözüyle bitiyordu zaten masal ama baktım çok sert oluyor sildim:)
Sevgiler canım
Sevgili Aysema Öğretmenim,
Uzun ve yapıcı yazınız için teşekkür ederim.Sizin gibi tecrübeli bir büyüğümden öğreneceğim çok şeyler var.Bundan sonra sık sık bloğunuza ziyarete gelir,yorum bırakırım.
AKP'ye tamamen inanmak veya inanmamak kavramı
bana yanlış geliyor.Hayat felsefeme göre,nesneler veya olaylar ne tamamen siyahtır,ne de tamamen beyazdır.Bu insan unsuru için de geçerlidir.Yani ara da ki ''gri renkler''
unutulmamalıdır.Ancak toplum olarak,takım tutar gibi her olaya yaklaşmak bana ters geliyor.Maalesef toplumda bu tür
heyecanları görmek umutsuzluğa kapılmama sebeb oluyor.
Yoksa,ben AKP'nin ne sözcüsüyüm,ne de avukatıyım.
Yazdığınız gibi,Necip Hablemitoğlu gibi nice aydın ve politikacılar öldürüldü.Muammer Aksoy,Abdi İpekçi,Bahriye Üçok,Uğur Mumcu,Adnan Menderes,Deniz Gezmiş,Erdal Eren,Talat Aydemir gibi niceleri.
Bunların bir kısmı askeri darbeler sonucu,bir kısmı da Türk derin devleti+CIA+MOSSAD-Kontrgerilla tarafından öldürüldü.İçinde bulunduğumuz süreçte,''Türk Ordusu''nun geçmişini devamlı gündeme getirmediğimiz gibi,diğer parti ve kişilerin de geçmişini gündeme getirmemeliyiz diye düşünüyorum.Çünkü,kurumlarda,
kişilerde,partilerde devamlı bir revizyon ve değişim içindedir.
Eski işkenceci Faik Türünler,eski askerler yüzünden,AİHM ve diğer İnsan hakları savunucusu kurumlar nasıl Türk ordusunu eleştirdiği zaman tepki gösteriyorsak,Türkiyenin kanayan yaralarına da aynı tepkiyi toplum olarak göstermeli ve çözüm bulmalıyız,baltalamamalıyız.
Şu an da Türkiye'nin en büyük sorunu PKK'dır diyen ve bunu meydanlarda kınayan,
şehit cenazelerinde ağlayan insanlar,PKK'yı kimin kurduğunu ve besleyip bugünlere getirdiğini biliyor mu acaba?
PKK'yı,Bülent Ecevit ve Deniz Baykal'ın hükümette olduğu 1974 yılında MİT ve askerler organize ederek kurmuştur.Abdullah öcalan'ı
1972 yılında Şafak Gazetesi dağıtırken askerler tarafından yakalanmış,diğer arkadaşları 5-8 sene hapis cezasına çarptırılırken,A.Öcalan'la anlaşma yapan sıkıyönetim mahkemesi askeri elemanları yaptıkları anlaşma ile serbest bırakmışlardır.Yani PKK'yı
MİT ve askerler,İsrail ile işbirliği yaparak,Suriye'ye karşı
kullanmak üzere kurmuşlardır.
Rahmetli Uğur Mumcu,bu konuda araştırma yapıp,ipucu bulduğu için şehit edilmiştir.O zamanki Türk yetkilileri,PKK'yı yaratıp,
kıyasıya rekabet ettikleri Suriye gizli servisinin üzerine sürmüştür.Daha sonra evdeki hesap çarşıya uymamış,planlar ters tepmiştir.30.000 insanın ölümünden sorumlu PKK için yazacak çok şeyler var,ama suç teşkil eder diye korkuyorum.
Şimdi meydanlarda AKP'yi PKK ile eş tutarak bağıran kalabalıklara sormak lazım bunları biliyorlar mı?
Sayın öğretmenim,Allah
korkusu olan,namaz kılan bu insanlar hep mi kara?Yazacak o kadar çok şey var ki sayfalara sığmaz.Ancak tarih bir gün gerçek zalimlerin hikayesini yazacaktır.Şu anda yazamıyor,çünkü Beyoğlu'nda dolaşan 50 insandan biri ya CIA,ya MOSSAD,ya derin devlet.Azınlıkları,kürtleri öldüren derin devlet.
Faili meçhul cinayetlerin sorumluları ellerini salayarak dolaşıyor.
Egede,Marmarada demokratik kitle örgütü gençler linç edilmek isteniyor.Kürt ve Alevi vatandaşların evleri,işyerleri
kundaklanıyor.Edirne'de daha dün
linç edilmek istenen ünüversite öğrencileri canlarını son anda kurtarıyor.Benzincide bekliyor.Peki bunları kim yapıyor?
AKP'mi,yoksa darbe zihniyetli,savaştan beslenen güçler mi yapıyor?
AKP kadar Avrupa Birliğine girmek isteyen,bunun için çabalayıp ter döken başka bir parti gelmemiştir.
ABD'de destekliyor.Yapmayın allahaşkına öğretmenim.
Sosyalist olmama rağmen,Geçmişin bütün suçunu
AKP'ye yüklemek büyük haksızlık.Hepimiz objektif olup yanlışıda,doğruyuda eleştirmeliyiz.
Daha yazacak o kadar çok şey var ki.Sizin bloğunz veya benim bloğumda inşşş...
Sevgilerrr
Burada anlatılan ''Bir varmış bir yokmuş'' masalı gerçekleri yansıtmış olabildiğince.Günümüz şartlarında bile çok uygun düşmüş.
Tek bir farkla:
Masaldaki çırak başa geçip kral olduğunda neler yapacağını önceden söyleyip gayet dürüstçe, açık açık ilan etmiş..
Oysa gerçek hayatta öyle mi ki?
Türlü türlü vaadlerle halkı kandırarak oy toplayanlar başa geldiklerinde tam tersini sergilemiyorlar mı? Bunun çıkarlar ve karanlık emeller uğruna yapıldığını görmeyi ne zaman becerebilecek bu halk, tekrar tekrar denemekten ne zaman vazgeçecek...? Aydınlığa ne zaman çıkabileceğiz?
Yorumlar öylesine güzeldi ki hayranlıkla okudum..Kutluyorum..
Yüreğine sağlık Çınarcığım..
Sevgilerimle...
Zeugma;Yaa ne güzel demişsin. Çırak yapacaklarını açık açık önceden söylemiş. Şimdi öyle mi? Demeçleri dinleyince ya da okuduğumda hayret ediyorum 'ben nerde yaşıyorum ya da bu anlattıkları şahane ülke neresi' diye.
Bir de yapılanlara; ülkedeki kutuplaşmalara,sokakta hak arayanların uğradığı haksızlıklara zenginle fakir arasında gittikçe büyüyen uçuruma,ülkenin talan edilişine, emeklinin esnafın çalışanın zamlarla vergilerle belinin nasıl büküldüğe bakıyorum.
Çok iyimser olamıyorum gelecek adına:(
Sevgiler canım
Sevgili Çınar !
Yine Çınar tekniğinin duruluğunda ders dolu bir masal.
Senin cemalini anca blog fotoğraflarından biliyorum. Bir kezde sesini duydum o kadar. Ama hikaye yazış ve anlatış tarzın muhteşem. Seninle ilgili hep, Çınar çocuk edebiyatı ile ilgili yazmalı diyorum hep. Zira o kadar minnacık sayıda yazan varki. Dilin o kadar sade ve yumuşak ki. İnsanın ruhunda sertliğe hiç bir zaman yer kalmayacak dokunuşlar yapıyor senin kelimelerin.
Samimi olarak şunu söylemeliyim;
Senin hikayelerini okurken gözlerimin önünden şöyle bir tablo geçiyor;
Soba yanan sıcacık bir oda. Sobanın üzerinde kestaneler var. Bir de tatlı tatlı iç geçiren bir çaydanlık. Sen hikaye anlatıyorsun. Oda da huzur, sevgi ve şevkatten başka hiç bir şey yok. Ben de sobanın yanındaki sepette seni dinleyen tekir kedi...
Bunlar geldi aklına seni seven ama ihmal dostunun yüreğine...
Sevgimle ...
Ali İkizkaya; Bak söyleyeyim, Yakındır benim şımarmam artık. Öyle güzel şeyler yazmışsın ki, kendimi bişey sandımm,sanacam:))
Şaka bir tarafa, güzel yazdığım konusunda emin değilim ama elimden geldiğince sade yazmaya çalışıyorum,bunu seviyorum.
Yoksa yukardaki postumda yazdığım; "pencerenin önündeki divanda uzanmış şekerleme yapan,üstüne sıcacık kış güneşi vurmuş,çizgili pijamalı evin beyi sen miydin:)))
Beni mutlu ettin güzel sözlerinle kardeşim...
Sevgiler
Yorum Gönder