22 Ekim 2009 Perşembe

KIRDA AÇAN ÇİÇEKLER 4




Ayşe neşeyle koştu karşıdan, “ Siz mi geldiniiz ?” diye kollarını açarak sarıldı, Nazlı’nın boynuna asılarak. Masanın üstündeki okul çantasını gördü aynı anda “Ne güzelmişş” dedi eline alıp inceleyerek. “ Bu defterin aynısından vardı geçen sene bende…” sonra gözlerini koca koca açarak ” Aaa! siz miydiniz yoksa bize onları getiren, bunlar da mı bizim yoksa..?” dedi, hediyeleri tek tek karıştırırken… Bu sırada Mehmet’le konuşan Ahmet’in dikkatini çekti masanın üstündekiler. Sevinmedi çocuk kızdı hatta. Kaşlarını çattı çardağın en uzak köşesine oturdu başı önde. “ Nasılsın Ahmet, bana hoş geldin demeyecek misin?” Çocuk yerinden kalktı soğuk bir ifadeyle kadının elini öptü ve yüzünde aynı sert ifadeyle gitti aynı yere oturdu.

“Biraz yürümek istiyorum. Sabaha kadar yolculuk yapmaktan ayaklarım şişmiş. Ahmet! benimle gelir misin?"   Çocuk isteksiz isteksiz, yine kaşları çatık başı önde yerinden kalktı ve Nazlı’yla beraber yürümeye başladı. 

“ Hediye almaktan pek hoşlanmıyorsun sanırım.” dedi Nazlı, çocuğun tepkisinden çekinerek usulca yumuşacık bir sesle. “ Yoo!” dedi Ahmet. “Biliyor musun Ahmet ? Koskoca teyze oldum ama hala biri bana bir şey aldığında çok mutlu oluyorum. Sevincimden zıp zıp zıplarım çocuk gibi bazen. Hele aldığım hediyeyi beğenmişsem.” “ Hem sonra sevgimizi göstermenin güzel bir şeklidir hediye vermek. Sence de öyle değil midir?” Hiç sesini çıkarmadı Ahmet ama yüz ifadesi yumuşamıştı, buna sevindi Nazlı…

“Nasıl gidiyor dersler? Bu sene liseye başlayacaksın değil mi?” "Anadolu lisesini kazandım." dedi çocuk. “ Yaa! Ne güzel. Çok sevindim.” “Ben aslında fen lisesini kazanmıştım ama şehre gidemem annemi bırakıp. O yüzden buradaki Anadolu lisesine gideceğim.” Kadın çok şaşırmıştı. Gerçi duyuyordu Hüseyin abilerden çocukların ikisinin de çok çalışkan olduklarını ama yine de bu imkansızlıklar içinde bu kadar başarılı olabileceğini düşünmemişti. “Keşke gitseydin fen lisesine. Annen yalnız değil ki. Dayısı var ablası var.” “Olmaz, bırakmam annemi.” Dedi çocuk, panikle sanki. “Tamam canım, haklısın…” Üstelemedi zor konuşturduğu çocuğu ürkütmekten çekindiği için. Ahmet açılmıştı.  “ Ben okul birincisi oldum. Bu yüzden ücretsiz gittim hazırlık kursuna“ dedi Nazlı’yı hayran bırakarak… Kadın kendi çocukları ders çalışsınlar, başarılı olsunlar diye, yıllarca adeta onlarla birlikte okuduğunu düşündü … “Ya Ayşe onun durumu nasıl, o da çalışkan mı?” “ O benden akıllı.” dedi çocuk, kardeşiyle gurur duyduğunu belli eden bir ifadeyle… “ Ne okumak istiyorsun üniversitede Ahmet?” “Öğretmen olmak istiyorum.” dedi tereddütsüz. “Neden? çok mu seviyorsun öğretmenliği, mesela doktor olmak istemez misin?” Doktorluk çok uzun yıllar okumak ister. Benim o kadar zamanım yok. Okulu bitirip hemen işe başlamam gerek.” Ahmet’in her konuşması biraz daha hayrete düşürüyordu kadını. Çocuk bir an evvel para kazanmak istiyordu ailesi için. Bu yaşta büyük bir insanın sorumluluğunu taşıyordu omuzlarında… Uzun uzun sohbet ettiler yol boyunca. Dönüşte hem konuşuyor hem gülüşüyorlardı neşeyle.

Eve döndüklerinde Ahmet masanın üstünden kendine ait hediyeleri aldı teşekkür ederek ve neşeyle evlerine gitti iki kardeş.

Birkaç saat sonra Nazlı ve eşi gitmek için arabalarına binmeye hazırlanırken, Ahmet’in koşarak kendilerine doğru geldiğini gördüler. Elinde evlerin yan tarafında boydan boya uzanan portakal bahçelerinin kenarında açan, mor ve sarı kır çiçeklerinden bir demet vardı. “Bunları senin için topladım.” dedi Nazlı'ya çiçekleri uzatırken. Nazlı çocuğa sarılırken gözyaşlarını saklayamadı, bu kırda açan nadide çiçekten… “Söz ver bana, Ankara’da bir üniversite kazanırsan bizim yanımızda kalacaksın. Bundan ben de Mehmet Amcan da çok mutlu olacağız.” “Tamam.” dedi çocuk gülümseyerek…

***

Bir gün beş altı yaşlarında sarışın eli yüzü kir içinde gözleri ışıl ışıl bir oğlan çocuğunu elinden tutmuş, eve doğru gelirken gördü kadın kocasını. Ne yapacağını bilemeden öylece kalakaldı bir süre. Sonra “Hoş geldin.” dedi. İçeri girdiler. ”Çocuğu yıkayıver çok kirli.” dedi adam utanarak ama itiraz da kabul etmeyeceğini belirten bir ses tonuyla… İtiraz etmedi kadın. ”Niye geldin?” demedi. “Bu çocuk kim?” de demedi küskün çaresiz kadın. Hayır demeyi bilmiyordu. İsyan etmek aklına bile gelmedi. Hep boyun eğmesi, itaat etmesi öğretilmişti, önce babasına, ağabeyine, tüm akraba erkeklere ve en çok ta kocasına… Aldı banyoya götürdü bir güzel yıkadı çocuğu. Çocuklarının küçülmüş eski giysilerinden giydirdi. Karnını doyurdu, uyuttu…

Birlikte yaşadığı kadın çocuğunu da bırakıp iki üç satırlık bir not yazarak, terk etmişti adamı bir başka adamla.

En çok Ahmet’i ikna etmek için zorlandı kadın. “Ayşe nasıl kardeşinse, bu da öyle… Ne suçu var garibin..? Bırakıp gitmiş işte anası. Biz de mi sokağa atalım..?. Nasıl da abi diye etrafında dönüyor, görmüyor musun Abisi..?” Çok karşı koydu Ahmet… Sonunda bu küçücük, kendilerine hiç de benzemeyen sarışın, renkli gözlü çocuğa içi ısındı, kabuğu sert, yüreği sevgiye aç bu küçük adamın. Bu kardeşini de bağrına bastı Ayşe gibi…

Kadının içinde ne fırtınalar koptu kimse bilmedi… “Kocam.“ dedi . ”Çocuklarımın babası.” dedi. “Ee bir de iş buldu. Kimseye muhtaç olmayacağız. Çocuklarım okuyabilecekler. Ne yapayım? Olsun, başımızda dursun da…” dedi.


nurten y tartaç


SON

18 yorum:

ELİF dedi ki...

offf, ahanda bi taş oturdu kalbime, vah kadınlarımızın haline vah...Nasıl da döktürmüşsünüz yine...

aslan dedi ki...

Çınar hanım,Bu olağanüstü öykünün üzerine yorum yapmamın abesle iştigal olacağını düşünüyorum.Her zaman olduğu gibi çok akıcı ve sürükleyiciyazmışsınız.Kanımca,TürkEdebiyatı yeni bir ''öykücü hanım''kazanıyor.Devamının gelmesi temennilerimle...

Dostlukla...

Çınar dedi ki...

Elif'cim; Ne yazık ki Anadolu'daki hatta şehirde yaşayan pek çok kadınımızın gerçeği bu:(

Sevgiler canım

Çınar dedi ki...

Aslan Bey; kendinize haksızlık yapmayın,yorumlarınız önemli benim için. Beni mutlu eden güzel sözlerinize çok teşekkürler.

Sevgiler

WarhaWk - Cenk dedi ki...

Sevgili Çınar Abla,
Toplumumuzun çoğunluğunu kapsayan
sosyal yaraları bam telinden güzel
yakalıyor ve betimliyorsunuz.Bunun
benzeri güzel öykülerinizi bekliyoruz.

Saygılar , Cenk

Çınar dedi ki...

Cenk; teşekkür ederim canım. Toplummumuzda bu ve buna benzer öyle hikayeler var ki. Konu bulmakta hiç te hiç zorlanmıyor insan.

Sevgiler

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Niye hep çocuklar!!!
Ne suçları var ki? kimse isteyerek dünyaya gelmiyor.
Ve analar!!!
Ana olmakta hiç bir şeyi kurtarmıyor.
Sadece vicdanı var olan insan olmak önemli.
Bende basardım o yavruyu bağrıma. Ahmet ve Ayşe'den daha şanssız o, çünkü bir anası yok.
Böyle ne çok çocuk var yaşamı zorlayarak götüren.
Ellerine sağlık canım.
Sevgiler...

Çınar dedi ki...

Nur'cum; büyüklerin günahının da hatasının da bedelini çocuklar ödüyor. Kadının yükü de hep daha ağır oluyor ailede ve toplumda ne yazık ki. Böyle bir durumda ben de hiç düşünmezdim o çocuğu bağrıma basmak için ama o koca asla affedilmemeli idi. Çaresizlik parasızlık yüzünden bunu bile sineye çekebiliyor bir kadın:(

Sevgiler canım

MELİS dedi ki...

Gönlünüze,sevgi dolu yüreğinize
sağlık Çınar ablacığım.Maalesef çoğunluğun acı gerçekleri...

Sevgiler

Çınar dedi ki...

MELİS; Teşekkürler canım benim. Evet haklısın, bunlar toplumun acı gerçekleri.

Sevgiler

Zeugma dedi ki...

Çıktı geldi adam sonunda elinde kalakalmış çocukla :(
Değişmez son, yani çekecek olan yine bu çilekeş kadın değil mi?

Verdiğin emek için çok teşekkürler..
Öyle güzel yazdın ve anlattın ki.Yumuşacıktı yine ve Kemalettin Tuğcu hikayelerine fark atacak nitelikteydi gerçekten..Kutluyorum :)

Yazan ellerine ve yüreğine sağlık Çınarcığım.
Sevgilerimle..

Çınar dedi ki...

Zeugma; Evet ne yazık ki yine kadının payına çile düştü, Anadolu'da birçok kadınınki gibi.

Teşekkür ederim canım güzel sözlerin için ama bu öyküde ben yalnızca,adamın eve elinde bir çocukla geldiği kısmı ekledim.Gerisi tamamen gerçek. Adam henüz evine dönmedi ve hiç haber yok:(

Sevgiler canım

aysegul dedi ki...

Çok hüzünlü Çınar ablacığım.Kimse
anasız kalmasın.Ellerinize sağlık.
Sevgilerrr

Çınar dedi ki...

ayşegül; amin canım benim kimse anasız kalmasın.

Sevgiler

Gülen Tezer dedi ki...

Ne yürekler var kocaman, ne yürekler var sevgisini taşıran, ne yürekler var kendisini hiçe sayan.
Çınar'ım sen bir bir çırpısın. Bir çırpıda okunansın. Bölümleri merakta kalmayı sevmediğimden bir çırpıda okuyorum; tekmil-i birden dört bölüm :) Her geçen gün daha da güzelleşen anlatımına ve seni tanıdığım o susuz kırk saate minnettarrım :)

Çınar dedi ki...

Gülen Tezer Üstün;:))) ben de canım,seni tanımaktan çok mutluyum. İyi ki Gökçek yolları kazmış suları kesmiş(hayret, hiç beklemezdim kendimden Gökçek'e minnet duymayı:)

Sevgiler

Özgür dedi ki...

Hikayenin bu kısmını daha önceden okumuştum ama yorum yapmak için daha öncekileri de okumam gerektiğini düşündüm. :D

Az önce baştan aşağıya hepsini okudum. Aslını söylemek gerekirse benim edebi yeteneğim bunu yorumlayabilecek seviye de değil. Ben okuduğum zaman çok acıklı bir hayat hikayesi gördüm. Binlerce kadının maruz kaldığı bir hayat hikayesi. Ahmet'in tutumunu takdir ettim doğrusu, ki empati yapıp kendimi onun yerine koyuyorum, ayatım boyunca bir daha benden baba kelimesi çıkmazdı. Hele ki o küçük çocuk geldikten sonra babalık müessesi tamamen bitmiş olurdu. Anneye gelince, kutsal insanlar işte bu insanlar. Harika ama bir o kadar da gerçek kurgu.
Ellerinize, yüreğinize sağlık, başarılar diliyorum...

Bir de hikayeden ayrı olarak şunu söylemek istiyorum, çocukluğumdan beridir çok kitap okudum. Bunu da bir çok çocuk gibi ailemin dayatmasıyla değil kendi isteğimle yaptım. Faydalarını saymakla bitiremem. Eve internet aldığımdan beridir artık kitap okumuyorum. Nedenlerinden birisi blog yazarlarının hikayeleri ve yazıları kitaplardan çok daha ilgi çekici oluyor. Ayrıca kendine profesyonel diyen bir sürü yazardan da daha iyi yazıyorlar. İkincisi kağıt yapımında kullanılan ağaçlar bize oksijen vermek için daha uzun süre yaşıyorlar. :D
Ama kitap okumanın da daha farklı bir zevki var onu da belirtmek gerek...

Çınar dedi ki...

mr_lonely;uzun yorumun için çok teşekkürler.
Açıkçası babası dönseydi Ahmet nasıl bir tutum takınırdı bilemiyorum çünkü babası hiç dönmedi yıllardır. Hikayenin o bölümünü ben uydurdum:)

İnternet benim de kitap okuma hızımı yavaşlattı ama yine de okuyorum çünkü kitap okumanın keyfini hiçbir şey de bulamıyorum.

Sevgiler