Biz çocukken, oyunlarımız vardı. sokakta oynadığımız oyunlarımız. Mahallenin bütün çocuklarının birlikte oynadığı oyunlar. Gece yarılarına kadar içeri girmezdik biz. Açlıktan midemiz guruldardı da yine girmezdik. Bir kere girersek, bir daha çıkamama ihtimali vardı çünkü.” Artık eve gel “demekten bıkan annelerimiz, elimize üstüne sanayağ sürülü ekmekler verirlerdi. Bir taraftan oyuna devam eder bir taraftan da aceleyle yer bitirirdik ekmeklerimizi, yine sokakta. Mahalledeki herhangi bir komşu teyzeden su isterdik, kendi annemiz yerine. Annelerimiz görürse eve çağırır diye.
“Yeter artık ! Sabahtan beri sokaktasın. Elin yüzün kapkara olmuş. Açlıktan öleceksin. Aklına yemek yemek gelmiyor oyun kalacak diye.” Arkadan da;”off of bu ne biçim kız çocuğu Allah’ım” diye söylenirdi annem.
Ya babalarımız; onlara hiç yakalanmamak gerekti oyun aralarında. İtiraz hakkın falan olmaz öyle. Baba, “artık çıkmayacaksın yeter” dediği zaman. Çok üstelersen yerdin tokatı.
Hepsi tek katlı, bahçe içinde olan evlerin bahçeleri yetmez, sokaklarda oynardık oyunlarımızı.Geniş alan isteyen oyunlardı birçoğu. İp atlamak, Saklambaç, yakantop,istop,dalya gibi. Sokaklar da şimdiki gibi değildi ki,nadiren bir araba,çokça da fayton geçerdi.Rahattık yani, alabildiğince rahat.
Tabi her zaman tatlı tatlı oynanmazdı.Kavgalarımız da olurdu sık sık. (Ben çok kavga edemezdim. Küserdim çokça) Çocukların kavgasına karışan büyükler de çıkardı mahallede. Annesi, arkadaşından dayak yemiş çocuğunu, elinden tuttuğu gibi sürükleyerek,dayak atan çocuğun annesine götürürdü şikayete.iki anne arasındaki bağırış çağırışla mahalle ayağa kalkardı bazen.
Arkadaşımızla küsünce ”Ayağımın altı pekmezz yala yalaa bitmezz” derdik. Arkamızı ona dönüp, ayak tabanlarımızın bir birini bir ötekini ona doğru kaldırarak. Yazarken çok komik geldi şimdi:)
Çığlık çığlığa neşe içinde oynarken çocukları, anneler de komşunun bahçesinde toplanır,hem elişlerini (işlengi-Kaneviçe-, dantel örgü vs ) yapar, çay içip sohbet ederlerdi.
Birçok ev işi imece usulü yapılırdı;
Biri badana yapacaksa komşular hemen yardıma koşardı. (Badana; kireçle yapılırdı. Öyle yağlı boya plastik duvar kağıdı ya da başka bin türlü badana malzemesi yoktu. Bembeyaz kireçle boyanırdı evler ve mis gibi kokardı.Şimdilerde en sağlıklı boya olduğu söyleniyor kirecin)
Odun kömür mü taşınacak (kalorifer henüz kimsede yoktu) el birliği ile taşınıverirdi.
Akşam gezmeleri olurdu. Komşular ve akrabalar arasında.Kışın, sobanın üstünde közlenmiş kestane,Patlamış mısır, Kuru üzümle birlikte kavurga(Buğday kavurması) ikram edilirdi misafirlere. İkramlar basit sohbetler koyu olurdu, TV yoktu çünkü henüz ülkede. En önemli şey radyodan ajans (haber) dinlemekti.Asla kaçırmazdı büyükler ajans saatini bir de erkekler maç saatlerini.
Doya doya çocukluğun dostluğun akrabalığın ve komşuluğun yaşandığı , hayatların içiçe olduğu bir dönemden geliyorum.
Bugünkü çocukların gençlerin çoğunun, adını bile bilmedikleri çok zevkli oyunlar oynayarak büyüdüm. İstedim ki, biraz çocukluğuma döneyim. O oyunları bir kez daha hatırlayıp hatırlatayım. Tanıtayım, yazımı okuyan gençlere ...
İşte, bizim çocukluğumuzdaki sokak oyunlarından sadece bazıları:
Aç Kapıyı Bezirgan Başı Oyunu; İki aşamada oynanır. Şarkılı bölüm ve çekişme. Bir çizgi çizilir.Sayışarak, iki çocuk seçilir.Bunlar bezirgan dır. Bezirganlar diğer çocuklara duyurmadan, kendilerine birer ad takarlar. Mesela elma ve armut gibi.Bezirganlar çizginin iki yanında karşılıklı durur elele tutuşurlar ve ellerini yukarı kaldırarak kapı gibi yaparlar. Diğer çocuklar tek sıra halinde dizilir ve kervan olurlar.
Kervancılar, Aç kapıyı bezirgan başı şarkısını söyleyerek bezirganların oluşturduğu kapıdan geçmeye başlarlar sırayla.
Şarkının devamını “Arkamdaki yadigar olsun,yadigar olsun” söylerken, kapının içinde kalan çocuk, bezirganlar tarafından kollarının arasında sıkıştırılarak esir alınır.
Bezirganlar esir aldıkları çocuğun kulağına eğilir”elma mı armut mu?”der,esir hangi bezirganın ismini söylerse onun arkasına geçer. Oyun şarkılı olarak son çocuğa kadar devam eder. Sonra bezirganlar teker teker”bir sıçan, iki sıçan ”diye çocukları bırakırlar. Çocuklar diğer çocukların etrafını koşarak dolaşır tekrar kapıdan girip kendi bezirganının arkasına geçip belinden sıkıca tutar.
Sonra çekişme başlar.Bezirganların arkasında, iki grup halinde birbirlerinin bellerine sıkıca sarılan çocuklar, birbirlerini çekmeye başlarlar. Çizgiyi geçen ya da düşen grup oyunu kaybeder.
Saklambaç oynardık biz. Nasıl mı? Şimdi de bilinen bir oyun bu ama biz gece oynar, komşu bahçelerde ve ağaç üstlerinde saklanırdık. En az 3-4 kişiyle oynanır saklambaç.Oyuncular aralarında sayışarak bir ebe tespit edilir.
Bir tekerleme söylenir ebeyi seçmek için, mesela;
Ya şundadır ya bunda
Keçe külah başında
gibi
Ebe, bir duvara ya da ağaç gövdesine yüzünü döner elleriyle gözlerini kapatarak saymaya başlar. Sayma işlemi bittikten sonra “sağım solum önüm arkam sobe” der “oldu” diye bağırarak gözlerini açar. Bu arada bütün çocuklar çeşitli yerlere saklanmışlardır. Ebe diğerlerini ararken saklandığı yerden çıkan çocuk ebenin saydığı yere elini vurarak “sobe” der ve ebe olmaktan kurtulur. Ebe birini görüpte ondan önce “sobe” derse, sobelenen ebe olur. Eğer ebe bir kişiyi görür ama ismini yanlış söylerse, herkes saklandığı yerden çıkar ve “çanak çömlek patladı” diye bağırırlar. Bu durumda ebe yeniden ebe olur.
Yakan top:
En az 4 kişiyle oynanır.Oyuncular yine bir tekerleme söyleyerek eşleşirler ve iki eşit gruba ayrılırlar. Bir grup ortaya geçer, diğer grup ortadaki grubu vurmaya çalışır.Eğer atılan top birine gelirse o kişi oyun dışına çıkar ama topu havada yakalarsa 1 tane can almış olur yani oyundan çıkmaz oynamaya devam eder.Ortadaki gruptaki herkes vurulunca diğer grup ortaya geçer.Ve bu sefer de ötekiler onları vurmaya çalışır topla.
Yağ Satarım:
Önce bir ebe belirlenir. Oyuncular yüzleri birbirine dönük halka oluşturacak biçimde yere otururlar. Ebe eline bir mendil alır, arkasında saklayarak halkanın çevresinde dolaşmaya başlar. Bu sırada da oyuna adını veren şarkıyı söyler:
Yağ satarım, bal satarım,
Ustam öldü, ben satarım.
Ustamın kürkü sarıdır.
Satsam 15 liradır
Zam-bak Zum-bak
Dön arkana iyi bak
Dolaşırken mendili belli etmeden oyunculardan birinin arkasına bırakır. Arkasına mendil bırakılan çocuk, bunun farkına vardığı anda mendili alarak ebeyi kovalamaya başlar. Ebe, yakalanmadan onun yerine oturursa, mendili alan çocuk ebe olur; yakalanırsa, oyun aynı ebeyle devam eder.
Seksek : Bugün de oynanan bir oyun.
Seksek oyununda yere tebeşirle kare ve diktörtgenler çizilir ve numaralandırılır. Sırasıyla herbir kare ya da dikdörtgenin içine düşecek şekilde taş (düzgün yassı bir taş) atılır. Tek ayakla seke seke son kare yada dikdörtgene kadar gidilir ve dönülür. Sadece dikdörtgenlerde yere iki ayakla basılır. Dönüşte taş alınır, bir sonraki yere atılarak tekrar edilir oyuna. Çizgiye basan ya da taşı doğru yere atamayan “yanar” yani oyunu kaybeder. Sıra diğerine geçer.
İp atlama : İşte benim en sevdiğim oyun.Şimdi bile ip atlayan çocuklar gördüğümde ben de atlayayım mı ? dediğim ama bir iki zıplamada dilim bir karış dışarda nefes nefese kaldığım oyun.
Daha çok kızlar oynar. (Gerçi benim kardeşimde oynardı ya.İzin vermezsek oyunumuzu bozardı) Tek başına ip atlamak isteyen çocuk boyuna uygun kalın bir ip alır ikiye katlar. iki ucundan tutarak ipi başının üzerinden çevirir. Bu arada da zıplayarak ipi ayaklarının altından geçirir.
Diğer bir ip atlama oyunu,en az 3 kişiyle oynanır. iki çocuk uzun ve kalın bir ipin iki ucundan tutar. İp çevrilirken öbür çocuklar sırayla zıplayarak ipi ayaklarının altından geçirirler. Bu sırada ipin düzgün çevrilmesi ve her çevrilişinde yere değdirilmesi gerekir. İp, atlayanın ayağına takılırsa oyuncu yanar.
Çift ip atlamaksa en keyifli olanıdır. Karşılıklı iki çocuk, uzun ve kalınca iki ipi iki ellerinde tutarak eşit hızda, bir birini bir ötekini çevirirler, içe doğru yada dışa doğru. İp atlayan çocuk, bu sefer iki ipe de takılmadan arasından atlamak ve ayaklarının altından geçirmek zorundadır.
Ve Kız çocuklarının gözde oyunu evcilik: Bunu anlatmaya gerek var mı? Evcilik oynamayan kız çocuğu hatta erkek çocuğu var mıdır?
Et Top la oynadığımız bir oyunumuz daha vardı. Farklı büyüklüklerde şimdiki stres toplarını andıran, ( ceviz kadar olanları da vardı Portakal büyüklüğünde olanları da)toplardı. 1, 2 ,3 der bacağımızın birini kaldırır altından topu geçirirken buçuk derdik 4, 5 6 buçuk diye devam ederdik.10 buçuk ta biterdi.
Bir de bu topların büyük olanlarıyla oynadığımız bir başka top oyunu: Topu atabildiğimiz kadar yukarı atar, kendi etrafımızda top düşene kadar dönebildiğimiz kadar döner top yere düşmeden yakalamaya çalışırdık. Sonra, yine topu yukarı atar, bu kez top aşağı düşene kadar, ellerimizi önde ve arkada birbirine vurarak ve bu arada da 1- 2-3-…diye sayarak topu tutardık. Tutamayan “yanar” sıra diğer oyuncuya geçerdi.
Ayrıca bir de genelde kız çocukların oynadığı, beş taş oyunu vardı ki,adı üstünde 5 tane, fındık büyüklüğünde muntazam taşla oynanırdı. Taşlar yere atılır. Taşların içinden bir tanesi alınır ve o taş yukarı atılır. Atılan taş yere düşmeden, yerden bir taş alıp, aynı elle düşmekte olan taşı tutarak başlanır oyuna. Yerdeki taşlar bitince yine yere atılır taşlar ve aynı şekilde bu kez yerden ikişer ikişer taş toplayarak devam edilir. Sonraki el, 1 taş alınır yerden ve sonra 3 taş birden toplanır. Son elde, eldeki taşı atıp tutana kadar yerdeki 4 taş birden toplanarak atılan taşın tutulmasıyla biter oyun. Attığı taşı tutamayan ya da yerdekileri toplayamayan “yanar”Sıra diğer oyuncuya geçer.
Bunun 50 –100- 150 taşla oynanan versiyonları da vardı. Ki onlar daha zevkliydi.
Körebe, istop, birdir bir, uzuneşek, çember çevirme, misket, köşe kapmaca, Yerden yüksek, çelik çomak, komen, çanak çömlek patladı, mendil kapmaca, topaç çevirme, kızak, gazoz kapaklarıyla oynanan oyunlar,ve adını hatırlamadığım daha onlarca oyunumuz vardı bizim sokakta oynadığımız.
Ayrıca şarkılar eşliğinde (Yukarda , Aç Kapıyı Bezirgan Başı gibi) oynanırdı birçok oyun sokakta .
Sokağın başından arabasının senini duyduğumuz, ki bu araba, hani şu, sinema girişlerinde cornflakes (patlamış mısır)satılan küçük “arabalar” vardır ya onları andırırdı. Üstünde tentesi vardı. Tentenin uçlarında rengarenk süsler asılı olurdu. Elle itekleyerek sürerdi dondurmacı arabasını. Tekerleklerin çıkardığı sesi ve dondurmacının”donnduu kaymakk”diye bağıran sesini duyar duymaz oyunu bırakır, herkes evlerine koşuştururdu annelerinden para almak için. Parasını avcuna sıkıştıran, dondurma arabasının önünde kuyruk oluştururdu. Ben neden hiçbir dondurmada o dondurmanın tadını bulamıyorum..?
Ya da pamuk şeker veya horozşekeri satıcıları bizi oyunumuzdan uzaklaştırabilirdi yalnızca.
Biz dışarda oyun oynar bol oksijen alır enerjimizi toprağa akıtırdık. Çok yorulurduk birçok zaman oyun arası bir dilim ekmekle geçiştirirdik öğünümüzü. Kir pas içinde kalır, kavga eder küser barışırdık ama paylaşmayı bilirdik.
Mutluyduk…
31 yorum:
Çınarcım çocukluğuma döndüğrdün beni, kendimi Yenimahalle kırlarında sandım. Şu "ayağımın altı pekmez, yala yala bitmez" tekerlemesini bende hatırladım, çok söylerdik, çok komikmiş ya, ben de gülmeye başladım. Bir de "evli evine köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine" vardı değil mi?
Leylak Dalı,Evet bir de o vardı değil mi:)) unutmuşum:)
Sevgiler canım
Ya, arkadaşım ben sana ne deyim bilmiyorum, hem okudum hemde oynadım bütün oyunları en çok da taş 150-200 taşla oynardık hele yakan top, kırar geçirirdik birbirimizi canımız yansada ses etmezdik:)) çok güzeldi çoook...
daha dün ufak kardeşime bu oyunlardan bahsediyordum..gerçekten gece yarılarına kadar eve gelmezdik. sokaklarda hoş bir huzur vardı, ve ne kadarr güzel oyunlarr..
Cinar ablam, bende cok özlüyorum o cocukluk günlerimi, hele hele kaygisizca, korkusuzca gece gece saklambac oynamalarimizi.. Birde rengarenk macunlar vardi, bilmem hatirlarmisin, macuncu geldimi oyun moyun kalmazdi bizde:)) Simdi birak geceyi, gündüz bile birakamiyoruz neredeyse cocuklarimizi, simdiki cocuklara aciyorum ben ya, akvaryumda balik gibiler..
Sevgilerimle
Ne güzel hazırlamışsın bu postu böyle Çınarcım, eline sağlık..
Çok detaylı olmuş.Yazdığın her kelime beni çocukluğumda gezdirdi.
Öncelikle başlık..O horoz şekerlerini çok severdim.SAydığın oyunlerın hepsini de biliyorum.
Et topumu çok severdim.Kaldırımlara oturup 5 taş oynamayı severdik bir de.
Hani sol eli yere koyup önüne 5 küçük taş koyarak sağ elle içeriye o taşları sokmak..
Hımmm..Bi dakkaaa..Bir de HARMANBEŞ yapardık bizz...Böyle bir yere kale yapacakmış gibi toprak yığar sadece üstünü suyla ıslatırdık.Kaymak tabaka oluştururdu üstü.. Sonra yavaşça kapı ve pencereler açıp içini boşaltırdık Eskimoların kulübesi gibi şahane bir şey olurdu.Ben çok severdim. İçine de ateş yakar zevkten dört köşe olurduk.
Amma çok yazdım.. :)))
Ramazanda çok iyi gitti bu yazı..
Çok teşekkür ederim Çınarcım..
Sevgilerimle..
huzur, Nerdesin sen bakiim.bir görünüp bir yok oluyorsun. İyice özlettin:)
öptüm canım, selamlar
UFUK ÇİZGİSİ, şimdiki çocukların bu oyunlardan haberi bile yok değil mi?Varsa da nerde oynayacaklar ki?
Sevgiler
Belgin; Aa evet canım unutmuşum macunları. "Allı güllü" derdik biz:)
Aynen öyle, şimdi çocuklar akvaryumda balık gibiler:(
Sevgiler
Zeugma; Bak siz söyledikçe hatırlıyorum:) Evet, 5 taşı bir de öyle oynardık. Köprü kurarak sol elimizle:)
Harmanbeş adını hatırlayamadım ama öyle, mağara gibi yapıp içini oyarak tünel yapardık biz de:)
Sevgiler canım
Ne güzel!!!
Hepsini yeniden oynamış gibi oldum ve halen oralardayım.
Sonraları bir de hulahop çıkmıştı dimi?
Bir oyun daha vardı bunları okurken düşündümde bulamadım adını.
Karşılıklı dizilir, birşeyler söyler sonrada "bizden size kim düşe" derdik. neydi bilemedim.
Ne güzel hazırlamışsın canım, çok hoşuma gitti çok...
Sevgiler...
he he bende kulağından sürüklenerek eve sokulanlardandım
sevgili leylak dalı ankara yenimahallemi yoksa hatırlarındaki?
Ne güzel anlatmışsın o günleri Çınarcım. Demek ki Türkiye'min her yerinde çocukluk aynı geçiyormuş. Ben, İstanbul, Ankara farklıdır sanıyordum.
Hepsini oynadık değil mi. Geceyarılarına kadar. Benim hepsinin içinde favorim sek sek.Mersinde, evin teras-damında bir tane çizili hep dururdu. Bir ilave de benden olsun. Hulahop (nasıl yazılır bilmiyorum) mutlaka çevirmişsindir.
Ellerine sağlık, sevgiler.
Bende sana ait bir not var okursan sevinirim.
Nur'cum,evet hulahop vardı bir de.Geniş bir çemberi belimizde çevirirdik.Oldukça maharet isteyen bir oyundu.
İki grup oluşturur karşılıklı sıra halinde dizilirdik."Mendilim köşe köşe,bizden size kim düşe" der, karşı gruptan birinin ismini söylerdik ve o bizim grubumuza geçerdi:)
Beğendiğine sevindim canım, iyi geceler
Guguk'cum; Ben de öyle getirilirdim eve:))
iyi geceler
Asu'cum; Teşekkürler canım.
Evet. Bizim dönemimizde çocuklar gece yarılarına kadar özgürce çılgınca oynayarak büyüdüler.
Hiç hulahop çevirmez miyim.Çok iyi çevirirdim hem de:))
Sevgiler
Merhaba Çınar hanım,
Mahallemizde,buzdolabı olan tek aile vardı.O da,misafir odasının müstesna parçası olarak en güzel köşesine konmuştu.Yaz gecesi balkon muhabbetlerinde,bu aileden gönderilen buz kalıpları kırılarak limonatalarımıza atılırdı.Yine,ilk siyah-beyaz tv,bu aile tarafından satın alınmıştı.Kış geceleri,soba üstünde kestane kızarırken,mahallenin çocukları filmler seyrederdik.Hatta,İstiklal Marşımız çalıp biterdi,arkasından gelen oval bitiş sinyallerinden gözümüzü ayıramaz,hala tv'ye bakardık.Güzelgünlerdi,'mutlu'yduk.Dostlukla...
Sevgili Çınar abla,çok şanslı
çocuklarmışsınız:=)
Saygılar ,Cenk
Bütün bunlar birer sanrı olmalı.
Artık oyunların bilgisayar başında olduğu, annelerin camdan bakarak dışarı 'hadi gel artık' diye bağırmak yerine oda kapısını aralayıp 'kapat artık şunu yemeğe gel' demesiyle yer değiştirdiği, oyun kahramanlarının 'ebe, körebe' değil de eli silahlı ve her an bir yerleri patlatacak olan korkunç mekanik suratlı yaratıklar olması, ellerin, yüzlerin sokakta kapkara olmasının yerini bilgisayar başında yenen yağlı yiyeceklerin elde bıraktığı yağlılığa terk etmesi, sokaklarda koşturup enerjilerini bırakan sağlıklı çocuklar yerine bilgisayar başında obeziteyle tanışan çocukların hayatları boyunca hem ruhsal hem fiziksel olarak sağlıklı olamayacakları ne kadar acı değil mi..
Kirlenmek güzeldr..
Aslan bey; sadece dayımlarda vardı buzdolabı ama nereye koyarlardı düşündüm hatırlayamadım:)) Biz de onlardan buz getirirdik koşa koşa erimesin diye:)
Ve ilk siyah beyaz tv yi evimizin yanındaki ilkokula koymuşlardı. Sıraları sinema gibi dizerlerdi akşamları.Tv nin açılış saatinde okula koşar yer kapar ve sinema izler gibi izlerdik,dediğiniz gibi sonuna kadar.
Sevgiler
Cenk'cim, öyleydik gerçekten de:)
Sevgiler
Güle, ne yazık ki öyle canım çok haklısın. Pc başında bülbül kesilen çocuklar gerçek hayatta arkadaşlık ve paylaşımdan iyice uzaklaşıyorlar:(
Sevgiler
Guguk'cum. Leylak Dalı'nın çocukluğu Yeni Mahalle'de geçmiş. Ben de yeni evliyken orda oturdum 5 yıl.
Sevgiler
aaaa olamaz 17 yılım orda geçti neresindeydiniz?
Guguk'cum, Cengiz sokakla Omurtak sokak'ın köşesindeki binada oturdum. Sen neresindeydin?
Sevgiler
Sevgili Çınar!
Tam üst üste yazmışız ve benim içimdeki niyaz sanki sana malum olmuş yazıvermişsin. Hem güldüm, hem keyiflendim bir de iki damla yaş geldi gözümden. Benim hanımlarda At Kuyruğu saça pek bayılırım. Sebebi de bu et top oyunu. Kızlar gözüme ne güzel gözükürdü bu oyunu oynarken. İlk annem bana Et Top kızlar nasıl oynar göstermişti. Annemin kırmızı topu hala duruyor. Çok solmuş olsada. Saklıyor annem. Şimdi aklıma geldi de biz ne romantik çocuklarmışız. Bir kızı bir at kuyruğunda sevebilmek. Onun havada uçuşunu hayal etmek.
Ben de bu günlerde çokca yazacağım o günlerle ilgili. Aklıma geldi bir de küsme işareti vardı, hani; işaret parmağı ile yanındaki parmak üst üste getirilip kırıldığın insana BOZ diye uzatılan. Bozarsa o işareti hep küs kalınırdı. Bizim buralarda Denizlili bir usta var. Aynı çocukluğumuzdaki gibi yapıyor dondurmayı. Limon var, kaymak var. Gelirseniz buralara inşallah yedirmek nasip olur.
Yine çok teşekkür ederim böyle güzel yazdığın için, ismi de yüreği gibi güzel ve ulu insan.
Sevgiyle.
Ali Bey; bir de barışma işareti vardı.Baş parmak ve işaret parmağıyla bir( 0 ) yapılır küs olunan arkadaşa uzatılır.Eğer arkadaş parmağıyla parmaklarınızı ayırırsa barışırdınız.
Yazılarınızı bekliyorum.
Sevgiler
Bu KÜS/BARIŞ işaretlerini ben de biliyorum yaa :)))
Aynısını yapardık hem de..''Boz'' derdik işareti gösterirken..
Çok kızan bir türlü bozmazdı (O)işaretini..
Ay ne komikmiş :D
Daha doğrusu küsmek barışmak ne kolaymış..
Merhabalar...
Sitenizi tesadüfen buldum.Bu ne güzel bir tesadüftü. Bana yaşamımın en mutlu günlerini anımsattığınız için binlerce teşekkür..Ben de bir ilköğretim okulunda Halk Kültürü derslerine giriyorum. Konumuz da çocuk oyunları olunca, hazırlayacağım panoda yer vermek için İnternet'te dolaşıyordum.Bu dönemin çocuklarına tıpkı sitenizde yazılanları anlatıp birlikte yorumluyoruz.Bu anlamda Çetin ATEŞ'in yazdığı bir şiiri paylaşmak istedim."Çocukluğum Ağaçta Kaldı" adlı bu şiir her defasında beni ağlatır,içimi özlemle doldurur. Lütfen bu şiiri okuyun hatta burada yayınlayın.İnternet'ten hemen bulursunuz.Ben de o dut ağaçlarına çıkıp, o gazoz kapaklarından oynayıp, ağzımda "zambo" sakızımla ip atlayarak muhteşem bir çocukluk geçirdim.
Sevgilerimle
Adsız; hoşgeldiniz,
Size çocukluğunuzu çocukluğumuzu anıtsattığım için ben çok mutlu oldum. Ne güzel, siz de tozlu topraklı sokaklarda ağaç tepelerinde doyasıya yaşamış, benim gibi şanslı çocuklardansınız.
Ve size ne mutlu ki, dört duvar arasında büyüyen bugünün çocuklarına, bir zamanlar çocukların ne güzel oyunlar oynayıp, birlikte yaşıtlarıyla küsüp barışarak en önemlisi paylaşarak nasıl da neşeyle büyüdüklerini anlatma şansına sahipsiniz...
Ya mabel sakızı; hani şu üstünde, kocaman halka küpeleri olan arap kızı resimli sakız. Kokusu ve tadını hala hissederim:)
Şiiri okudum gülümseyerek, içim burkularak kendi çocukluğumu okur gibi,çok güzeldi...
Sevgiler
Yorum Gönder