Bir hayalimiz vardı...
Nohut oda, bakla sofa.
İki göz bir baraka.
Dünyanın bütün çiçeklerini açtıracaktık bahçesinde.
Mavi nurdan bir ırmak
gölgede bir salıncak
sandalla mehtaba bile çıkacaktık...
Her sabah dağların ardından
sancıyla doğurduğumuz güneşi
her akşam ufukta batıracaktık,
denizi de boyayıp rengine
Akşam eve dönecektin
mesela balıktan
Yakamozlar yanıp sönecekti gözlerinde.
Sen yürüdükçe,
deniz yürüyecekti ardın sıra dalga dalga.
Ben yokuş aşağı koşacaktım sana.
Yüzüme yayılmış kucak dolusu gülüşümle.
Biz sarılınca birbirimize
karlar eriyecek, kuşlar ötecek,
sarı yapraklar bile yeniden yeşerecekti dallarda.
Olurdu...
Mümkündü...
Zamana kalmıştı.
Ha bugün ha yarındı.
Bu şehir;
çok katlı cam kafeslerde
çürütmeseydi dirseklerimizi
Dev ayaklarının altında ezmeseydi
bedenlerimizden önce ruhlarımızı...
Ve
çarkın dişlileri arasına sıkışmış
kızıl gözlü, kızıl renkli
bir kuşun kanadından,
is kokulu, kirli gecenin karanlığına
kan damlar gibi,
kanamasaydı kırıklarından saf kalplerimiz;
her umut ettiğinde
her güvendiğinde
her sevdiğinde...
Zamana kalmıştı her şey
Ha bugün, ha yarındı.
Bir hayalimiz vardı.
Olacaktı...
nurten y tartaç
16 Mayıs 2016