O SOKAK
Şu çocuk yine takılmıştı peşine. Ağzına kadar uzayan sümüğünü çekiştire çekiştire, eğri büğrü, üstüste binmiş dişleriyle sırıtarak yapışacaktı örgülü saçlarına şimdi. Koşmaya başladı kurtulmak için ama tökezleyip yüzü koyun yere serildi.
***
Koca kadın olmuştu ama hala zaman zaman o sokakta görürdü kendini rüyalarında. Birçok zaman da aynı çocuk peşinde, korku içinde kaçarken. Çocukluğunun bir kısmının geçtiği, bir Ortaanadolu kasabasında tek katlı bahçeli evlerin yol boyunca sıralandığı, arnavut kaldırımlı bu dar sokakta… “Bu kadar korkak bir cocuk muydum ben..?” diye düşündü yatakta bir yandan öbür yana dönerken. Oysa hava karardıktan sonra mahallenin çocuklarıyla saklambaç oynarlardı da hiç korkmazdı. Öyle hatırlıyordu… Evlerinin yanındaki, sahipsiz yıkık dökük evin bahçesindeki, meyve ağaçlarının, sonbaharda sararıp düşmüş ve zemini halı gibi kaplamış yapraklarının arasına uzanarak saklanırdı karanlıkta, ebeye yakalanmamak için. Yaprakların nemli kuytusuna yuvalanmış börtü böcek olabilirdi. Annesi bu konuda sürekli uyarıyordu. Ve böceklerden şimdi olduğundan daha da çok korkardı küçükken. Koca koca ağaçların tepesine kadar tırmanıp orada saklandığını da hatırlıyordu. Hatta bundan öylesine keyif alırdı ki, o incecik bedeniyle incecik bir dala tüneyip yıldızları seyre daldığı için oyunu unuttuğu bile olurdu.
Ne gizemli bir büyüsü vardı gökyüzünün… Uçsuz bucaksız o mavilikte ışıl ışıldı yıldızlar… Aydede… İşte şuradaki… En parlak olanı… Ne kadar da yakındı.. Elini uzatsa tutuverecek gibi. En çok, yusyuvarlak olduğu zamanlarda severdi aydedeyi. Koca bir tepsi gibi. Bulutlar üstünden yavaş yavaş kayıp giderken bir insan kafası olurdu birden aydede. Ağzını kocaman açmış kahkahalarla gülerken, hemen ardından, hışımla kaşlarını çatmış sinirli biri de olabiliyordu. Bazen kocaman gökyüzünde yapayalnız kaldığı, bir arkadaşı eşi çocukları olmadığı için gözyaşı döküyordu. Kimse görmezdi onun yalnızlığını ama O, bilirdi… Konuşurlardı bazen. Üzüntülerini anlatırlardı birbirlerine. Sırdaştı onlar… Yıldızlar şakacı şeylerdi. Kıpır kıpır kıpırdar, yanıp sönerek, yeryüzünde hayran hayran gözlerini yukarı dikmiş onları seyreden küçük kıza gözkırparlardı. Kederleri üzüntüleri yok gibiydi. Arada bir, bir yıldız kayardı yalnız… O zaman üzülürlerdi belki…
İşte böyle zamanlarda Unuturdu gerçekliği, saklambaç oynadığını… Bir yıldız olurdu uçsuz bucaksız mavilikte keyifle danseden. Kendisi gibi milyonlarca parlak çocuk yıldızla birlikte …
Yıldızlarla dansı aydedeyle sohbeti, arkadaşlarının “Meralll ! hadi çık artık saklandığın yerden, oyun bittiii… “ diye seslenmeleriyle son bulur, ışıltılı gökyüzünden, sokak lambasının titrek, sönük ışığının altında toplanmış arkadaşlarının yanına inerdi kayarak…
***