Yaşam nedir? Uzun ince bir yol mu, inişli çıkışlı engebelerle dolu?
Ya zaman... Geçip giden, biz arkasından bakarken...
Geçmiş... Anılar yığdığımız, geri dönemediğimiz zamanlar...
Geri dönmek... Gerçekten kaç kişi ister ki geri dönmeyi..?
Yeniden çocuk olsak, düşe kalka büyüsek... Çok sıkıcı ... Yeniden konuşmayı yürümeyi, okuma yazmayı, yanmamak için sobaya dokunmamak gerektiğini deneyerek öğrenmek. Ve daha nicelerini öğrenmek defalarca tekrar ederek. Off! Ya büluğ çağı, kişilik oturana kadar yaşanan kararsızlıklar - uyumsuzluklar... Tam bir kabus. Hem bedenen ve hem de ruhen ne depremler yaşar çocuk da, kimse farkına varmaz.
Büyümek içinse bütün bu uğraşlar... E büyüdük işte. Hem de çok büyüdük. Yaşlandık bile.
O halde nedir çocukluğumuza geçmişe duyduğumuz özlem, yeniden bu deneyimlerden geçmek hiç de cazip olmadığına göre..?
Saflığa, doğallığa, tazeliğe, gözlerdeki o canlı pervasız ışığa, hemen hergün yeni birşey araştırmanın ve keşfetmenin insan ruhuna kattığı hazza, geleceğe yani bilinmeyene duyulan sonsuz merak ve heyecana, ve hayallerimize özlem duyuyoruz sanırım... Hangi ortamda yaşıyor olursak olalım sınırsız hayallerimiz vardı hani. Gerçek dünyayla tanışalı; " piyangodan para çıkarsa bahçe içinde havuzlu bir ev alırım" ya da "yurt dışına tatile giderim" den öteye geçemiyor genelde hayallerimiz. Bir film yıldızı olmayı hayal edemeyiz artık mesela.
Yaşanmışlıklar biriktirdik bir ömür. Acılar - sevinçler, umutlar - umutsuzluklar, coşkular - hayal kırıklıkları biriktirdik, bir de sevgiler nefretler. Beynimizin yüreğimizin bir köşesinde paslı sandıklarda saklı duruyor hepsi. Hatırlamak istediklerimizi çıkarıyoruz ara sıra, döküyoruz ortaya, teselli buluyoruz. Ya hatırlamak istemediklerimiz... Onları taa diplere itekliyoruz en günyüzü görmeyecek karanlık köşelere. Unutuyoruz, öyle sanıyoruz...
Yalnızca beynimiz yüreğimiz mi taşıdı bu birikimleri, yalnızca onlar mı yoruldu taşıdığı bunca yükün ağırlığından..? Ya bedenimiz, gözlerimiz yüzümüz ellerimiz kolumuz bacağımız... Onlara da ağır geldi zaman. Sessizce feryat ettiler, ince - kalın, yumuşak - derin çizgilerle. Hayat, yeni bir çentik attı, yeni izler bıraktı vücudumuza her yaşanmışlığın ardından. O izlerdir değil midir, bizi bugünlere taşıyan, bizi biz yapan..?
İnsanın yaşamını belirleyen seçimleridir derler. Bize sunulan başka seçenekler de olmuştur zamanında. Onları tercih etseydik bugün hayatımız nasıl olurdu, bunu bilmemiz hiç mümkün değil.
Seçtiğimiz hayatı yaşıyoruz engel olamadığımız gelişmeler dışında, öyle ya da böyle. Nereye kadar devam edeceğini, nerede son bulacağını bilmeden.
Ve aynı hayatı yaşıyoruz; hem bugünkü bizler, hem dünkü o çocuklar...