28 Mart 2011 Pazartesi

FIRTINALAR KOPAR BAZEN RUHUNDA




Bazen fırtınalar kopar içinde...

Bir ceviz kabuğudur azgın sularda ruhun.

Dağ gibi dalgalarla savrulur durursun.

Bir çıkış, bir kaçış, kurtuluş yok sanırsın.

Öyle çaresiz, öyle bitkin, öyle mutsuz,

umutsuzsundur ....

Oysa bilmez misin..?

Dibe vurmadan çıkılmaz suyun yüzüne.

Ve gecenin en karanlık anı, aydınlığa en yakın zamandır...

Önce güven kendine.

Sonra sabret ...

Dost bir yunusun sırtında ulaşacaksın,

parlak bir güneşin ısıttığı altın kumlu sahile.

Yeter ki azmet... 

 Başaracaksın... 

    nurten y tartaç

21 Mart 2011 Pazartesi

ANILARR !!!

Çocukluğum düştü yine aklıma.
  Yaşlanmanın en önemli belirtilerindenmiş geçmişi sık sık hatırlamak, geçmişe özlem duymak.

Hiç de öyle değil aslında...  Geçen hafta arkadaşlarla katıldığımız bir turda, beklentilerimiz dışında gelişen  olayları da  sık sık dillendirdim bir hafta boyunca. Demek  ki; ister dün, ister yıllarca önce yaşanmış olsun, unutulmayan, iz bırakan olaylar var insan hayatında ve biz bu olayları  zaman zaman  hüzünle, kalbimizde ince bir sızıyla veya mutlulukla dillendiririz. Kimi zaman da  öyle canlıdır ki heyecanı anımızın, yaşandığı andaki gibi yüzümüz  pembeleşerek anarız, anlatırız. 

Hayatımızın hangi evresinde yaşanmışsa yaşansın, bizim için önemli olmuş anlara - anılara- yolculuk doyumsuz bir haz verir bize. Herkes için böyle değilse de, en azından benim için böyledir ve sanırım benim gibi yaşanmışlıklarını dillendirmekten keyif alanların sayısı hiç de az değildir. ( Ve sanırım genellikle kadınlardır bunlar :))

İşte bugün de yine çocukluk anılarım düştü aklıma. Sadece aklıma düşmekle kalsa iyi. Kelimelere bürünüp karşımda oturan arkadaşımın beynine de üşüştü. Arkadaşım beni dinlemekten sıkıldı mı bilmem ama bana çok iyi geldi geçmişe yolculuk.

Kabul etmesem de yaşlanıyor olabilir miyim kii ..? :)

19 Mart 2011 Cumartesi

BAHAR GİBİ



 Bir kız gördüm ben bugün...


Bahar dalı gibiydi.


İncecik...

Narin, nazlı bir gelincik...


Kelebekler oynaşıyor dalgalı saçlarında.  

Kıpır kıpır olmuş içi...


Hem kanatlanmış  uçuyor,


hem ürkek, titrek, ha düştü ha düşecek.


Büyülü bir camın ardından bakar gibi ela gözleri, 

görmüyor hiç kimseyi...


 Bir çift sevdalı bakışın ateşinden,

 kıvılcım düşmüş gönlüne...  Belli.

Bir tek O var sanki şu dünyada, 

 bir de sevdiceği.


 Yaklaşsan...  duyulacak kalp atışları.


Bu bahar, bahar gelmiş bu kıza...  

 Pembe pembe yanakları.

   nurten y tartaç


17 Mart 2011 Perşembe

14 Mart 2011 Pazartesi

ŞÜKÜR MUTLUYUZ !!!

Geçenlerde yapılan bir istatistikte Türkiye mutlu ve umutlu çıktı


Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2010 yılı araştırmasına göre, ülkede bireylerin yüzde 61,2'si kendisini “mutlu” hissediyor. Yüzde 72,8'i de geleceğe “umutla” bakıyor.


Hey Allahım yaa!  Ben niye hiç mutlu insan göremiyorum acaba çevremde. 

Kime baksam suratı asık kaşlar çatık burnundan soluyor.
 
Hatta "merhaba"  desem gırtlağımı sıkıp boğuverecekmiş görüntüsü veriyor caddede sokakta gördüğüm insanlar.
  
Gençler desen,  sanki dünyanın yükü onların omuzlarında.  Bıkkınlık yılgınlık akıyor yüzlerinden, habire oflayıp pofluyorlar. 



Bu istatistiği yaparken i
nsanlara;  "hayatınızdan memnun musun, mutlu musunuz ?" diye sormuşlardır,


 onlar da; "şükür Allah'a sağlığımız yerinde" demişlerdir herhalde. 

Hani; "nasılsın ?"  diye sorulduğunda. "iyiyim çok şükür" deriz ya, bin türlü sıkıntımız derdimiz varsa bile...


 Türk halkının mutlu olduğu sonucuna da işte burdan varılmıştır Bence...

12 Mart 2011 Cumartesi

BEN

Çocukluğumu kattım gökkuşağına

Günbatımına gençliğimi...

Hayallerimi savurdum sigaramın dumanında halka halka.

 Gri bulutlara yükledim  gözyaşlarımı... 

 Yağdırdım yeryüzüne çisil çisil.

Ve rüzgar oldum savruldum
  
 o yamaç senin, bu bayır benim

 estim de estim...

    nurten y tartaç

8 Mart 2011 Salı

BU NE TİPİ BU NE KAR !!!

Kar tipi ayaz var  bugün Ankara'da

Bir kış bir kıyamet...

Bütün hırsını bir güne sığdırmış kış

Ama bilmiyor ki?

 Aylardan Mart, mevsimlerden bahar.

 Bugün öfkeyle savrulsa da ordan oraya kar
 
 Yarın pırıl pırıl bir güneş açar...
  
        
     DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN

5 Mart 2011 Cumartesi

SIZI

Sisli bir camın ardından bakar gibi geçmişten bir manzaraya takıldı buğulu gözleri. 

Buğday  tarlasının arasına daldı küçük kız. Renkli minik toplardan oluşan tokasını sıyırdı saçlarından. Kafasını iki yana sallayarak, simsiyah uzun dalgalı saçlarını dağıttı.   Gözlerini kapattı,  kollarını iki yana kocaman açtı.  Kulaklarında, buğday yüklü başakların rüzgarla uyumlu dansının uğultusu,  yamaçtan aşağıya koşmaya başladı. Çırpı gibi incecik bacakları çizik içinde kalmıştı,  aldırmadı.  Yüzünü yalayan,  saçlarını okşayan rüzgara bıraktı kendini.  Bir buğday başağıydı şimdi O. 


Tarlanın bitimindeki geniş yeşil düzlükte açtı gözlerini.  Büyük ceviz ağacının gölgesinde oturuyordu Anne ve Babası.  Ağlıyordu annesi.  Son zamanlarda sıkça rastladığı gibi.  " Allah'ım ne günah işledim ben"  diyordu yine.  Daha önce de duyduğu gibi.   Ama o da ne ..?   Babasını hiç ağlarken görmemişti.  O hep sert, O hep çok güçlüydü...  O'nun da gözleri yaşlıydı.  


Tam yanlarına yaklaşacakken,  vazgeçti.  Korkmuş ürkmüş müydü, yoksa utanmış mıydı Anne Babasını böyle görmekten..?  Kollarını iki yana açtı kocaman, gözlerini kapattı.  Rüzgarda sağa sola sallanan buğday başakları gibi sallana sallana bu kez yokuş yukarı ve yüreğinde kocaman bir sızıyla koşmaya başladı. 


Neden sakat demişlerdi minik kardeşine .. ?  Geri zekalı ne demekti.. ?  Neden ağlıyordu Anne Babası..?


 Anlayacaktı...  Yavaş yavaş...  Yaşadıkça ...  Acıyla

 Göz pınarlarında, birazdan başlayacak sağnağın habercisi  yağmur bulutları gibi biriken yaşları sildi elinin tersiyle.  


Yüreğinde;  küçücük bir kızken,  kendini en mutlu hissettiği o anda duyduğu ve yaşamı boyunca,  zaman zaman nükseden aynı sızı vardı...

4 Mart 2011 Cuma

AHH İSTANBULL !!!

 İstanbul'dan döndük. 


Dağını taşını, sarayını sarnıcını, boğazını köprüsünü gezdik karış karış.  Zevkle hayranlıkla ve dünyanın bu en güzel şehrine sahip olmaktan duyduğumuz gururla...   


Gerçi yağışlıydı kötüydü hava. 


Hava düzelmemekte ısrarlıydı, biz gezmekte. 


Biz kazandık...


 demek isterdim ama baktık ki;   gittikçe bozuyor hava, dönmeye karar verdik.  Başta adalar olmak üzere,  aklımızda takılıp kalan güzelim İstanbul'un  eşsiz diğer bazı yerlerini görmeyi de,  bir başka bahara erteledik istemeye istemeye.


 Gördüklerimizin ruhumuzda  bıraktığı  doyumsuz tadı ve  göremediklerimizin burukluğuyla, on gün boyunca dinmeyen ahmak ıslatan yağmura isyanla,   İstanbul'a  isteksizce veda ettik.

Çok görmek istedim bazı blog arkadaşlarımı ama kuzenler ve çocuklarla hep birlikte  gezdiğimiz için zaman bulamadım.  Bunun için çok üzgünüm...