1. mim:
Sevgili Blog Arkadaşım Dalgaları Aşmak mimlemiş beni. Uzun süredir bekliyordu ancak zaman bulabildim ve zevkle cevaplıyorum. Çok teşekkürler...
Mimin konusu ;"Garip alışkanlıklarımız ve yapamadıklarımız nelerdir?"
Hımm! garip derken..? Ben kendimi nasıl 'garip' olarak adlandırabilirim ki? Garip olduğunu bilsem öyle davranır mıyım ..?
Ama şu kadarının farkındayım;
Mesela:
Doğada olmak istiyorum diye can atarım. Pikniğe gideriz. Bir minicik örümcek görsem üstümde, çığlığı basarım.
Gün batımı manzarasını kaçırmamak için birçok zaman, işimi gücümü bırakıp elime kahvemi sigaramı alır, güneş kaybolana kadar balkonda oturup keyif yaparım.
Duygularımı uç noktalarda yaşarım. Mutluluğumu ya da sevincimi de, acılarımı da. Yaşadığım acılar bu nedenle çok daha fazla yıpratıcı oluyor.
Ya mutlu ve sevinçliyken verdiğim tepkiler? Onlar da yakınımdakileri yıpratıyor.
Nasıl mı?
Şöyle ki;
yıllarca önce direksiyon dersi alırken, çiçeklere bezenmiş ağaçlarla dolu bir bahçenin yanından geçerken öyle bir çığlık atmışım ki ! ” Aman Allah'ım, olamaz ! Bu ne güzellik !” diye, hocam neye uğradığını şaşırmış paniklemişti de direksiyona yapışmıştı mesela:)
Bak, yazınca farkettim. Az garip bi tip de değilmişim hani :)
Yapamadıklarım..? yapmak isteyip de, yapamadıklarım yazmakla biter mi acaba..?
Herşeyi olduğu gibi bırakıp, sırtıma çantamı aldığım gibi dünya turuna çıkmak isterim mesela ama yapamam :(
Bir de; daha flört ederken, Merih'le, evlenip gemiyle uzak diyarlara seyahat etmeyi hayal ederdik 27 yıl oldu yapamadık. Umudumuzu kaybetmedik ama. Hele bir çocukları uçuralım yuvadan, hala gücümüz kalmışsa ahdımız var yapacağız :))
Bir de; hayvanları çok sevmeme rağmen hemen hemen hiçbir hayvana dokunamıyorum. İsterdim ki ben de, bir kedinin ya da köpeğin tüylerini korkmadan okşayabileyim.
Diye devam eder gider yapamadıklarım...
2. mim:
Sevgili arkadaşlarım YAŞAMIN KIYISINDA Ve Aslan da mimlemişler beni yine zevkle cevaplıyorum... Çok teşekkürler.
Her mimde olduğu gibi bunun da kuralları var...
Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız yada hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.
Seçtiğim kitap BABA VE PİÇ
Yazarı; Elif Şafak
Kitap kuzenimin hediyesi
Bu kitaba başladığımda da yine aynı fikre kapılmıştım, her Elif Şafak kitabı okuduğumda olduğu gibi.
Bir romanını okurken sıkılıp, neden sol kulağını sağ elle gösterip, ağdalı bir dil kullanarak ve sündüre sündüre anlatıp yoruyor okuyucuyu diye düşünürken,
Başka bir romanını okurken içinde kayboluyor, anlattığı sokaklarda gezip, çizdiği karakterlerle hasbıhal ederken buluyorum kendimi. Bu kitapta olduğu gibi.
İşte 55. sayfadan bir paragraf:
Arizona Mustafa'yı kuşak be kuşak Kazancı sülalesindeki bütün erkekleri vuran kötü kaderden kurtaracaktı. Bu niyetle yollanmıştı ta buralara, bu kadar uzağa. Ama Mustafa böyle hurafelere inanmazdı. Hurafelerin kadınlara has tekinsiz bir alemin nişaneleri olduğuna inanırdı. Kadınlar zaten tuhaf mahluklardı. O kadar kadının arasında büyüdüğü halde kendini kadınlara bu kadar yabancı hissetmesini açıklayamıyordu Mustafa.
.....................
Baba ve piç İstanbul-San Francisco hattında gidip geliyor. Müslüman-Türk Kazancı ailesiyle Ermeni asıllı Çakmakçıyanların 90 yıla yayılan öyküleri iç içe.
Yazarın Ermeni soykırımına bakış açısıyla, bazı yerlerde aynı fikirde olmasam da akıcı sade bir dille yazılmış güzel bir kitap.
Arkadaşlarım arasından seçim yapıp üç kişiye paslamakta zorlanıyorum. Bu şıkkı atlasam olmaz mı :)