Her sabah; çalıştığım işyerinin hemen önünde, merdivenin dibinde oturuyor bulurdum onu. Beş altı yaşlarındaydı. Masmavi gözleri dikkatimi çekerdi önce hep, yüzündeki bir karış kire, birbirine dolanıp keçe gibi olmuş kumral dalgalı saçlarına, kakülü,perçemi yüzüne alnına yapışmış olmasına, burnundan ağzına kadar uzayıp kurumuş kalmış sümüğüne rağmen, önce gözleri sonra güzel suratı ilgimi çekerdi . Prensip olarak dilencilere para vermem ama merdivenden çıkarken ayağımın dibinde oturan bu dünya güzeli kir pas içindeki minik dilenciye göz kırpardım her seferinde. Artık her sabah daha uzaktan geldiğimi görünce, gülümser o da bana göz kırpardı.
Binanın alt köşesinde oturan, kucağında zayıf mı zayıf, kara kara bakan, iki yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir oğlan çocuğuyla, bir kadın dilenci vardı yine hergün gördüğüm. Küçük kızın annesi ve kardeşi diye düşünmüştüm.
Her öğlen yemekhaneden çıkarken, eğer o gün köfte, et türü bir yemek çıkmışsa, bir parça ekmeğin arasına koyar küçük kıza verirdim ya da meyve çıkmışsa yemez ona verirdim yine. Birgün küçük kıza ekmek arası birşey uzatıp çıkmaya başladım merdivenlerden, bir ara arkamı dönüp baktığımda kadının köşesinden koşarak gelip, kızın elindeki ekmeği aldığını gördüm. O zaman onun, kadının çocuğu olmadığını düşündüm. Oysa ara ara kadının yanına gidiyor elinde biriktirdiği parayı veriyordu. İnsan, evladının elindeki ekmeği kapıp kendi yer mi? ya da belki de kucağındaki küçük çocuğa vermişti.
Küçük kızın kadının kızı olmadığı fikri kafamda iyice yer etmeye başlamıştı, kız çok güzeldi bir kere. Kadın ve kucağındaki çocuk ona hiç benzemiyorlardı. Kafamda senaryolar geliştirmeme neden olmuştu bu düşünce ... Kız kaçırılmıştı belki de…
……………………………………………….
Sanırım beş altı yaşlarındaydım. Bir çocuk kaçırma haberi vardı bütün gazetelerde o yıl. Ailesi uzun süre aramış kızlarını bulamamışlardı. Annemle babam bizi sürekli uyarıyorlardı, sokakta oynarken yabancılarla konuşmamamış gerektiği konusunda.
Birgün; evimizin yakınındaki bir kum tepeciğinin üstünde oynarken, iki adam yaklaşmıştı yanıma, fötr şapkalı siyah pardesülüydü birisi. “Küçük, gel bak şeker vereceğiz sana” demişlerdi. Annemin uyarılarını hatırlayıp bağırarak eve koştuğumu hatırlıyorum. Hemen fırlamıştı babam evden, etrafa bakındı ama kimse yoktu ortalarda… Acaba, çocuk kaçırma olayının yanımda sürekli konuşulmasından etkilenip, zihnimde böyle bir olay mı geliştirmiştim, yoksa gerçekten görmüş müydüm o iki adamı, emin değilim...
……………………………………………
Benim dedektif yanım duygusal ruhumla el ele vermiş küçük kız hakkında birşeyler öğrenmek için harekete geçmişti. Çocukla uzaktan uzağa gülüşüp birbirimize göz kırpıyorduk zaten. Kolaydı samimiyet kurmak… Diye ummuştum.
Bir öğlen tatilinde yanındaki basamağa oturdum. “ Adın ne senin tatlım” “Esma” dedi. Gerisi gelmedi, önündeki para kabını aldığı gibi alt köşedeki kadının yanına gitti koşarak. Sanırım bir işaret gelmişti kadından. Buna benzer bir iki hamlem daha sonuçsuz kaldı ve birkaç gün sonra kızın üç beş adım ilerisine bir delikanlı yerleşti yine dilenmek için önüne bir mendil açıp.
Birgün yemekhanenin arka koridorundaki pencereden dışarı bakarken, çöp bidonlarına dökülen yemek artıklarının başına üşüşmüş dilencilerin birbirlerini itekleyerek ellerindeki naylon poşetlere,çöp bidonlarından avuç avuç yemek artıklarını doldurduklarını gördüm. İçlerinde benim minik dilencim de vardı.
Ağladım o gün odama döndüğümde “Bu haksızlık ama neden çöp bidonuna atılıyor yemek artıkları, madem onları yemek için alan insanlar var, daha temiz bırakılsa olmaz mı ?” diye. Şefim, “çok üzülme” demişti “istersen gel benimle iş çıkışı, seni Maltepe köprüsüne göstereyim, mersedesle topluyorlar onları akşam işleri bitince. Bizden daha zenginler”
Buna sevinmeli miydim? Daha çok üzüldüm. Akşama kadar kışın ayazında yazın sıcağında çıplak yerde oturup dilenen, içlerinde minicik yavruların da olduğu bu zavallıların sırtından zengin olanlar vardı demek..
Birkaç gün sonra, dilenciler çöp bidonundan yiyecekleri poşetlerine doldururken, bir polis aracı durdu yanlarında ve hepsini toplayıp götürdü… Bir yılı aşkın bir zaman sonra kadını gördüm yine aynı köşede oturmuş dilenirken. Kucağında dört beş aylık kapkara zayıf bir bebek, yanında, geçen sene kucağındaki küçük çocuk olduğunu düşündüğüm bir oğlan çocuğuyla. Esma yoktu yanlarında. Dayanamadım,kadının yanına gittim. “Geçen sene yanında bir kız çocuğu vardı Esma adında o nerde?” Kadın çek git başımdan der gibi bir el hareketiyle “ ben tanımıyorum öyle bir kız” dedi…
Yıllarca dilenen kız çocuklarını inceledim ona benziyor mu diye ama bir daha hiç görmedim minik kızı.
Mendil satarken komaya sokulan zavallı küçük Bedrettin, bana bu anımı hatırlattı…