Kız ürkek adımlarla yaklaştı Levent’in yanına “ Ne yazıyorsun?” “Gazeteme haber yazıyorum” “Sen gasteci misin?” “Evet!” “Ne Haberi?” “Burada gördüklerimi” “Ne olacak ki yazarsan?” “Herkes okuyacak sizi tanıyacak. Nasıl yaşıyorsunuz, ne yapıyorsunuz falan…” “Annem de okur mu ki?”
Bir kadın seslendi kıza çadırınından çıkarak ” Ne yapıyosun orada gel şu bulaşıkları yıka.”
Elinde kirli kap kacaklar vardı kadının. Güneşten alabildiğince yanık tenli… ”Belki de kendi rengi koyu bu kadar” diye düşündü Levent.
“O kadın kim? “ “ Annem. Ama gerçek annem değil o benim.”
“ Emine ! Sana diyorum. Gözü kör olasıca, gel dedim sana kız. Ne işin var orada?”
Kız koşarak uzaklaştı. Ama gitmeden önce fısıltıyla, ” Benim adım Mine” dedi.
Levent, ne demek istediğini anlamadı kızın…
Kadın ilerde Emine’nin kolundan tutmuş, bir şeyler söylüyordu kızarak. Kendisiyle konuşmasına kızdığını düşündü Levent.
Çok üstünde durmadı. Notlarını yazmaya devam etti. Yarın gidiyordu epeyce haber biriktirmişti gazetesi için.
Kızı bir daha görmedi akşama kadar.
Gece şenlik vardı kampta. Gazeteci yarın gidiyordu ya. Eğlence düzenlenmişti onun için
Darbukalar eşliğinde şarkılar söyleyip, dans ediyorlardı kızlı, erkekli gençler.
“Emine’yi çağır dedi yaşlı çingene. Gündüz kızın annesi olduğunu öğrendiği kadına dönüp.” O hasta” dedi kadın.
Yaşlı çingene bağırdı “Hasta falan anlamam çağır. Misafirimize dans edecek.”
Levent’e döndü.”Çok güzel oynar Emine”
Kadın homurdanarak çadıra gitti.
***
Emine, diğer çingene kızlarla, darbuka ve şarkılar eşliğinde dans ediyordu. Kıvrak, zarif hareketlerle.
“Değişik bir tarafı var. Bir çingeneden beklenmedik bir zarafet ve incelikte...” diye düşündü…
Gece geç saatlere kadar süren eğlenceden sonra herkes çadırlarına ve karavanlarına çekilmişti.
Genç kıza takılmıştı kafası Levent’in ” İsmim Mine dedi. Benim gerçek Annem değil bu, demişti kadın için bir de…
Önce üstünde durmamıştı ama “Kadın kızın çadırdan çıkmasına izin vermedi. Neden ? “ Diye düşünüyordu.
Karavana gitti yatmak için. Tam uyumak üzereydi ki, bir ses duydu. Biri hafifçe kapıyı tıklatıyordu.
Kapıyı araladığında Emine’nin ürkek gölgesini gördü
KOLSUZ BEBEK 5. Bölüm
“Bunu
Anneme ver gasteci Abi.”
“Sen
gastecisin her şeyi bilirsin de mi? Samet öyle dedi.
“Annemi de biliyosun de mi?”
“
Senin Annen…”
Kız
hızla uzaklaştı Levent sözünü bitirmeden...
Eline
bir çıkın sıkıştırmıştı. Karavana girdi. Açtı, düğüm yerleri renk değiştirmiş
çıkını. “Yıllardır hiç açılmamış gibi...” dedi kendi kendine.
Bir bebek çıktı içinden. Kir pas içinde,
kolsuz bir bebek. Bir anlam veremedi önce…
”Aman
Allah’ım bu… Olabilir mi?" Diye düşündü sonra heyecanla.
Yıllar
önce araştırdığı çocuk kaçırma olayını detaylarını hatırlamaya çalıştı…
Düşünürken uyuyakaldı…
Aklı
yine bu olayla meşguldü uyandığında. O yıllarda gazetelerde çıkan
resimleri gözünün önüne getirmeye çalıştı…“İsmi neydi? Neydi..?”
Yaşlı
çingene seslendi dışarıdan.”Agam uyandın mı? Yemek yiyoz hadi gel!”
Dışarı çıktı. Kendisi ve grubun saygın kişileri aynı sofraya oturdu her zamanki
gibi. Kızı aradı gözleri. Ortalarda görünmüyordu yine. ” Gece bana geldiğini mi
anladı annesi acaba?” diye düşündü.
Yemekten sonra vedalaştı herkesle. Bir ara çadırın önünde Emine’yi gördü.
Başını yana eğmiş bakıyordu kız. Yalvarır gibi…
Yola kadar uğurladılar Levent’i.
*
Gazeteye gittiğinde ilk işi, o çocuk kaçırma olayının olduğu tarihteki
gazeteleri araştırmak oldu.
Resimde, 5- 6 yaşlarında bir kız çocuğu anne ve babasının arasında mutlulukla
gülümsüyordu. Elinde kolunun biri olmayan bir bebek… Çocuğun adı Mine idi…
Evinin önünde oynarken kaybolduğu yazıyordu.
Müdür seslendi “ Levent ! Hoş geldin çingene. Bakalım ne haberler
getirdin. Hadi odamda bekliyorum.”
“ Ben…Sanırım, yıllar evvel kaçırılan şu küçük kızı buldum.”
“Hangi kızı?” dedi
müdür.
Levent uzun uzun yıllar evvelki olayı ve son yaşadıklarını anlattı.
*
Polise haber verildi.
Müdür,” Hadi bu haber senin. Finali sen yap.”
Levent ,” Ben gidemem, başkasını
görevlendirin müdürüm. O insanların ekmeklerini yedim, dostluklarını kazandım.
Böyle bir olayla karşılarına çıkmak istemiyorum. Hem… Kadından başkasının
durumu bildiğini sanmıyorum”
*
Çingene kadın, bir taraftan ağlıyor bir taraftan yalvarıyordu polislere ” Kızım
o benim bırakın, ben bir şey yapmadım.”
Kadın altı yaşındaki hasta kızını bir
hastalıktan kaybetmişti. Parası ve sağlık güvencesi olmadığı için hastane
kapısından geri çevrilmiş, başka bir hastaneye gittiklerinde de çok geç
kalınmıştı.
Bir gün evlerinin
önündeki kum tepeciğinin üstünde oynayan ve kaybettiği kızına benzeyen bu
çocuğu kaçırdığı için pişman mıydı?
Sanki saçma bir soru
sorulmuş gibi şaşkın ama aynı zamanda haksızlığa uğramış birinin isyan dolu
ifadesiyle baktı karşısındaki memura. Yazmasının ucuyla önce gözyaşlarını,
sonra burnunu silerken, başını iki yana sallayarak, “Değilim...” diye cevapladı
kendisine yöneltilen bu soruyu.
“Ben onu kendi çocuğumun
yerine koydum. Ama hep korktum. Biliyordum bir gün gelip elimden alacaklarını,
onun için dizimin dibinden ayırmadım hiç.”
Mine’yi kaçırdıktan birkaç yıl sonra, sadaka istemek için gittiği bir
evden çıkarken karşı kaldırımdaki, şaşkın panik içindeki adamla göz göze
geldiğini anlattı kadın. O'nun Mine’yi tanıdığını ya da bir yakını olduğunu
anlamış, hemen o şehri terketmişti.
Kocasını bir yıl evvel kaybettiği için yalnızdı ve içinde akrabalarının da
olduğu bu küçük çingene topluluğuna katılmıştı. Herkes kadının gerçek kızı
sanıyordu Mine’yi.
Sevmişti sahiden de kızının yerine koyduğu bu çocuğu; kendince, bildiğince. Ona
öğretildiğince.
*
Sonunda Mine evine yuvasına kavuşmuştu. Anne baba kızlarını hasretle
bağırlarına basmışlardı. Sevinçleri mutlulukları sonsuzdu ama yaşanan şoku
hala atlatamamışlardı.
Tamamen yabancı bir genç kızdı şimdi yavruları. Ne yapmaları, nasıl
davranmaları gerektiğini bilemiyorlardı.
Aradan bir kaç ay geçmiş olmasına rağmen Mine yeni ortamına bir türlü
alışamamıştı. Hala çıplak ayakla bahçede dolaşıyor, alınan birbirinden güzel
kıyafetleri giyemiyordu. Elleri, ayakları nasırlıydı. Yüzü kavruk kavruk
olmuştu bu yaşında. Yerde oturmayı seviyor, çatal bıçak kullanmaya
yanaşmıyordu. Konuşması çok farklıydı.
"Bırakın istediği gibi davransın, ne istiyorsa onu yapsın. Zamanla her
şeyi öğrenecek. Ama önce bildiklerini unutup sonra yenilerini öğrenmesi
gerekecek. Çok sabırlı olmalısınız.” demişti psikologları.
*
“Önümüzde katetmemiz gereken upuzun bir yolumuz var.”
“ İçimizde de yıllardır özlemle, hasretle büyüttüğümüz sevgimiz... “
“Başaracağız, birlikteyiz ya...” diye konuşuyordu karı koca aralarında.
“Anneciğim!” Diye seslendi Mine, salondan yanlarına doğru gelirken.
Ağlıyordu karı koca. Başarmışlardı. İşte şimdi yeni, yeniden kavuşmuşlardı kızlarına…
nurten y tartaç
SON