Yanık tenli, siyahına inat kapkara gözleri ışıl ışıl yanan, şöyle bir bakışıyla, kızları mum gibi eriten bir delikanlıydı Beşir. Çamurlu yokuşun başında gözleri gözlerine değmişti Bahar’la ilk. Başak sarısı saçları vardı Bahar’ın. İstanbul’un denizi gibi, bir baktın mı mavi bir baktın mı yeşile dönen, İstanbul’un denizi gibi içinde pırıltılar oynaşan gözlere ilk baktığında, kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu Beşir’in. Bahar’da o kapkara gözlerde kayboldu, unuttu dünyayı,ayakları yerden kesildi.
Nice uykusuz geceden sonra, Bahar’ın yolunu çevirdi yokuşun başında dekikanlı birgün. “Ben” dedi “Ben sevdalandım sana, duramam artık sensiz, seni düşünmeden bir dakika geçiremiyorum.” Mavi yeşil gözlerini yere dikti Bahar “Ben de “ Dedi “ben de olamam sensiz. Ben de sevdalıyım sana”
Bir, ikisi vardı şimdi şu koca dünyada, başka kimseyi gözleri görmüyordu. Tepedeki bitişik iki çam ağacının üstüne kazıdılar isimlerini.Her iki çama iki kalp çizdiler. Birinin içine “Bahar” diğerine “Beşir” yazdılar ve yemin ettiler “ölünceye kadar gözlerine başka göz değmeyecekti”
Beşir açıldı birgün ana-babasına, “bir kızı seviyorum. askere gitmeden önce nişanlanmak istiyorum. Gidip isteyin ana-babasından”
Nişanları oldu askerlik öncesi Bahar’la Beşir’in.
Diyarbakır’lıydı Beşirler, İzmit’liydi Baharlar…
İki ailenin de aklına bile gelmemişti Türk ya da Kürt oldukları. Asırlardır evleniyorlardı bu topraklar üstünde,Türkler ve Kürtler ve iki taraf ta kendilerini hiç farklı, öteki olarak görmemişlerdi. Değillerdi ki, zaten…
Nişandan sonra kınası yakıldı delikanlının, davullu zurnalı yolcu edildi askere.
Terhisine bir hafta vardı Beşir’in,”hazırlan,döner dönmez düğünümüzü yapacağız”dedi telefonda sevdiceğine.
O gece nöbette yakaladı ecel onu. Tam kalbine saplandı hain kurşun. Hem de Kürt olduğunu Kürt hakkını savunduğunu söyleyen kahpe pkk kurşunu. Al bayrağa sarılı taputu geldi sonra. Ateş düştü baba ocağına, bir de Bahar kızın yüreğine. Ağıtlar yakıldı gencecik, hayatının baharında, yüreği sevdasıyla kavruk Beşir’in ardından… Hem Kürtçe hem Türkçe…
……………………………….
Şimdi birileri çıkmış Kürtlere, sen ötekisin, sen azınlıksın, sana diğerine tanınan haklar tanınmadı diyor…
Oysa bizim, Türklerden olduğu kadar Kürtlerden Arnavut, Gürcü, Tatar ya da herhangi bir kökenden gelen her meslekten insanımız var. Meclisimizde onlarca milletvekili ve bakanımız var Kürt ya da başka kökenden.
……………………………..
Benim can arkadaşım, otuz yılımızı, kederimizi sevincimizi sırlarımızı paylaştığımız can arkadaşım bir Kürt. Epeydir görüşemiyoruz onunla. Konu açılır da, gelişen bu olayların etkisiyle, istemeden onu kıracak birşey söyler miyim korkusuyla arayamıyorum onu. O da benzer bir düşünce içinde besbelli, aramıyor beni. Bize bunu yapmaya kimin hakkı var..?
Birileri çıkmış gen araştırması yapılsın bakalım ne kadar Kürt var diyor.
Kimimizin annesi ya da babası, yengesi, eniştesi. Kimimizin gelini,damadı, yeğenleri torunları Kürt-Türk. Nasıl ayrıştırılacak, et tırnaktan ayrılır mı? Şimdi biz gelinimize yeğenlerimize, torunlarımıza düşman mı olmalıyız? Bu mümkün mü?
Birileri, kanırta kanırta bizi bizden, canı candan ayırmaya çalışıyor…
Atalarımız; Çanakkale de, Kurtuluş Savaşında omuz omuza savaştı düşmana karşı. Bir tek karış toprağını vermemek için bu vatanın. Şimdi mezartaşları bitişik, yanyana yatıyorlar Türk ve Kürt şehitlerimiz.
Biz değiliz bize düşman. Düşman belli; dış güçler ve onların maşaları…
Sevr anlaşmasını yürürlüğe koyamamaktan gelen kuyruk acıları, o zaman yapamadıklarını gerçekleştirme hayalleri var.
Oyuna gelmeyelim, yine verelim omuz omuza, Çanakale’deki, Kurtuluş Savaşındaki gibi. Savaşalım asıl düşmanlarla, koruyalım ülkemizi, yine omuz omuza…