13 Şubat 2018 Salı

ESKİ BİR AŞK HİKAYESİ





Madem Sevgililer Günü hadi bir aşk hikayesi anlatayım size.

Hazır bu sıralarda soy ağacı sorgulama uygulaması gündemdeyken, ben de soy ağacımızı şöyle bir sallamış olayım :)


Bu hikaye Annemin büyük büyük dedesi, belki onun da dedesinin kızı ile ilgili gerçek bir masalsı hikaye. Masalsı hikaye diyorum çünkü nesilden nesile sülalenin büyükleri tarafından anlatıla anlatıla ulaştı bize kadar. Darb-ı mesel(Bkz. int.) haline gelmiş bu hikayeyi tamamen unutulmadan anlatılanlardan aklımda kaldığı kadarıyla paylaşmak isterim sizlerle.

Dediğim gibi Annemin büyük büyük büyük dedesi derebeyi gibi, astığı astık, kestiği kestik bir beymiş. Ve bu beyin dillere destan güzellikte Gülbahar adında, gözünden sakındığı bir kızı varmış. Gülbahar da iki abisi kadar ata binmeyi, kılıç kullanmayı, ok atmayı iyi bilirmiş. Atına atladığı gibi dağ, ova, bayır demez gezer, avlanırmış.

Yine böyle bir gün pınar başında dinlenmek için atından inmiş Gülbahar. Pınardan elini yüzünü yıkayıp, suyunu içtikten sonra başını bir kaldırmış ki, başucunda yakışıklı bir bey atının üstünde O'na bakıyor hayran hayran.

Neyse işte Gülbahar'la başka bir yörenin beyinin oğlunun aşkı böyle başlamış. Dağ başındaki bu ıssız pınar iki sevdalının buluşma noktası olmuş uzun zaman. Yerin kulağı var derler ya, Gülbahar'ın zalim babasının kulağına kadar gitmiş zamanla kızıyla, diğer beyin oğlunun aşkları. İşin en kötüsü de bu iki bey birbirlerine düşmanmış.

Gülbahar'ı hapsetmiş babası, bir daha delikanlıyla buluşamasın diye. Ama Bir gün Gülbahar bir yolunu bulup, kaçmış düşman beyin oğluna.

Bey adamlarını toplamış ve delikanlının köyünü yerle bir etmiş. Bulamamışlar iki aşığı önce. Sonunda Gülbahar'ı bir mağarada saklanırken bulmuşlar.

Karnı burnundaki kızını da alıp giderlerken, kızı bu haliyle köyüne/yöresine götürürse itibarının ayaklar altına alınacağını düşünüp duruyormuş Bey.

Bir Kürt köyünden geçerlerken konakladıkları yerde koyunlarını otlatan bir çobanla karşılaşmışlar. Bey çobana durumu anlatmış, " Eğer kızımla evlenirsen sana iki kese altın veririm." demiş. Kızı orada çobanla bırakıp gitmişler. Sonra da hayatı boyunca kızını hiç görmemiş Bey.

Yıllar sonra bey oğlu sevgilisi Gülbahar'ın izini bulmuş. Oğlu ve sevdiği kadını alıp kaçmaya çalışırken, kayınpederinin iki kese altınla birlikte verdiği, zümrüt ve yakut işlemeli kınından kamasını çıkarıp beyoğlunu oracıkta öldürüvermiş çoban.

Bu arada kan davası güdüp iki oğluna kıyacaklar korkusuyla, oğullarını Orta Anadolu'da iki farklı şehire göndermiş bey. Böylece üç kardeş de yaşamları boyunca birbirlerini hiç görmemişler.

***

Annemin dedesinde de zümrüt ve yakut işli bir kama varmış. Ama savaş yıllarında ülke kıtlıktan kırılırken, minik minik kırıp yiyecek alarak yemiş bitirmişler kamayı. :) (Neyse en azından birinin canını almamış kama.)

***

Yıllar önce Dayım bu hikayenin peşine düşüp araştırma yapmıştı. Ve sonunda Kürt köyünde bırakılmış, çobanla evlenmiş ve adı Güley olmuş ve nesiller içinde de kürtleşen Gülbahar'ın soyundan gelenlere ulaştı.

Şimdi Gülbahar'ın torunlarıyla gayet iyi dostuz.

Annem Kırıkkale'ye yerleşen abinin soyundan geliyormuş.

Diğer abi Konya'ya yerleşmiş. Onları tanımıyoruz.


nurten y tartaç


Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun