12 Ocak 2018 Cuma

ÖYLE BİR GÜNDÜ İŞTE



Karşı kapının üstündeki ışıklı dijital panoda, " 02 nolu oda " yazısı kayıp duruyor. 
Onun sağındaki kapının üstüne bir kağıt yapıştırılmış. Bir uyarı yazısı... 
" EMG çekiliyor
  İçeri girmeyiniz
  Gürültü yapmayınız "
İçeri girmek mümkün değil oysa. Zaman zaman hastane görevlisi bazı kişiler gelip zorluyorlar. Açılmıyor. İçeriden kilitli çünkü.
Onlarca kez okudum. Tekrar okuyorum aynı yazıyı, zihnimden her bir kelimenin üstüne basa basa. Ezberledim.

" 02 nolu oda " nın solundaki odada iki memur çalışıyor. Bir makineye bağlı onlarca kablonun diğer ucunu bir hastanın başına yapıştırmışlar. Bilgisayardan grafiğini çıkarıp, rapor yazıyorlar.

Biraz önce önümüzden geçen hasta bakıcı bu odaya giriyor. Telefonla konuşmaya başlıyor, telefonun sesini dışarı vererek. Hararetli konuşmasının hepsini dinliyoruz ister istemez, can sıkıntısından ve ses bizimle konuşuyor kadar yüksek olduğundan. Belli ki doğum günü. Kutlama, tebrik sesleri.

Yanımda tekerlekli sandalyede sırasını bekleyen yaşlı kadının ellerine ilişiyor gözlerim bilmem kaçıncı kez. İlk kez görmüş gibi aynı şeyler geçiyor içimden.
 " Ne kadar beyaz elleri var. Pürüzsüz, kırışıksız. Kar gibi denileninden. Tek bir leke, tek bir damar bile görünmüyor. Seksenin üstünde olmalı yaşı. Elleri ve yaşı arasındaki tezat şaşırtıcı geliyor bana.

Elleri tekerlekli sandalyenin kollarına sıkı sıkıya yapışmış genç kadın teyzenin kızı olmalı. Yorgun ve uykusuz herhalde. Solgun görünüyor. EMG odasının kapısından gözlerini ayırmıyor. Kapı bir açılsa, fırsatı kaçırmadan dalacak içeri. Ama açılmıyor...

Şu karşı panodaki üniversitenin ve hastanenin amblemine kaydı tekrar gözlerim. 
" 1945
  AÜ
 ...
 ... "
Yazının iki yanında, kendi kendilerine düğüm olmuş, bir iki yerlerinden de kopmuş, dikine iki yılan, 'AÜ' kısaltmasının iki yanından birbirlerine tıslıyorlar. 

"Acil çıkış" yazısı ve altındaki koşan adam figürüne atlıyor bakışlarım. Koşan adamın adımlarının duvara doğru olması komik geliyor. Şimdi duvara toslayacak diye geçiyor içimden. Gülüyorum kendi kendime.

Yerdeki tekerlekli sandalye ve sedye tekerleklerinin izlerini incelemeye başlıyorum. Yine defalarca kez olduğu gibi. Hangi izin diğerinin eşi olduğunu çözmeye çalışıyorum. Ne işime yarayacaksa..?

Ne kadar yazı, işaret, amblem varsa hepsini de bininci defa okuduktan sonra doktorum çıktı nihayet odadan. 

" Biraz daha zamanı var. Bekleyeceğiz. Endişelenmeyin, geçecek..."
Dedi.

Eee! Yani..? Uzun uzun okuttun bize de, ne şimdi bu yazının ana fikri..? Derseniz...

Derim ki;

hastaneler ve doktorlar hep olsunlar. Var olsunlar. İyi ki varlar.
Ama mümkün olsa da işimiz düşmese. Sağlıklı olsa hayatlarımız.


(Tüm hastalarımıza şifa dileklerimle...)

nurten y tartaç