17 Ağustos 2015 Pazartesi

MASAL ANLATASIM GELDİ








Bilirsiniz, "Fareli Köyün Kavalcısı." masalını. Ama ben yine de anlatayım, sıkılmazsanız ;)

***

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berberken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallarkenn...

Köylerden bir köyde her şey yolunda giderken, herkes işinin gücünün başında ortalama bir hayat yaşarken, bir anda fareler kol gezmeye başlamış köyde. Bir iki on yüz derken, köy kısa zamanda binlerce farenin istilasına uğramış. Köylüler bakmışlar olacak gibi değil muhtara gitmişler. " Aman!" demişler. "Kurtar bizi bu farelerden. Ambarlarımızda ne var ne yok yediler. Yakında aç kalacağız. Dahası bu fareler aç kalıp bizi yemeye başlayacaklar bir süre sonra. Muhtar koca göbeğini kaşımış, düşünmüş taşınmış aklına bir yol gelmemiş farelerden kurtulmak için. 
Neyse ki bir gün başka bir köyden bir yabancı çıkagelmiş. Demiş ki; "köyünüzü farelerden kurtarırım ama isteklerim var."  "Söyle " demiş muhtar. "Ne istersen yaparım, yeter ki kurtar köyümüzü bu beladan. " Yüz kese altın..." demiş yabancı. "Aman ne yapıyorsun nerden bulurum ben o kadar altını..?" "Dur !" demiş yabancı, "bitmedi... Tarlalarınızdaki tüm mahsulü bana vereceksiniz. Yüz baş da koyun isterim. Muhtar düşünmeye başlamış. Yabancının istediklerini vermesi asla mümkün değilmiş. Ama yakında da muhtar seçimi varmış. "Bir kurtulursak bu beladan, kesin yine muhtar seçilirim. Üstelik kahraman olurum köylünün gözünde. El üstünde taşırlar beni. Ohh! ondan sonra her seçimde beni seçerler artık. Hele farelerden bir kurtulalım, bu adamı  defetmesi kolay. Nasıl olsa köylü ne desem inanır artık bana. İnkar ederim, ben böyle bir söz vermedim bu adama derim." diye düşünmüş.

Yabancı sabah erkenden köyün meydanına gelip kavalını üflemeye başlamış. Gerçekten de köyde ne kadar fare varsa kavaldan çıkan namelere ayak uydurup peşine takılmışlar. Yabancı köyün çıkışındaki dereden geçerken, peşindeki tüm fareler dereye düşmüş ve sulara gömülüp kaybolmuşlar.

Yabancı geri gelip, "hadi..." demiş. " Ben sözümü tuttum, sıra sende."  Muhtar planladığı gibi köylünün desteğini de arkasına alarak yabancıyı tekme tokat köyden atmış. Yabancı kendisine yapılan bu haksızlığı gururuna yedirememiş. Ve ertesi sabah daha gün doğarken köyün meydanında kavalını üflemeye başlamış. Köyde ne kadar çocuk varsa, içlerinde muhtarın çocukları da olmak üzere ve bütün koyunlar takılmışlar kavalcının peşine. Tıpkı farelerde olduğu gibi dereden geçerken hepsi sulara kapılıp kaybolmuşlar.

 Bir daha kimse çocuklarını görememiş. Ve koyunlarını. Çocuklarının yasını tutmaya fırsat bulamadan, bir de bakmışlar ki tarlaları alev alev yanıyor.

Muhtar mı ne olmuş..? Köylüler yalancılığı, üç kağıtçılığı ve koltuk sevdası yüzünden çocuklarının ve koyunlarının yok olmasına, tarlalarının yanıp kül olmasına neden olan muhtarı aynı dereye kadar kovalayarak sulara gömmüşler...  (... dir umarım.  ;) )

***

Masal bu... Aranır mı mantık? Sorulur mu doğrusu, yanlışı? Maksat, "kıssadan hisse" çıkarsın kendince dinleyen ve de okuyan. Eğer düşerse gökten üç elma onu da yesinler bir güzel, tüm kötülerin cezalarını bulması dilek ve şerefine ;) :) 

n y tartaç


1 yorum:

deeptone dedi ki...

ne güzel masal yaaaaa :)