27 Mayıs 2015 Çarşamba

O DAHA KÜÇÜK BİR ÇOCUK ...




Elazığ'ın Karakoçan ilçesi'ne bağlı bir köyde yaşayan S.A. ya 8 yaşından itibaren köyde yaşayan ve yaşları 14 ile 70 arasında değişen 20 erkek yedi yıl boyunca yüzlerce kez tecavüz etmiş. 

Çocuk daha 8 yaşında. Daha bebe yani. Tecavüz edenler de aynı köyde yaşayan ve doğduğundan beri onu tanıyan, amca, dayı, abi dediği, namazında abdestinde insanlar. Biri 70 yaşında. Köye cami yaptırmış saygın biri (!) Tabi ki, namazla abdestle böyle bir adiliği bir arada anmak, ibadete saygıda kusur etmek falan değil asla niyetim. 

Ama bir köyde yaşayan kaç nüfus vardır, kaçı erkektir ki zaten. Yani neredeyse tüm köyün erkekleri, henüz erkekliğe yeni adım atmışları da dahil olmak üzere, bu çocuğa tecavüz ederken ve hepiniz bu durumdan haberdarken, nasıl bir vicdana, ahlaka, kişiliğe sahipsiniz ki, hiçbiriniz isyan etmediniz bu duruma? Nasıl bir baba ve annesiniz ki sustunuz? Kendi kızlarınızı da mı düşünmediniz..? Nasıl çıktınız Allah'ın huzuruna..? Allah'ın evinde yanyana durup aynı bebeyi kirleten pis bedenlerinizle nasıl el açabildiniz Allah'a..? Kendine erkek diyen utanmaz, ahlaksız, yüz karaları...

Kızcağız durumu abisine anlatıyor. Peki abisi kardeşini korumak için birşey yapıyor mu..? Hayır, O da tecavüz ediyor. Durumu duyan her erkek,"onunla olmuşsun, benimle de olacaksın." diye tehdit ederek tecavüz ediyor. Annesine söylüyor, anne de kızını suçluyor.

 Değişmez kural yani. Eğer kadınsan, namusunu koruyacaksın.  Başaramazsan kayıtsız şartsız suçlusun. Hatta seninle birlikte olan erkekleri tahrik edip, onları günaha sevk ettiğin için kat be kat suçlusun. Aslında taşlanmalısın ama neyse yırttın şimdilik.(!) Ağır aksak da olsa henüz hukuk kuralları geçerli bu ülkede. 

Ama küçüğüm! fazla umutlanma. Göreceksin ki, ne yazık ki, yazgın değişmeyecek. Alnına kara leke sürüldü bir kere. O saygın amca ve erkekliğe yeni adımını atmış masum erkekçikler (!) üç-beş gün yatar çıkarlar. Senin adresinse yazılıdır hafızalarında... 

 Bu zavallı çocuğun kaderini değiştirmekse büyük oranda medyanın elinde. Suçlular cezasını bulduktan sonra da, konu gündemden düşmemeli ve yetkililerin dikkati çekilerek kızcağız koruma (gerçekten) altına alınmalıdır. Ve yalnızca bu olayda değil benzer diğer olaylarda da...


nurten y tartaç



26 Mayıs 2015 Salı

HUZUR


HUZUR


Gök tüm öfkesini gündüzden kusmuş,

fırtına, yağmur, dolu dinmişti çoktan...

Şimdi durgun, dingin bir karanlığa saklı gece.

Gölgeler silinmiş,

kuşlar kuytularına çekilmiş çoktan.

Ah! yalnız kart sesiyle geceyi yırtan şu haylaz saksağan... 

Neyse... kayboldu karşı çam ağacının dalları arasından.

Toprakta yağmur, havada ilk yaz çiçekleri kokusu.

 Gece rüzgarının kollarında,

önce mis gibi bir iğde,

ardından adını bilmediğim o hoş kekremsi çiçek kokusu,

sessizce süzüldüler açık penceremden içeri...

Gözlerim kapalı, dilime dolandı rüzgarlı bir şarkı.

Bir şarkı... unutulmuş sözleri.

Aradım zihnimin dehlizlerinde önce

boş verdim sonra.

Ne gerek var ki sözlere..?

Gece, huzur...

Ve sözleri unutulmuş,

o şarkı...


nurten y tartaç

23 Mayıs 2015 Cumartesi

ANLAR MI ANILAR MI? GERİYE KALAN







Blog arkadaşımız Sevgili Makbule Abalı'nın; 

" Anlar mı, Anılar mı? Geriye kalan " kitabını okudum.
 İnsanın çocukluk, gençlik ve yaşlılık evrelerinde yaşadıkları, deneyimleri, her dönemin kendine has güçlük ya da üstünlükleri örneklemelerle kıyaslanarak başarıyla irdeleniyor kitapta.

 Kuşak çatışmalarında ve kuşaklar arası iletişimde yaklaşım biçimi ve sözcüklerin önemi vurgulanıyor, sorularla okuyucuyu da konu hakkında düşünmeye iterek kibarca. 

Ayrıca toplumsal ilişkilerde de aynı davranış biçimini sergilemenin önemini yol gösteren bir dille anlatıyor. Kendi deneyim, gözlem ve yaşanmışlıklarından yola çıkarak zaman içinde değişen değer yargılarını güncel konulardan örneklerle gözler önüne seriyor. Çıkış yolları hakkında, kimi zaman kıssadan hisse niteliğinde hikayelerle savlarını güçlendiriyor.

 Eğitim sistemindeki, kişisel ya da toplumsal konulardaki sorunları son derece duyarlı bir biçimde psikolojik ve sosyolojik yönden değerlendiriyor. 

Sadece insan, insan ilişkileri, yaşamın çeşitli evreleri ve bu evrelerin kendine has sorunlarını incelemekle kalmayıp, doğadaki her türlü canlıyı hassasiyetle ele almış olması ne kadar sevgi dolu bir yüreği olduğunu gösteriyor, Yazar Makbule Abalı'nın.

Konu başlıklarıyla uyumlu fotoğraflarla ve şiirleriyle de, kitaba hoş bir çeşitlilik katmış.

Ve son olarak; alzheimer hastası Annesiyle hastalık sürecinde yaşadıklarını anlatıyor. " damdan düşen anlarmış, damdan düşenin halinden" diyerek... Bu hastalıkla baş edebilmek için gösterdikleri çaba ve o zorlu süreçte yaptıklarını anlatırken, satır aralarında sunduğu ipuçlarıyla başka hasta yakınlarına yol gösteriyor.

Annesine alzheimer teşhisi konduktan sonraki yaşanmışlıklarını anlatırken şöyle diyor kitabın bir yerinde;

"Eski masallar vardı hatırlar mısınız? "deve tellal iken, pire berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken..." diye başlayan. Küçükken hiç aklıma gelmemişti, birgün benim de annemin beşiğini sallayacağım. Bir varmış, bir yokmuş... Bir zamanlar o masallarla uyuyan ben, bugün, O'nun masallarıyla O'nu uyutuyorum. O'nun ninnilerini şimdi O'na söylüyorum becerebildiğimce. "

***

Bu satırlar beni çok etkiledi. Gerçekten de neler yaşayacağımızı asla bilemeyiz. Bugün ebeveyn olarak gözümüzden sakınıp, kol kanat gerdiğimiz, yol gösterip, tehlikelerden koruduğumuz çocuklarımızın birgün çocuğu gibi olup korunmak kollanmak zorunda kalabiliriz. 

'Umarım kimse; anı, anılarını unutmaz' derken, Sevgili Makbule Abalı'nın yaşadığı zor zamanları, hastalıkları bir daha yaşamamasını dilerim.

Ve başarılı yazım hayatının devamını...


14 Mayıs 2015 Perşembe

HEP YANIMDA OL



Bir 

bakışın solduğunda gözlerimde


bir de


gözlerin gittiğinde gözlerimden


 ölürüm ben...


Gömülür ruhum gözlerinin derinliğine


yok olurum. 


Ve 

silinirse eğer kalbinden izlerim


kaybolurum sensizliğin karanlığında... 



nurten y tartaç


***


( Can yoldaşım, hayat arkadaşımdan uzakta olduğum Çanakkale günlerinde telefonuma not etmiş sonra da unutup gitmişim bu dizeleri, üç yıl önce.)


Kimseyi eşinden dostundan, çoluk çocuğundan, sevip saydığından ayrı bırakmasın Yaradan ...



12 Mayıs 2015 Salı

OYSA



açık bırakmıştım penceremi bu gece

bahar kokusu umut taşısın diye rüyalarıma

sabah rüzgarı yüzümü okşadığında

sil baştan başlamak için hayata

uçmayı henüz öğrenmiş bir yavru kuş gibi

kanatlarımı açıp, bırakıverecektim kendimi boşluğa

oysa, unutmak daha zordu öğrenmekten

ve ben;

 çoktan öğrenmiştim uçmayı

kayalara çarpa çarpa kanatlarımı



nurten y tartaç



10 Mayıs 2015 Pazar



Sonsuzluğa uğurladığımız annelerimiz, gök kubbede birer yıldız olarak, ebediyete kadar karanlık gecelerimizi aydınlatmaya devam edecekler.

Biz her, "annee!" dediğimizde içimiz titreyerek, bir yıldız göz kırpacak bize gökyüzünden. Bileceğiz ki, yalnız değiliz...


MEKANLARI CENNET OLSUN.


Ve


tüm annelere ve yüreği anne gibi çarpanlara, dünyanın bütün çiçekleri benden olsun bu anneler gününde :)









8 Mayıs 2015 Cuma

BİTMİYOR ÖZLEMİN ANNEM




En çok neleri özlüyorum biliyor musun Anneciğim..?

"Ben geliyorum annee" der demez istediğim yemekleri sıralamanı


ve daha kapıyı açar açmaz yanağına acele bir öpücük kondurup, 


mutfağa dalıp yemeklerden didiklemeyi.


Nezaketen telefon edip  "bugün evde olmayacağım haberin olsun, 

merak etme" dediğimde,

 "geç kalma, çabuk gel" derdin de


"ee niye ki? Evim ayrı solum sapa. Merih karışmıyor, sana ne oluyor? derdim,


"Kızım, yazık adamcağız  yorgun argın geliyor, eve geldiğinde yemeğin sofran hazır olsun." diyecek kadar kendini hayatımdan, mutluluğumdan, hatta 'adamcağız' kocamın mutluluğundan sorumlu tutuşunu.


Yine, yaşımı başımı almış koca kadınken, kendi evimde misafirlerimi ağırlarken bile, şööyle gözlerini devire devire mutfağı işaret edişini (ki bu; hadi kalk çay ikramına başla, daha ne oturup duruyorsun demektir.) 


Bizde kaldığın dönemlerde Merih'i de ayartıp, yine kaş göz hareketleriyle mutfağı göstermelerini, "ki bu da, Nurten farketmeden kalk birşeyler hazırlayalım demektir." Güya beni kandırıp sessizce mutfağa süzülürdünüz. Evet kızardım çünkü saat gecenin onbir-onikisidir. Gecenin o saatinde ızgaradaki, mesela, mantar, domates ve biberlerin salona kadar yayılan davetkar kokusu beni de çekerdi mutfağa ve her seferinde beni de baştan çıkarmayı başarırdınız. 


Sen gittikten sonra Annem, ne yemek pişerse pişsin o mutfakta, hiç öyle güzel kokmadı.


Sesimin tonundan, gözümdeki solgun ışıktan sıkıntımı anlayıp, neyin var diye etrafımda dönüp durmanı.


Ve anladım ki kaç yaşında olursam olayım çocuktum çünkü bir annenin kuzusuydum. Benim için endişeleniyor, seviniyor, benim için benden çok acı çekiyor, mutlu olduğum kadar mutlu oluyordun. Ne zaman dolsa gözlerim daha ilk damla süzülmeden yanaklarımdan, ağlıyordu gözlerin. 


Her evlat gibi hep vermene alışmıştım. İstediğim zaman istediğim kadar alıyordum her evlat gibi. Sevginin fedakarlığının sınırı yoktu.


Hiç gitmeyeceksin, hep yanımda kalacaksın sandım. Yanıldım...


Sığınacak limanımı kaybettim sen gidince Annem... Büyüdüm çaresizce.


Özledim...


Öperken, yanağıma yüreğini bırakıvermeni, sessizce.


 Çok özledim



nurten y tartaç


2 Mayıs 2015 Cumartesi

BİR KAYIP GÖLGEYDİ



                                                             ( Tablo: Salvador Dali )

Var gibiydi de

yoktu sanki


sanki uzansan

 tutacaksın sanırdın

ama bir kayıp gölgeydi 


kayıp gitti


boşta kaldı elin... 


Dün müydü


bir asır mı geçti üstünden


rüya mıydı,


yaşadın mı gerçekten... 


Ne fark ederdi... 


Hayattı işte...


Bir suydu aktı geçti.


Geride,


gözünde donup kalan 

iki damla yaş,
yanağında tuzu kaldı...



nurten y tartaç