29 Ekim 2013 Salı

BUGÜN 29 EKİM

İnsan; babası öldüğünde büyürmüş ancak. Kaç yaşında olursa olsun. Ne kadar doğru bir söz... Öyle ya; baba koskoca bir dağ, koca bir çınardır yavrusunun ardında; yaslanacağı, gölgesinde güvende hissedeceği. Bir anda savunmasız, çırılçıplak hisseder insan babası gidince ebedi mekanına. Artık çocuklaşmaya, şımarmaya, kapris yapmaya hakkı olmaz. Bir babanız yoktur artık çünkü. Kim çeker ki nazınızı..? Büyürsünüz ... Bir anda...

Benim için de öyle olmuştu. Sanmıştım ki babam hiç ölmeyecek. Hep yanımda olacak.  Ne zaman güçsüz hissetsem, hep olduğu gibi yaslanırım omuzlarına, ağlayabilirim doya doya. Destek olur bana. Saçlarımı okşar sessizce. O dokundukça güç bulurum, kuvvetlenirim, kim yıkabilir ki beni..? Ama erken yenildi hayata...

Cumhuriyet aşığı bir öğretmendi Babam. Birgün önceden kocaman bayrağını balkonuna asmış, bayram coşkusuna hazırlamıştı yüreğini. Sabah erkenden emekli olduğu okula gidecek, öğrencilerin törenini izleyecek, her dinlediğinde ağladığı İstiklal Marşı söylenirken çocuklarına  eşlik edecekti. Olmadı... Bir 29 Ekim sabahı, Cumhuriyet Bayramı'nda, daha 57 yaşında ayrıldı aramızdan. 

Canım Babacığım;

Bildiğim tüm doğrular, tüm inançlar yeni baştan şekil almak zorundaydılar  Senin ardından.

Her sözünün, her öğüdünün hazineler değerinde olduğunu ancak anlayabildim...

Her gittiğimde; dağında, yaylasında, havasında buram buram Sen kokan, memleket hasretiyle yaşayıp, memleket hasretiyle ölen Babam.

Bugün 29 Ekim. Bugün Cumhuriyet Bayramı. 

Biliyor musun..? Senin bildiğin bayramlar yok artık. Ülke de senin bildiğin gibi değil. Kara bulutlar dolanmakta nicedir taptığın bu topraklar üstünde. Sen ellerinle ağaçlandırırdın ya her gittiğin okulu, şimdilerde iki ağaç için can vermekte fidan gibi gençler. ODTü de asırlık ağaçlar sökülüyor yerlerinden acımasızca. Fidan diken çocuklarsa dövülüyor, yakılıyor. Yol yapmak için. İyi ki yoksun Babacığım; olsaydın dayanamazdın Atatürk Orman Çiftliğinin haline. Oraya da yol yaptılar...

İyi ki görmedin bu günleri babam; artık Andımız yasak ...

Yine de umutluyum, umut etmek istiyorum. Güveniyorum ülkemin gençliğine.

 Ne demişti ATAM ; 

"Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz"

NURLARDA UYU BABACIĞIM, SEN YATTIKÇA, YAŞASIN CUMHURİYETİMİZ.

CUMHURİYET BAYRAMI'MIZ KUTLU OLSUN




24 Ekim 2013 Perşembe

ÖYLESİNE


Susamış gibi, acıkmış gibi

bastırıverir özlem bir anda...

Öylesine doğal

içgüdüsel

kendiliğinden

oluverir.

Kana kana içmek, tıka basa yemek ister insan

ama

sindirir, susturur duygularını.

Diyette gibi...


    nurten y tartaç

15 Ekim 2013 Salı



Unutkanlık fena birşey hakikaten de.  Herkesde az çok vardır ve birçok nedenle unutabilir insan. Stres, dalgınlık, yoğun yaşam tarzı, hastalık, yaşlılık vs... Herşeyi unutabiliriz. Anahtarı unutur içerde, kapıyı çekiveririz mesela. Yemeği ocakta unutup yakabilir kadıncağız, tv de evlendirme programına dalıp. Gözlüğünüzü unutup kanepede, üstüne oturup kırabilirsiniz belki. Cüzdanını evde unuttuğunu farkedip, tepeleme doldurduğu alışveriş arabasını kasada işlem yapıldıktan sonra bırakmak zorunda kalan birinin paniğine şahit olmuşluğum vardır. Daha neler neler; ödevini yapmayı unutan öğrenciler, akşam iş dönüşü eşinin siparişlerini  almayı unutan beyler, evden terlikle, eşofmanla çıkıp otobüs durağında durumun farkına varanlar, arabada çocuğunu unutanlar, yolda arkadaşıyla karşılaşıp adını bir türlü hatırlayamanlar... Bu örnekler uzar gider. İleriki yaşlarda rahatsızlıklar nedeniyle de unutkanlıklar yaşanabilir. Bu durumda olan bir insan; evinin adresini, eşinin dostunun adını hatta kendi adını bile unutabilir.  Bu önemli bir hastalıktır elbette ve tedavi gerektirir.

Yukardaki fotoğraftaki binayı yapan kişi o anda ne düşünüyordu da; balkon kapısını koyup, balkon yapmayı unutmuştu acaba..?