9 Ocak 2013 Çarşamba

SENİ SEVİYORUM ÇANAKKALE :)





(Bari yine ordan burdan eften püften konularla, suya sabuna dokunmadan yazıp parmaklarımın sesini keseyim. Ve yine uslu bir kız olup :) 'asıl'  yazdıklarımı silip atayım.  Kendi sağlığım -pardon parmaklarımın sağlığı-  açısından)

En iyisi, şu bitmek tükenmek bilmez Çanakkale maceralarımdan bahsedeyim yine.

Bu kez de başaramadı Çanakkale beni kendinden nefret ettirmeyi. Tüm uğraşlarına rağmen.

Şu dört yıl içinde çektiklerimi bir ben bir Allah ve bir de tabii ki, blogumu devamlı okuyan siz sevgili dostlarım biliyorsunuz.

Ahh ah! Yine adımımı attığım anda başladı benim sabrımı denemeye bu güzeller güzeli, aynı zamanda da hayırsız, sevgimin değerinden habersiz şehir. O aptal ıslatan yağmuru, o deli rüzgarıyla ve kaldırımsız, dar, delik deşik edilmiş sokaklarında bavulumun tekerleğini kırarak kucakladı beni kendine has selamıyla. 

Epeyce uzun süren gripten henüz tam olarak kurtulamadan, içimden gelen "Gitmelisin!"  sesine kulak verip,  bavulumu kaptığım gibi Alper'in yanında aldım soluğu. Aman ne iyi etmiş de gitmişim. Alp'imin yeni evi minicik bir stüdyo daire. Doğalgaz henüz bağlanmamış,  kalorifersiz. "Noolcek bea..? Burada sürekli oturan ailelerin bile bir çoğu ufoyla ısınır kışın" demişlerdi evi kiralarken. İnandık...

"Onlar ısınabiliyorlarsa, bu küçücük alan haydi haydi ısınır. Alırız bir ufo koyarız bir köşeye olur biter."  Öyle değilmiş işte.  Ev buz gibi. Hani öyle böyle değil. Abartısız buz gibi bir ev. Mutfağa girip;  yeşermiş, hatta yaprak çıkarmaya meyletmiş, biraz daha dursa çiçek de açacakmış izlenimini veren (tamam burada biraz abartmış olabilirimJ) bulaşıkları yıkamaya niyetlendim gider gitmez ama ne mümkün. Musluğun altına parmaklarımı bir uzatıp bir çekiyorum, donuyor. Zaten lahana gibi giyinmişim kımıldamakta zorlanıyorum.  Açtım telefonu Merih'e "I ıh" dedim "Bu böyle olmaz. Bir çare bulmak lazım."  Benim sevgili kocamın süper zekası derhal çözümü buldu tabiiJ  "Tek çare soba kuracaksınız. Evin nemini kurutmanız lazım.  Nem nedeniyle o kadar soğuk hissediyorsun." dedi. "iyi de,  nasıl olcek bu iş..? Hadi sobayı bulduk. Nasıl kuracağız..? "  Gözünden hiçbir şey kaçmaz ya, tarif etti "Ben" dedi  "İşte, hani şurdan dönünce şöyle bir sokak vardı ya, orada görmüştüm sobacı. Alper bilir. Gitsin oradan bir odun sobası alsın."  "Eee alalım da, sonra..?"  

Eee si, arkadaşıyla gittiler soba aldılar. Oduncudan da iki torba odun. Sobayı kurdu Alper'in arkadaşı. O'da odun sobası yakıyormuş işi biliyor ya. Bir güzel de yaktı sağolsun. Önceden alıp hazır ettiğimiz kestaneleri sobanın üstüne dizdik hemen, yılların özlemini gidermekteki sabırsızlığımızla. Ama biz sobayı yakıyoruz,  evin içi beş dakika fırın gibi, yarım saat sonra git sobanın üstüne otur koltuk niyetine. O denli soğuk. "Yok" dedik,.  "Bir şeyi ters yapıyoruz. Bu böyle olmamalı." Gittim yazın tanıştığım komşulara sordum. "Böyleyken böyle oluyor. Bizim sobamız neden hemen soğuyor..?"  "Koca kadının sorduğu soruya bak."  bakışlarını gizlemek gereğini duymadan, uzun süre güldüler tabii önce. Sonra dediler ki; "E yanmaz tabii, sen tutuşturma tahtası yakıyorsun. Meşe kütüğü alacaksın. O yavaş yavaş yanar ve hemen soğumaz"  Ertesi gün elime tutuşturdukları telefon numarasını çevirip " Şeyy… Ben kütük isteyecektim..."  dedim. "Ne kütüğü, ne demek istiyorsunuz..?" dedi telefonun öteki ucundaki ses. "Pot kırdım galiba..." diye düşünürken, neyse ki anladı meşe odunu istediğimi de iki torba odun geldi beş dakika sonra kapıya. Güzel de bu kez de, ıslak ne kelime, neredeyse üstünden şıpır şıpır su damladığı için yaktıydım, yakacaktım diye gün boyu uğraşıp dururken bir de baktım odun yine bitmiş.

 Neyse efendim çok uzattım. Dönmemize iki üç gün kala soba yakmayı öğrenmiş hatta keyfini bile çıkarmaya başlamıştım. Meşe kütüğünün, kütüklerin efendisi olduğunu da öğrenmiş bulundum bu arada.

Sonra; iki kere çamaşır makinası bozuldu. Fırını fişe takınca  evin  sigortası attı, fişi tamir ettik binanın sigortasını attırdık. Onları da tamir ettirdim. (evdeki aletlerin bozulması nemdenmiş.) Binanın televizyon anteni bozukmuş onu yaptırdım. Apartmanda oturanların hepsi öğrenci ve  otomat aidatını hiç ödememişler, onu ödedim. Televizyon bozuldu Merih Ankara'dan yeni televizyon yolladı. 

Ama bütün bu aksilikler benim her sabah deniz kıyısında kahvaltı yapmama, kordonda martılar eşliğinde yürüyüşlere çıkmama, yaş ortalaması yirmi iki- yirmi beş arası olan arkadaşlarımla Donanma'da her fırsatta okey oynamama ve inadına Çanakkale'yi sevmeme engel olamadı. J)

17 yorum:

Yüreğimdeki yağmurlar dedi ki...

Deniz kıyısında kahvaltı ve yürüyüş zoru başarmanın en keyifli finali olmuş bence:)..dostlukla

Esin Bozdemir dedi ki...

Evlat hasreti ve sevgisi her şeyin üstüne çıkınca, gönüllü cefalar sonunda sefaya dönüşür!.böyle .)soba yakmaları da öğretir, nostalji keyfi de yaşatıp kestane de közlettirir annelere..

Bu keyifli ve de maceralı yazını okuerken, gözmümde canlandı Çanakkale..biz de de tutku yaptı adeta..her yaz sonunda mutlaka Çanakkale'ye gidiyoruz..kordon boyunun tadını çıkarmayı da, Gelibolu yarımadasında şehitlerimizi anmayı da hiç ihmal etmiyoruz..Ve her seferinde unuttuğumuz bir yer kalıyor!sanki yeniden gelebilmek adına bahanemiz oluyor! eksik kalmış yerleri de 'bir daha ki sefere inşallah!!' diyerek..niyetnelerek ayrılıyoruz Çanakkale'den!.

Ne Çanakkale'den öteye geçilebilir! ne de O'ndan vazgeçilir!.."ÇANAKKEL GEÇİLMEZ!!!" işte o kadarrrr .))

Sevgilerimle, iyi haftalar dilerim Çınarcım..

gülsen VAROL dedi ki...

Bir yandan okudum bir yandan güldüm diğer yandan nazar değmesin diye kör hafızlar gibi dua okudum.:)))
Dilerim oğlun da senin kadar sana benzeyen marifetleri ve becerisi olan bir kız bulur ve babası gibi rahat eder!!!
Seni seviyorum Çınarım..

Çınar dedi ki...


Yüreğimdeki yağmurlar ;Öyle oldu gerçekten de. Her seferinde bir yığın sorunla karşılaşmama rağmen, o deniz havasını doya doya içime çekip, martılara simit atmak ve güzelim boğaz manzarasına karşı çay yudumlamak herşeyi unutturuveriyor bana. :)

Sevgiler

Çınar dedi ki...

E S M İ R ; haklısın Esin'cim eğer evlat içinse, her cefaya katlanıyor insan. Kendisi için asla katlanamayacaklarına bile.
Soba eziyeti, işkencesi sonunda keyfe döndü evet. Kumpir bile yapacaktım, zaman kalmadı Ankara'ya döndük.:) Ama bir daha böyle bir nostalji özler miyim dersen... HAYIR ASLA :)

Çanakkale, Gelibolu /şehitlikler/ bir kez gören için bir tutkuya dönüşüyor sanırım. Benim için de öyle. Yaşattığı tüm sıkıntılara rağmen, ayrılır ayrılmaz özletiyor kendini.

Evet ÇANAKKALE GEÇİLMEZ işte o kadarrr :))

(Birgün Çanakkale'de karşılaşsak, birlikte solusak, hem manevi havasını hem boğaz havasını. Sohbet etsek doya doya. Ne güzel olurdu.:)

Sevgiler

Çınar dedi ki...

hasret senfonileri; :))) aminnn Canım Hoca'm amin dualarınıza :))

Evet di mi ama çok haklısınız, Babası gibi rahat eder benim gibi birini bulursa da, nerdee benim gibisi :)))

Megalomanlık da bu kadar olur yani :)))

Teşekkürler Gülsen Hoca'm

Sevgiler

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

Ah Çınar 'ım :)
hem gülümsüyorumbunlara hemde düşündürüyorsun bizi... Anneliğin huzursuz kılan yanları ne çok !! Onlar bir nebze rahat etmeden bize nden rahat yüzü yok :)

ellerine emeğine sağlık ..
Vallahi He Man gibi kadın olmuşsun ! :)
gölgelerin gücü adına güçç bende repliği aklıma geldi de :)))))

artık kısmende olsa herşey yolunda, zorluktan keyif bile çıkmış mutluluğa dönüşmüş !

Ve Melih Bey'in hakkını da yemiyelim lütfen :)bir telefonun ucundan ne ışıklar yakmış adamCeğiz ! :)

sevgi ve selamlarımla :))
çok tatlısın Çınar ım ..

Çınar dedi ki...

Bir Dut Masalı - nUnU ; doğanın kanunu bu. Anne olmak demek yüreğinin sürekli pır pır etmesi demek olsa gerek. Ne ilginçtir ki; onların mutsuz ya da rahatsız olduklarını daha onlar söylemeden hissetmek de demek sanırım anne olmak.

Ewett evett He man gibi kadınım valla :)))) "iş başa gelince ... " diye başlayan bir atasözü var ya, benim gücüm de mecburiyetten kaynaklanıyor zahir :))))))

Onca zorluğa rağmen tadını da çıkardım doğrusu :)

Aaa Merih'in hakkını yermiyim hiçç :) Yol gösteren olmasa, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ( yaşasın sonunda gene biryerlere dokundurmayı başardım yaa :))))))))))))

Sevgiler canım sen de çok tatlısın

NzlGl dedi ki...

Allah anneleri evlatlarının başından ayırmasın:)
evlatlar hangi yaşta olurlarsa olsunlar............

Süper anneye sevgiler

EQ dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Çınar dedi ki...


SEVGİLİ EQ

YORUMUNU YANLIŞLIKLA DAHA DOĞRUSU İNANILMAZ SADECE BANA HAS BECERİKSİZLİĞİMLE SİLDİM SONRA BULUP NOSTALJİK PAZARTESİ PAYLAŞIMIMIN ALTINA KOPYALA YAPIŞTIR YAPTIM. CEVAP YORUMUM ORADA :) KISACASI KARMAKARIŞIK BİŞİİLER YAPTIM. ÇOK ÖZÜR DİLERİM.

SEVGİLER

Handan dedi ki...

Bütün bu aksilikler tam macera olmuş bence. Anlatacak ve hatırladıkça gülümseyecek ayrıntılar. Yaşarken pek sevimli.gelmese de :)

bücürükveben dedi ki...

Yazının tarihi 2013 olduğuna göre öncelikle bir dilekte bulunayım umarım, inşallah şimdi oğlunun rahatı, keyfi yerindedir. Yani bu anlattığın sıkıntılar geride kalmıştır.

Soba yakmanın ne zor olduğunu bilmeyen bilmez:) - cümleye bak bilmeyen bilmez:)))yıllar önce Üsküdar'da - o zaman daha doğalgaz gelmemişti ülkeye- mazotla yanıyordu apartmandaki on daire bir ara pahalılıktan herkes kendi başının çaresine baksın dedik, ta en üst kata odun sobası kurduk:))Allah rahmet eylesin annem anlıyordu da ne de olsa eski kadın yoksa biz olsak akşama kadar o sobayı yakamazdık inan...:(((ne zor şey yahu hala da kabusum şimdi Putin gazı kesse ben soba yakamayacağımı biliyorum:(((

Çanakkale'yi hiç görmedim ama tarif ettiğin gibi soğuk, soğuk musluk suyu tıpkı Ankara:)))

Geçmişler olsun. Yine de sevmişsin Çanakkale'yi ya mühim olan o:)))keyifle okudum hem de gözlerimin önünde canlandı çünkü çok canlı anlatmışsın
Sevgiler....

Çınar dedi ki...

Handan, daha neler yaşadım ben o hiç kimseyi tanımadığım şehirde bir bilsen, bazen komik, bazen sıkıcı, keyifli ya da üzücü. Zaman zaman paylaşmıştım maceralarımı o yıllarda :)

Sevgiler

Çınar dedi ki...

bücürükveben, bu anlattığım soba yakma meselesi son yıl tuttuğu evde yaşanmıştı. Okulu bitireli iki yıl oldu. Şimdi keyfi yerinde, teşekkürler. Her sene başka bir maceraydı. Mesela ilk yıl kaldığı yurtta gıda zehirlenmesinden neredeyse ölüyordu. Üstelik görünüşte lüks, deniz manzaralı özel bir yurttu kaldığı yer. Zor yetiştim Ankara'dan. Uçak yok, otobüsle on saat. "Anne ben ölüyorum" dedikten yarım saat sonra Çanakkale otobüsündeydim. Bi düşün o yolu nasıl geçirdiğimi. Hemen hastaneye yatırılmıştı. Hastanede de domuz gribi diye karantinaya almışlardı da zor kurtarmıştık paçayı. :) ( O sene de domuz gribi yalanıyla halkı psikopat etmişlerdi hatırlarsın sanırım.) Onu da yazmıştım blogta :)

Soba yakmanın da bir tekniği, bir pratiği, püf noktası var/mış/ bilmeyene çok zor tabii öğrenene kadar. Bir sene de bizim kaloriferler yanmamıştı da en üst kata odun kömür taşımıştık ama ben lisedeydim. Soba yakma işiyle ilgilenmiyordum. (Anneciğine Allah rahmet eylesin.)

Valla bu gidişle soba yakmayı öğrensek iyi olacak. Biz de bu baş olduktan sonra Putin olmazsa İran keser gazı sonunda.

Çanakkale dünyanın en güzel şehirlerinden birisi bence. Ailecek çok sevdik tüm çilesine rağmen. Soğuğu nem nedeniyle çok etkiledi bizi, alışık olmadığımız için olsa gerek. Teşekkürler

Sevgiler

bücürükveben dedi ki...

Aaa, neler neler yaşamışsınız öyle:(((
Çok büyük geçmiş olsun....gıda zehirlenmesi çok kötüdür, bak ne diyeceğim dışarıda satılan şeylerden korksun, ençok mayonezli şeylerden korksun, hele hele Rus salatası...ben kendi Rus salatamı kendim yaparım, 3. gün bitti bitti, yoksa atarım. :) en iyisi kaynamış şeyler, çorba, makarna, (mayonezsiz), pilav ama adam pilavı bayat tavuk suyuyla yapıyor yine zehirliyor sormak lazım normal çeşme suyuyla yapılan pilava bir şey olmaz...tavuk, et ürünleri vs hep tehlikeli gazetelerde okuyorum düğün yemeğinde millet zehirlendi diye...toplu yerlerde çok risk var...

Annem için çok teşekkürler canım, Amin....

Aman Allah korusun ne olur kesmesin gazı Putin, yani bizim suçumuz yok ki, manyak Tayyip'in gazını kessin sadece:)))

Sevgiler...


Çınar dedi ki...

bücürükveben, evet dahası da var ama sığmaz buraya :))) Neyse altı sene önceydi hastane olayı geçti gitti. Şimdi bir sorun yok. Teşekkürler ilgin için. Evet bence de, bizim ne suçumuz var :)

Sevgiler canım