13 Kasım 2010 Cumartesi

YABANCI - 3 -

Aysel bütün gece yolculuk yapmış olmanın ve dün yaşadıklarının etkisiyle, yüzü solgun, gözleri şiş, suratı bir karış asık girip çıkıyordu hasta odalarına. 
 "Ne bu halin hemşiraanım, cece benle mi yattın ?"  dedi, uzun süredir serviste yatan, hastalığının ciddiyetine rağmen kendini iyi hissettiği her an odadakileri açık saçık  hikayeleriyle kırıp geçiren, doktorlara hemşirelere, şiveli Anadolu ağzıyla takılıp kendini sevdiren Erzurumlu Şakire teyze. 
Genç kız dudağında iğreti bir gülücük, şöyle bir baktı hastasına, sonra serumunu takıp çıktı odadan cevap vermeden. 
 "Uyy!  Bucün pek suratsız bu, şaka neyim yapılmaz..." dedi kadın, odadaki diğer hastalara dönüp.
*
Beynine üşüşen düşüncelerle boğuşup duruyordu dünden beri Aysel.  Bir sigara aldı paketinden, titreyen elleriyle yaktı. Dün tanıdığı ailesini, akrabalarını getirdi gözlerinin önüne. Konuşmaları giyimleri, oturup kalkmaları bile farklı bu insanlarla kendisi arasında bir yakınlık kuramadı kafasında. "Bacım" demişti ablası da ağabeyi de; gözleri ışıl ışıl, içten samimi bir ses tonuyla. Belli ki  sevmeye, bağırlarına basmaya hazırlardı onu. 
Yeter miydi pekii? Yalnızca sevmek yeter miydi? Aralarında paylaşabilecekleri ne vardı ki? Ne konuşabilirlerdi mesela..? 
Anlatsa erkek arkadaşını... Onunla sinemaya, tatile gittiğini, el ele gezip tozduklarını, kulakları patlatan müzik eşliğinde diskoda dans ettiklerini... Anlarlar mıydı onu? Hiç alışık olmadıkları bu yaşam tarzı onları ne kadar ilgilendirebilirdi? Eleştirseler, ayıplasalar bu onun için ne anlam ifade eder, ne kadar önem verirdi onların değer yargılarına..? 
Ya Kendisi..?  Bağ bahçe çapalamaktan  nasır tutan o eller, güneşten kavrulmuş kara suratlar ve o yaşam tarzı onun için bir anlam ifade ediyor muydu? 
Oysa gerçek ailesi onlardı işte... Yıllarca ailesinden koparıldığı için değil miydi duyduğu bunca kin ve öfke? O halde neden her birisi bu denli yabancı hatta itici geliyordu şimdi ona..? Neden bir dakika bile fazla yanlarında kalmamak için kaçarcasına ayrılmıştı, köklerinin olduğu, doğduğu o köyden?

Ya şimdiki ailesi..? Kendisine hep mesafeli duran annesi Aylin'le eşit görebilmiş miydi onu?
 Sigarasını söndürdü hırsla. Onu evlatlık aldıklarından iki yıl sonra bir kızları olmuştu ailenin. Oysa asla çocuğunuz olmaz demişti doktorlar. Bu nedenle olmalıydı annesinin Aylin'e mucizem demesi. Allah ödüllendirmişti karı kocayı yaptıkları iyilik karşılığında. Onca yıldan sonra nasıl olup da evlat sahibi oldukları mucizesini her fırsatta eşe dosta böyle anlatırlardı.
 Aylin'e sarıldığı gibi hiç sarılmış mıydı annesi ona da..? Dudaklarını büktü; geçmişinden annesiyle sarmaş dolaş oldukları, sevgi dolu bir an yakalamak için. 
Evde annelerine yardım edilmesi gerektiğinde Aylin ya hasta olur, ya dersi olurdu ya da arkadaşlarıyla buluşması gerekirdi. Aysel'in ertesi gün sınavı da olsa, hasta yatıyor da olsa annesine onun yardım etmesi gerekirdi her zaman. Gerçi ailenin büyük kızı olduğu için bu normaldi. Öyle düşünüyordu.

  "Haksızlık ediyorum" diye mırıldandı... "Beni büyüttüler okuttular her istediğimi elde ettim... Ya o köyde büyüseydim..."  yüzünü buruşturdu.

*
Ağabeyi geçen sene arayıp bulmuştu Aysel'i. Oturup uzun uzun konuşmuşlardı. Aslında o soğuk davranmış sitem etmişti, ağabeyi konuşup gönlünü almaya, yumuşatmaya çalışmıştı hep. 
 "Neden ben ?" diyordu Aysel, "neden yalnızca ben, bir ben mi fazla geldim?" 
 "Anam öldükten sonra üç bebeyle kaldı babam.  Biz daha büyüktük işe yarıyorduk tarlada, bağda ama sen çok küçüktün..."  Dedi ağabeyi... 
"Ne kadar şanslısın..." demişti sonra.  
"Babam iyi yaptı demiyorum, hiçbir şeyi doğru yapmadı ki o.  Ama hayatın kurtuldu. Bak bir mesleğin olmuş, çalışıp paranı kazanıyorsun. Emine'yle ben köyde tarla tapan işlerine koşulduk.  Yoruldunuz, acıktınız demedi, gözümüzün yaşına bakmadı babam.  Yalnız biz mi, üvey anam da çok çekti elinden. Oysa anamın daha kırkı bile çıkmamıştı onu gelin getirdiğinde... Yalnızca kendini sevdi babam, başkasının hiç önemi olmadı.  Ben ilkokuldan sonra yatılı okula gidip kurtuldum iyi kötü ama ya Emine ? On altı yaşında,  birlikte büyüdüğümüz akrabanın oğluyla evlendirdi onu. On yedisindeydi ilk bebesini kucağına aldığında. Senin yaşındayken üç çocuğu vardı. 
*
Mutlu mu olmalıydı asıl ait olduğu yerden koparıldığı, evlatlık verildiği için? Aslında resmen evlatlık bile değildi. Ailem dediği insanlarla aynı soyadını bile taşımıyordu. 


DEVAMI  VAR

10 yorum:

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Öykünüzde, Fatoş'un olayı yeni öğrenmesinin getirdiği şok ve genç yaşı gözönüne alınırsa, ikilem yaşaması doğal gözükmektedir. İlerideki bölümlerde, üzerinde emeği bulunan aile ile öz ailesini dengeleyerek, her ikisini de idare edebilir görüşünü taşımama rağmen nihai kararı siz vereceksiniz.
Bayramlarda bütün dargınların barışması ve öfkelerin sona ermesinden yana gönlüm...yine de kararınızı saygıyla karşılayacağz.
Ayrıca, bu sahneleri biz blogdaşlarınıza sunumuz ve sanki sinema seyreder gibi gözümüzde canlandırışınız da takdire şayandır sevgili Çınar .

Sevgilerimle..

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Aşağıda postunuzda ki yorumlarıda okudum. Yazar olarak, kendi stilinizi oluşturup, kimseyi taklit etmemeniz de çok ayrı ve önemli bir konu...mütevazi olmayın derim, son derece akıcı ve açık bir Türkçeniz var.Bunun için zatalinize özellikle teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle biraz erken de olsa sizin, Merih bey ve oğullarınızın bayramını şimdiden kutlar, esenlikler dilerim.

Çınar dedi ki...

JİVAGO ; yazım tarzımla ilgili bu güzel sözleri ne kadar hakediyorum bilemem ama beni çok mutlu etiğini söylemeliyim:)
Çok teşekkürler

Biz de ailece ailenizin bayramını kutluyor, sevdikleriniz sevenlerinizle birlikte nice mutlu bayramlar geçirmenizi diliyoruz.

Sevgiler

haykırış dedi ki...

Sayın Çınar,
Adı Fatma olan kardeşime çocukluğundan beri Fatoş derler yazınızı okuyunca irkildim birden kardeşim Fatoş'u düşündüm ama bu hikaye, akıllı ol dedim kendi kendime...
Yaşıyormuşcasına okudum Fatoş'un hikayesini umarım öz ailesiyle olan ilişkisinde derin yaralar açılmaz. Okuyucuyu yazıya çeken yazıları hep sevmişimdir adeta yaşayarak okumak istercesine yazıya dalar giderim hep....
'Yabancı' yı okurken de daldım.
Elinize sağlık.
Sabır, özveri ve emek isteyen bu çalışmalarınızda başarılarınız daim olsun.
Ve bu bağlamda ailecek sizin ve ailenizin bayramını kutluyoruz.
Şeker tadında bir bayram geçirmeniz dileğiyle..
Sonsuz saygılar sunuyoruz efendim.

WarhaWk - Cenk dedi ki...

Hikayenin bu bölümünde yanıldığımı anladım Çınar Abla.Daha önceki bölüme
verdiğim örnekleme ile ilgisi yok.
Yeni bölümleri beklerken ben de
ailece bayramınızı kutlar,ulusumuza
güzel günler getirmesini dilerim.

Saygılar , Cenk

ELİF dedi ki...

Çok güzel bir kurgulama olmuş ve akıcı,devamını beklıyorum..
Bu arada çınarcım bayramını kutluyorum..

Çınar dedi ki...

Haykırış bey; kendinizi öykünün bu kadar içinde hissetmeniz yaşıyormuşçasına okumanız beni mutlu etti doğrusunu isterseniz:)

Çok teşekkürler güzel sözleriniz için.

Ailece ailenizin bayramını kutlar mutluluklar dileriz.

Sevgiler

Çınar dedi ki...

WarhaWk;

Cenk'cim verdiğin örnekte çok haklısın. İki kültür arasında sıkışmış benliğini bulamamış kişiliğini oturtamamış, sonunda yanlış yollara sapmış genç sayısı hiçte az değil.

Ben de, ailenle ve sevdiklerinle birlikte mutlu nice bayramlar geçirmeni dilerim.

Sevgiler oğlum

Çınar dedi ki...

ELİF'cim; teşekkürler canım.

Ben de bayramını kutlar mutluluklar dilerim.

Sevgiler

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Nasıl kaçırmışım bu bölümü anlamadım, zaman bu kadar hızlı mı akıyor ne anlamadım!!
Çok güzel gidiyor arkadaşım, akıcılık muhteşem.
İyi geceler.
Neyse bayramını da öteki postda kutlarım:))