2 Eylül 2010 Perşembe

Bir Sudur Akar Zaman



Su gibi akar gider zaman, ardında incecik bir tortu bırakarak anılardan...

Zaman zaman, birşey olur, bir anı gelir takılır aklımızın ucuna

Aydınlık bir gülümseme yayılır yüzümüze, geçmişe ait, masum, çocukça.

Ya da, anılardan süzülüp, iki damla yaş akar göz pınarlarımızdan.


.........................


Mektup nasıl yazılır bunu bile bilmiyordur herhalde şimdiki gençlik. Çok normal, çeşit çeşit iletişim aracı varken, kim, neden otursun saatlerce uğraşarak mektup yazsın ki? Onu zarfa koysun, götürsün postaneye, postaya versin ve günlerce sonra mektup sahibine ulaşsın. Çoğu zaman mektupta yazılanlar güncelliğini yitirdikten sonra üstelik.

Yine de bilmezler ki, ne telefonla konuşmakta, ne görüntülü telefonlarda ne de çetleşmekte mektup yazmanın keyfi vardır. Mektup yazmak bir sanattır, kendine özgü bir estetiği, bir duygusu vardır. Yazan, satırlara taşır ruhunu. İnci gibi dizilir harfler kelimeler cümleler ve sizi, yazdıklarınızdan önce, kağıdın üstünde duruşlarıyla anlatırlar okuyana. zarafetinizi, öfkenizi, kırgınlığınızı, ona ne kadar değer verdiğinizi, vermediğinizi önce bakarak anlar mektubun alıcısı.

Anneannemin dayıma, karşısına oturmuş da sohbet ediyormuş gibi yazdığı, bir ananın oğluna özlemini en içten duygularla yansıtan, asker mektupları da vardı;

Oğlum Ahmet

Nasılsın iyi misin? Bizi soracak olursan iyiyiz hamdolsun, sağlığına duacıyız

...

diye başlayıp devam eden mektuplar gibi.


................................


Lise birinci sınıftaydım. Edirne lisesinden tayin olup gelmiş ingilizce ve aynı zamanda sınıf öğretmenimiz olan Sevinç hoca, çok sevdiği anlata anlata bitiremediği eski öğrencileriyle, kişiliği ve ilgi alanlarının benzeştiğini düşündüğü biz yeni öğrencilerini eşleştirip onlarla mektup arkadaşlığı yapmamızı istemiş, şiirden edebiyattan hoşlandığını bildiği bir öğrencisinin ismini de benim defterime yazıp, " tıpkı sen, eminim çok iyi anlaşacaksın" demişti.

Evet yanlış anlamadınız, mektup arkadaşlığı...

Mektup arkadaşlığı... Tuhaf... Şimdi yazarken şaşırdım kendi kendime, sanki yeni duyuyormuşum gibi.


..............................


Defterime öğretmenimin yazdığı o isme, kısa bir tereddütten sonra ilk mektubumu yazmıştım. Hiç bilmediğim bir şehirde benimle aynı yaşta bir yabancıya sayfalar dolusu bir mektup yazmıştım daha ilk seferinde.

Yıllarca sürdü mektup arkadaşlığımız. Tomar tomar Uzun uzun yazılmış mektuplar birikti yıllar içinde.

Mektuplarımızın içinde yolladığımız fotoğraflarımızdan gördük ilk birbirimizi. Sonra tanıştık, ailelerimiz tanıştı, birlikte tatiller yaptık o Ankara'ya ben Edirne'ye gidip geldik.

Zaman girdi araya sonra, o farklı ben farklı rüzgarla savrulduk, farklı hayatlara taşındık ama uzun aralıklarla da olsa telefonla konuştuk hiç bitmedi dostluğumuz. Yine mektuplar yazsak birbirimize dedik, olmadı. Zor geldi alışmıştık bir kere rahata...


İşte, dün o mektuplardan bir tomar geçti elime...

Buram buram gençlik kokusu, gençlik heyecanı taştı uzun uzun yazılmış sayfalar arasından...

Ve bir süre kayboldum satırlar arasında...



12 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

İyiki o günleri yaşamışız Çınar'ım, iyi ki!
zevkine varmak istesek şimdi asla ele geçmeyecek heyecanı tatmışız iyiki.
sanırım en şanslı kuşak biziz, iki hatta üç devri bir arada yaşamak, o günün güzelliğini bugünün kolaylığını yaşamak,
eskiyi yeniye tanıştırmak.
bunlar güzel şeyler dimi canım arkadaşım...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Haaa bide şu mektup pullları ne çok biriktirmiştim, sanırım sende biriktirmişsindir.

Çınar dedi ki...

Nur'cum, benim pullarım hala duruyor. Özenle saklıyorum belki birgün değerlenir:)

Diğer yorumunu sonra cevaplayacağım canım olur mu? Çok uykum geldi:))

Öptüm iyi geceler

Bugday Tanesi dedi ki...

Ben de genç 25 yaşındayım ama mektup yazmayı asla bırakmadım.Küçüklüğümden beri böyle yetiştirildim ve hala doğum günlerine kartlar yollarız birbirimize.Bir mektup kutum vardır,içinde senelerin mektupları,kartları saklı olan.Atmam atamam kıyamam ben onlara.Her doğum gününde kişi yanımda bile olsa ona mektup yazmadan duramam.Üflnene bir mumda söylenen kısa sözcükler yetmez bana,ya da atılan bir mesaj yüreğimin sıcaklığını yansıtamaz karşıya.
Evlenmden önce eşime her pazartesi mektup yolladım askerdeyken.Anlatır hep,herkesin nasıl şaşırdığını.Gül yaprakları konuriparfümler sıkılırdı üzerine...
Hiç unutulmaz,güzel anılar :)

Çınar dedi ki...

Nur'cum, canım benim çok haklısın iyi ki yaşamışız o zamanları.

"iki hatta üç devri bir arada yaşamak, o günün güzelliğini bugünün kolaylığını yaşamak," buna yaşlanmak pardon yaş almak deniyor sanırım:))

Adı ne olursa olsun güzel zamanlardı onlar evet çok güzel zamanlar.

Sevgiler

Çınar dedi ki...

Bugday Tane'm; ne güzel yetiştirilmiş bir genç bayansın sen. Hala mektup ve kart geleneğini devam ettirmenizden ve bunları saklıyor olmandan etkilendim. Oysa günümüz gençliğinin en önemli özelliği duygular da dahil olmak üzere herşeyi çok çabuk tüketiyor olması.

Bana gelen mektup ve kartlarım da hala dururlar, özenle saklarım onları.

Öptüm canım sevgiler

Gülen Tezer dedi ki...

:) Biri Adana biri İzmir biri de Malezya'dan üç mektup arkadaşlığını bir arada götürüyordum. Türkiye'dekiler erkekti ve nasıl bir hisse her ikisine de sadece kendisiyle yazıştığımı söylemiştim :))))))))) Şimdi ne kadar komik geliyor. Yıllar sonra İzmir'dekini gidip uzaktan görmüştüm sahipleri olduğu ayakkabı mağazasının kapısında artistik bir pozla bekliyordu :)Neden gidip konuşmadım bilmiyorum :)
Yatılıydım ya, eve gelir gelmez geldiğinden emin olduğum mektuplarımı okurdum, sonra nasıl koptuk hiç hatırlamıyorum..
Sonra Limon dergisinden arkadaşlarım olmuştu ama onlarla tanıştım :)
Anılarım canlandı Çınar'ım..

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Biz eskilerin mektup ve kart geleneğini zaman zaman hatırlayıp, neden saklamadığıma üzülüyorum Çınar hanım. Şimdi, buzlu
bilgisayarlar, emailler vb. şeyler o anlamın çok ötesinde...Lise çağımızda alt sınıfların öğrencileriyle platonik aşklarımıza gönderdiğimiz mektuplar, heyecanla beklediğimiz cevaplar, gece uykularımızı kaçıran herbiri ayrı anlam ifade eden rengarenk zarf ve mektuplar, ezberediğimiz o nostaljik, içten mektuplar...Şimdi teknoloji gençlere her imkanı sunuyor, ulaşmak, bulmak kolaylaştı, ancak bizlerin aldığı o muhteşem haz ve duyguları yaşayabiliyorlar mı acaba? Özal dönemi öncesi, şehirlerarası telefon yazdırmalarımız ve saatlerce bekleyişimiz, onun bile ayrı bir anlamı vardı, çünkü PTT idaresi yüzde 100 yerli malıydı.

Aileye iyi pazarlar dilerim. Sevgilerimle..

Çınar dedi ki...

Gülen'cim;.:) hepsi anılarda kaldı değil mi? Şimdi haberleşmek için bunca yol var ama mektup yazmanın mektup almanın heyecanını ve keyfini vermiyor hiçbiri.

Öptüm

Çınar dedi ki...

JİVAGO; ben hala saklarım arkadaşlarımdan gelen mektup ve kartları.

Bir de o vardı değil mi lise çağında, ne masumca ne çocukça mektuplardı onlar ama bana gelenler yüzünden 'suçum' olmadığı halde çok canımı yakardı benden bir yaş küçük erkek kardeşim. Bir de babama söylerdi hain:)

O dönemde kısa süre ben de çalıştım şehirlerarasında. Sabaha kadar telefon konuşacağım diye beklerdi insanlar ve bazen bağlayamazdık hatlar nedeniyle. Bakın bu konuda ayrı bir post yazabilirim birgün:)

Bizden de sevgiler, iyi pazarlar

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Kandilin mübarek olsun arkadaşım, o güzel ailenle nice kandilere erişmeni dilerim...

Çınar dedi ki...

Nur'um; geç oldu ama ben de kandilini kutlarım ve tüm ailenle nice kandiller dilerim
Sevgiler canım