30 Eylül 2010 Perşembe

BİZ ESKİDEN…

 

Arnavut kaldırımı taş sokaklarda faytona kurulmuş gidiyor  olmak,  üstelik te gece el ayak çekilmiş, sokak sessizliğe bürünmüşken,  ne güzel bir duygudur bilemezsiniz. ( Gerçi  tamamen yok olmuş değil ama artık, bazı yerlerde ve yalnızca turistik amaçlı kullanılıyor faytonlar. )   Eğer biliyorsanız da  benim yaşlarımda yani birazcık yaşlısınız demektir.   Her ne kadar kendimi bir türlü o sınıfın içinde hissedemesem de:)))  Gençlerin, “o da ne ki? “  dediği pek çok şeyi yaşamış olmak hoş bir duygu.  Ee bu da yaşlı olmanın ayrıcalıklı kısmı.  Kendinize bilmiş bir eda verir başlarsınız anlatmaya,  “sen bilmezsin, biz eskiden… “ diye.  Modası geçmiş adı sanı unutulmuş bir takım şeyleri yaşamış biri olarak anlatmanın her ne kadar cazip bir yönü yokmuş gibi görünse ve biraz fosilleşmek anlamına gelse bile;  şu, her şeyi bir kendisi bilen genç neslin karşısında onların bilmedikleri şeyler de olabileceğini ispatlamak hiç fena olmuyor doğrusu.:)

 

Tv de  gördüğüm bir fayton, beni taa çocukluğuma götürdü bu akşam.

 

Kasabada bir tek fabrikalar  sinemasına yabancı  –ejnebi –  film gelirdi.  Annem Hint filmlerini çok sevdiği için  her seferinde mutlaka giderdik.  ( O zamanlar Hint filmleri furyası vardı )  Filmin yarısından fazla kısmı,  aşırı makyajlı bir kız ve bir erkeğin kah bir ağacın arkasından,  kah pat diye başka bir yerden dansederek fırlayıp, göz süzüp gerdan kırarak  şarkılar söylemesi ve birbirlerine kur yapmalarıyla geçerdi. Pek birşey anlamazdım  ama masalsı havası,  rengarenk giysileri benim de ilgimi çekiyordu sanırım.

 

Evimiz çok uzak olmamasına rağmen;   sinemada,  kardeşim ve ben en çabuk kim içecek yarışı yaparak, arkası arkasına gazozları midemize indirdiğimiz için sıkışır eve yetişemeyecek duruma gelirdik film bittiğinde.  Babam  eve daha çabuk yetiştirebilmek için sinemanın önünde sıralanmış bekleyen faytonlardan birine bindirirdi bizi söylene söylene.

 

O ılık  yaz  gecelerinde;  faytonun koltuğunda,  kendimi gecenin sessizliğine bırakır,  başımı Babamın ya da Annemin omuzuna dayar,  iyice mahmurlaşmış,  ağırlaşmış göz kapaklarımı kapatır,  faytonun tentesinin etrafında sıralı minik çan seslerini,  arnavut kaldırımı taş sokaklarda,  atların  yürürken  çıkardıkları  ahenkli  “tak tuk tak tuk”    nal seslerini ve  homurtularını dinlerken uyuyakalırdım her seferinde…

10 yorum:

sufi dedi ki...

Çınarcım; Sen, eminim benim kadar "biz eskiden"diyecek yaşa gelmedin.Eskiteceğin çok zamanların olacak eminim. Bu sefer torunlarına anlatacaksın yaşadıklarını onlar da kocaman açacak gözlerini senden dinleyecekler masal tadında geçmişini.Sevgilerimle.

NzlGl dedi ki...

Sevgili Çınar hanım

Çocukluğum Büyükada'da geçtiği için, yazınızı okurken o faytonların 'tak tuk' sesleri kulaklarımda çınladı adeta:))

Ahh o günler gerçekten ne güzeldi.
Allah herkese ve bizlere de bizden küçüklere 'sen bilmezsin' edası yapacak sağlıklı ve uzun ömürler versin.....

sevgilerimle

Çınar dedi ki...

sufi'im; ah! ne güzell, torunlarım olsa oturtsam etrafıma, başlasam anlatmaya, "biz eskiden..." diye ve onlar gözlerini koca koca açarak beni dinleseler. Yaşlanmanın en (tek) cazip yanı bu olmalı...

Torunlarınla paylaşacağın daha nice masal tadında anıların olsun uzun yıllar boyunca Tontini'm.

Sevgiler

Çınar dedi ki...

NzlGl'üm; hımm, Büyükada'da geçen bir çocukluk, şahane olmalı.:)
Evet 'tak tuk' fayton sesleri genç olmana rağmen sana hiç te uzak değildir.

Güzel dileklerine katılıyorum canım.

Sevgiler

WarhaWk - Cenk dedi ki...

Sevgili Çınar Abla,

Belki faytonlu günleri yaşayamadık,
ancak gelecekte yeşil bir İSTANBUL
vardı denilmemesi için,

2 EKİM GECESİ BÜTÜN İSTANBULLULARI

3.KÖPRÜYE KARŞI EYLEM YAPMASI İÇİN

EYLEME DAVET EDİYORUZ. BU KONUDA

POST HAZIRLADIM.

Eski değerlerin kaybolmaması dilek
ve isteğimle sevgiler,Saygılar

Cenk

Zeugma dedi ki...

Bu yazı bana geçende TRT kanallarından birinde ilgiyle izlediğim bir programı hatırlattı Çınarcığım...
Fayton Amerika'da çok yaygın ve hatta Central Park bu iş için merkez durumunda..Sürücüleri de genelde Türk ve iyi para kazandıklarını anlatıyorlardı..
Anlayacağın bizde yok olmaya yüz tutmuş ve gençlerin ''O da ne?'' dediği birçok değer gibi faytona da yabancılar sahip çıkmış...
Çok güzeldi. Her zamanki gibi yine yumuşacık ve nostaljik anlatmışsın..
Ve sen kesinlikle genceciksin :)
Sevgilerimle...

Çınar dedi ki...

WarhaWk; gelecekte "yeşil bir İstanbul vardı" denmemesi için

2 EKİM GECESİ İSTANBULLULARIN

3.KÖPRÜYE KARŞI EYLEMİNİ

Gönülden destekliyorum

Sevgiler canım

Çınar dedi ki...

Zeugma'm; baklavamız sülüğümüz derken sonunda bir faytonumuz kalmıştı el atmadıkları :( Neyse ki sürücüler durumdan memnunmuş:)

Evet genceciğim di mi:)

Teşekkürler canım, sevgiler

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çınar'cım,
Fayton halen adalarımızda geçmişi yaşatmaya çalışıyor ve çok hoşlar.
Gerçi kirliliği çoğalmış mı? yoksa bana mı öyle geliyor:))
"Ecnebi film" koltuğumz altında minderlerle yazlık sinamalar, hint filmleri "Avare" başlıca hint filmi.
Ve bizler en şanslı kuşak, eskinin tadına varmış teknolojiyi yakalamış, anlatacak onlarca şeyimiz olan kuşak dimi canım...

Çınar dedi ki...

Nur'cum; kirliliği çoğaldığından değil, o koku ve görüntü doğal olanı da, biz güya tertemiz sokaklara alıştık ondan:))

Raj Kapoor'un Avare'si en meşhur olan Hint filmiydi evet:)) Şimdi izlesek beğenir miyiz acaba?

Ben küçükken; annemler biz çocukken şöyleydi, böyleydi diye anlattıklarında, masal gibi tarih öncesini anlatıyorlarmış gibi hissederdim ve düşünürdüm; artık değişecek hiçbirşey kalmamıştır. Bizim zamanımızda diye başlayıp anlatacak şeyimiz olmaz büyüdüğümüzde diye. Oysa inanılmaz değişimler gelişimler yaşadık özellikle teknoloji konusunda ve çocuklarımıza torunlarımıza anlatacak o kadar çok şeyimiz oldu ki...

Sevgiler