13 Nisan 2010 Salı

HÜRÜ KADIN ( 3 )



Koca bir boşluk vardı içinde nicedir. Gittikçe büyüyen, büyüdükçe derin, karanlık dehlizlere dönüşen ve her çırpınışta onu daha da dibe çeken koca bir boşluk... Bir tarafı isyankar, bir tarafı çaresiz boyun eğen kadının yüzünde genç yaşta, yaşlı çizgiler belirmişti çoktan…


Kocasını ilk görüp gönül verdiğinde...Gönül vermiş miydi gerçekten..? Emin değildi. Çocuktu daha. Belki böyle bir şey değildi sevdalanmak da, o kalbindeki kıpırtıyı, onu gördüğünde yüzüne kan üşüşmesini sevda sanmıştı. Belki kısacık hayatında duyduğu ilk güzel bir kaç kelime sürüklemişti onu bu cehenneme.

" Olmaz!" demişti ailesi oysa. " Koca adam. Üstelik iki tane de çocuğu var. Sen kendin çocuksun daha…"

Henüz on üçünde ama yaşıtlarından daha uzun, gösterişli, güzel bir kızdı Hürü. Ailesinin tüm baskılarına, karşı koymalarına rağmen bir gece bohçasını kapıp kaçtı bu ağzı laf yapan yakışıklı adama. On üç yaşında küçük bir kızken bir anda iki çocuk annesi bir kadın olmuştu. Çabuk söndü gönlünde sevda ateşi. Kocası ilk kez hoyrat, nobran yüzünü gösterdiğinde. Belki ilk gün.

***

Balkonda tahta parmaklıklara dayanıp oturmuş, evlerine kavuşmanın neşesi içinde koşuşturan küçük oğluna bakıyordu Hürü dalgın, dolu dolu gözlerle. Çocuk elindeki sopayla yine horozun peşine düşmüş, oradan oraya kovalayıp duruyordu zavallı hayvanı, hep yaptığı gibi. Büyük kızı karşısına oturmuş ağlamaklı gözlerini Annesinin hüzünlü suratına dikmiş, bir şey sormaya korkan ama olup bitenin farkında olduğunu belirten bir ifadeyle, suratını asmış, dudağını sarkıtmış öylece hareketsiz duruyordu. Hürü’nün kucağında henüz bir yaşındaki küçük kızı meme emerken uyuyakalmıştı.

Evin taş merdivenlerinden,"Hürü Ablamm! Geldiğini duyar duymaz koştum." diyerek çıkmakta olan üvey kızının heyecanlı sesiyle kendine geldi. Sarılıp ağlaştılar. Aralarında yalnızca yedi - sekiz yaş fark vardı. Kocasının iki çocuğuna annelik yapmaya başladığında kendisi de henüz çocuk yaşta olduğundan, kardeşleri gibi görmüştü üvey çocuklarını. Birlikte büyümüşler, arkadaş, sırdaş olmuşlardı. Zamanı geldiğinde de evlendirmişti onları.

Kuması usulca seslendi kapının ağzından "Abla yemek hazır, karnınız acıkmıştır."

Kadının yere serdiği örtünün üstündeki geniş bakır tabağın içindeki bulgur pilavının etrafına oturdu çoluk çocuk. Yufka ekmekten kopardıkları parçaları kaşık gibi yaparak daldırdılar aynı kaba, aynı kaderi paylaşan çocuklar ve kadınlar.

nurten y tartaç


13 04 2010

Devamı var…

9 yorum:

aysema dedi ki...

Hepsi birleşip bir adamı dize getirseler ya... Kızdım bak durup dururken.
Çok çok güzel anlatmışsın Sevgili Çınar. Oldukça gerçekçi. Yüreğine sağlık...

Çınar dedi ki...

aysema'm; Çok da güzel olurdu di mi? ama ezilmişlik kanına işlemiş nesillerdir Anadolu kadınının. Önce babası ağabeyi sonra akraba erkekler sonunda da kocası tarafından ezilirler. Kocaya karşı gelmek akıllarından bile geçmez, geçerse önce babası çıkar karşısına ve diğer tüm yakın erkekler.:(

Teşekkürler canım

WarhaWk - Cenk dedi ki...

Çınar Abla,

Gerçek yaşanmış bir öyküyü güzel anlatmış,bizimle paylaşmışsınız.
13 yaşında bir kızın evden kaçıp evlenmesi çok değişik geldi.

Sevgi ve Saygılar , Cenk

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Bir tarafta Anadolu evinin yoksulluğu, aynı bulgura uzanan elller, diğer tarafta iyi olmayan yazgılara baş kaldırmadan devam eden hayatlar...sonunu merak ediyoruz Çınar hanım.

Sevgilerimle

Çınar dedi ki...

Cenk'cim; 70 yıl önce yaşanmış bir öykü bu. Resmi nikahla evlenilmemiş sadece imam nikahlı bir evlilik. Şimdi bile 13 yaşındaki küçücük kızları 50-60 yaşında dedelere başlık parası için veriyorlar Anadoluda ne yazık ki.

Sevgiler

Çınar dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Çınar dedi ki...

JİVAGO; Anadolu insanının yazgısı olmuş, töreye yoksulluğa baskıya boyun eğiş:(

Teşekkürler

Sevgiler

Zeugma dedi ki...

O kadar güzel cümlelerle anlatıyorsun ki, hayran olmamak elde değil..

Zavallı Hürü..
Biraz da kızdım ama daha 13 yaşında ne oluyordu da kaçtı diye..
Umarım kötü bir şeyler yaşamaz devamında..Şaka gibi ama bu ve benzerleri akıl almaz bir şekilde yaşanıyor Anadolu'da...
Ve yedikleri de sadece bulgur pilavı değil mi :(

Yüreğine sağlık Çınarcım..
Bekliyorum devamını merakla..

Sevgiler...

Çınar dedi ki...

Zeugma'm; çok teşekkür ederim canım benim. Güzel sözlerin beni motive ediyor.

o yıllarda Anadolu'da 17-18 yaşına gelmiş ama evlenmemiş kızlara evde kalmış denirmiş.:)

Evet yenilen sadece bulgur pilavı:(

Sevgiler