4 Şubat 2010 Perşembe

İLK AŞK ( 1 )

Madem Sevgililer Günü geliyor, çok önceden yazdığım bir öyküyü bazı düzenlemelerle günün anlam ve önemine uygun olarak kurgulamak yerinde olur dedim :) 


ruyahatirlama


Gördüğü rüya aklına gelince yine pır pır etmişti yüreği genç kızın. İçinde bir coşku bir heyecan. Elini kalbine götürdü. Derin bir nefes aldı, verdi. "Sakin ol, ne oluyorsun..?" der gibi... Sanki, gerçekten beyaz atlı prensiyle dağ tepe aşmış, dereler geçmişti. Ya da uzuun bir rüyanın içindeydi hala uyanamamıştı.

Beyaz bir atın üstündeydi rüyasında. Dörtnala, uçarcasına koşturuyordu atını yelelerinden tutmuş. Rüzgarın, hafif dokunuşlarla yüzünü okşayışına ve uzun dalgalı saçlarını birbirine karıştırmasına bırakmıştı kendisini, gözlerini kapayarak. Sonra; bir dere, ırmak ya da bir denizdi atını üstünden geçirmek istediği. At bir anda yığılıp kalmıştı. Çok uğraşmıştı ama ayağa kaldırıp, çıkaramamıştı bir türlü suyun içinden. Tam ağlamaya başlamıştı ki, başını kaldırdığında, kalkmasına yardım etmek için bir delikanlının elini uzattığını gördü, …

Gözlerini açmasıyla kapaması bir oldu. Rüyanın devamını görmek  için sıkı sıkıya yumdu gözlerini. Kımıldamadan yattı yatakta dakikalarca… 
Uyanmıştı bir kez. Rüya bitmişti. Ama zihnine kazıdı her sahnesini, o gün, ertesi gün, yıllarca ve  bütün ömrünce... Rüyasını ve prensini…

Yüzünde bir gülücükle dolaştı bütün gün iş yerinde," Bu ne güzellik ?"  diyenlere de gülerek, ışıl ışıl gözlerle.

O akşam üstü gittiği dil kursunda arkadaşlarıyla ayaküstü sohbet ederlerken, karşıda kendisine bakıp gülümseyen delikanlıyı gördüğünde dondu kaldı. Ne yapacağını şaşırmış, yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Rüyasındaki delikanlı karşısında durmuş kendisine bakıyordu işte…

Kurs bitiminde arkadaşlarından ayrılmış yürürken,"Selam!" diyen bir sesle irkildi. Ayakları birbirine dolanmıştı sanki, yürümekte zorlanıyordu. İşte yanındaydı. Bu rüya değildi. Off! nasıl da yakışıklıydı. Arkadaş olmak istiyordu delikanlı onunla. Bir şeyler daha söylemişti ama kulakları uğulduyordu, duyamadı. Hiç erkek arkadaşı olmamıştı. Bir erkeğin gözlerine gözlerini kaçırmadan bakamamıştı bile daha önce. Ağzından "Evet..." kelimesinin çıktığını duydu kulakları uğultular arasında. Hafta sonu buluşmak için sözleştiler ve ayrıldılar.

Buluşma gününe kadar bulutların üstünde gezdi. Ayakları yere değmiyordu. Öyle mutlu, öyle heyecanlıydı ki, çevresindekilerin ve ailesinin ondaki değişikliği fark etmelerinden çekiniyordu. Ama duygularını bastıramıyor, içinde uçup duran kuşu tutamıyordu bir türlü.

Ilık bir bahar günüydü o gün. Buluşma saatinden saatler önce başladı hazırlanmaya. Önce hafif bir makyaj yaptı. Mavi, minik çiçekli bluzunu, yeni kot pantolonunu, lacivert spor montunu giydi. Aynanın karşısında uzun uzun seyretti kendini. Çok nadiren giderdi kuaföre. O gün de gitti. Gür siyah saçlarına fön çektirdi özenle. Kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu buluşma yerine yaklaşırken. Ama onu gördüğünde çok ta önemsemez bir tavırla uzattı elini tokalaşmak için…

***

Yaşlı kadın ilk aşkıyla ilk buluşmasını ve onunla geçirdiği ilk günü hatırlarken hala gözleri ışıl ışıl parlıyor, yüzüne bir gülümseme yayılıyordu. 

"Ben ömrümde..." dedi torununa, O'nu gördüğüm günde ve o ilk buluşmamızda olduğum kadar hiç mutlu olmadım”  

"Oysa..." dedi... Çocukça, masumca bir arkadaşlıktı. Böyle derin iz bırakacak kadar ciddi bir yaşanmışlık yoktu aramızda.  Ama ömrümce sevdim O'nu…”

                                                                             Devamı var…