20 Ekim 2009 Salı

KIRDA AÇAN ÇİÇEKLER 3





Nazlı Hanım ve eşi Mehmet Bey, her sene eylül sonuna doğru başka yerlerde havalar soğumaya başladığı halde, hala  sıcak olan ve bu mevsimde denizinin harika olduğu bildikleri bu kasabaya gelirlerdi, bir hafta on günlüğüne. Kaldıkları otele yerleşmeden önce yine her sene olduğu gibi bu sene de, kasabada oturan, Nazlı’nın uzaktan akrabası Fatma Ablalara uğradılar.

Telefon ederek geleceklerini haber vermişlerdi. Fatma Ablanın eşi Hüseyin Ağabey karşıladı onları, her zamanki sıcak neşeli tavrıyla… Bahçedeki ocakta sacın üstünde, içine bahçeden toplanmış semizotu konularak yapılan gözlemeler pişirilmeye başlanmıştı bile. Ocağın kenarındaki büyük zeytinyağı tenekesinin ağzı kesilip, bir yanına da hava alması için küçük bir pencere açılmış, iç yüzü sıcağı muhafaza etmesi için çamurla sıvanmış, içine de ocaktan alınan kor halinde odun parçacıkları doldurulmuş, bir nevi semaverin üstünde de çay kaynıyordu. “Ne zaman uyandın da bunları hazırladın Fatma Abla” dedi Nazlı. “Sen geleceğim dersin de ben uyuyabilir miyim ciğerim?” dedi kadın ellerini önlüğüne silerek misafirlerini karşılamak için yerinden kalkarken. Bir taraftan da içeriye, gelinine seslendi “Gülcan! Hadi kuzum, masayı hazırla misafirlerimiz geldi” “ Bu kadar zahmete ne gerek vardı Fatma Abla?” “ Ne zahmeti ciğerim, burda koca ev boş dururken otele motele gitmenize çok kızıyorum zaten. Bari bu kadarcık bir şey yapayım bırak da.” “Peki peki kızma.” dedi Nazlı ve kadını yanağından öptü neşeyle.  “ Ben de kurt gibi acıktım zaten, ne ikram edersen yiyeceğim. “

Evin gelini “Hoş geldiniz.” dedikten sonra  içeriden, bahçedeki sedirin önündeki masanın üstüne kahvaltılıkları taşımaya başladı tepsiyle. “Hımm! ne güzel olmuş semizotuyla gözleme.” dedi Mehmet. Masanın hazırlanmasını beklemeden ayak üstü atıştırmaya başlamıştı. “ Ye kuzumm ye!“ dedi kadın “Ama onunla doyurma karnını, bak bunlar da var.” Sacın üstünde yaptığı diğer hamurişi çeşitlerini gösterdi elindeki oklavayı uzatarak.

Bu insanları çok seviyordu Nazlı da Mehmet de. Çalışkan,  candan, sevgi doluydu karı koca. İki katlı ve bakımlı evlerinin üst katında oğulları ve eşi, alt katta kendileri oturuyorlardı. Evin dört bir yanını çevreleyen geniş bahçede incir, portakal,  limon,  şeftali ve başkaca meyve ağaçlarının yanı sıra, domates, biber, patlıcan gibi sebzeler ekiliydi. Arka tarafta karpuz kavun bile vardı, üstlerinde koca koca olmuş meyveleriyle…

Evin balkonundan birkaç basamakla inilen bahçenin ön tarafında; gövdeleri ağaç gövdesi kadar kalınlaşmış iki asmanın kapattığı geniş çardağın altında kahvaltılarını yaptılar hep beraber neşeyle. Tepelerinden, her biri neredeyse iki kilo gelen iri taneli yöreye özgü üzüm salkımları sarkıyordu.

“Yeğeninin kocası geldi mi Hüseyin abi? “ diye sordu Nazlı… Gelmemişti. Hiç aramamıştı da… Kadıncağız bu yaz yine, üç beş kuruş kazanabilmek için akrabalarının bahçesinde incir toplamaya gittiğinde, ağaçtan düşmüştü. Eli kayarak ağacın altındaki kayaların üzerine düşmüş hem kolunu hem kalça kemiğini kırmıştı. Bir aydır yatıyordu. Hiçbir sağlık güvencesi olmadığı için ona oldukça yüklü gelen hastane masraflarını Akrabalar karşılamışlardı. “Neyse ki yaz tatili de, Ahmet bir lokantada iş buldu. Bulaşıkçılık yapıyor. Ayşe de evde Annesine her konuda yardımcı. Koca evi çekip çeviriyor küçücük kız ama iki gün sonra okullar açılıyor. İkisi de okula gidecek. O zaman ne olacak bilmiyoruz. Ablası da çok ilgilenmiyor kadıncağızla”dedi adam...

“Abi çocuklara aldıklarımızı çıkaralım arabadan. Birazdan gelirler. Bizim getirdiğimizi görmesin Ahmet… Her sene gelirken Ayşe ve Ahmet’in okul ihtiyaçlarını alır, Hüseyin Ağabeye verirler, Anneleri için de bir miktar para bırakırlardı. Ahmet’in hassasiyetini bildikleri için bunu gizlice yapıyorlardı…

Tam aldıklarını çıkarmışlardı ki Ahmet’le Ayşe'nin geldiğini gördüler karşıdan…

nurten y tartaç

Devamı var…

12 yorum:

sufi dedi ki...

devamını bekliyoruzzz

Çınar dedi ki...

sufi; tamam canımm :))

Sevgiler

aslan dedi ki...

Devamını bekliyorum.İzninizle genel
yorumumu bittikten sonra yapacağım.
Dostlukla...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Hemde merakla!!!

Zeugma dedi ki...

Nerde bunların babaları yaaa???

:((

Kızıyorum adama iyiden..

Çınar dedi ki...

Aslan BeY; tamam:) yorumunuz benim için çok değerli.

Sevgiler

Çınar dedi ki...

Nur'cum; Bu aslında bitmiş bir hikaye değil. Sonu nasıl olacak ben de bilmiyorum:))

Sevgiler

Çınar dedi ki...

Zeugma'm; Valla kimse birşey bilmiyor. Kısa bir süre görünüyor, Çevreden "ne yapıyorsun,utanmıyor musun..?" baskılarını görünce habersizce yok oluyor tekrar.

Sevgiler

Sanem dedi ki...

Devamı yok mu devamı? :)

Çınar dedi ki...

Sanem; hoşgeldiniz...

Olmaz mı var:))

mutfakcini dedi ki...

Devamını birazdan okuyucam :) Çok güzeldi..Semziotlu gözlemenin kokusu burnuma geldi.Karakterler çok tanıdık..gözümde canlandı..Yüreğine sağlık.

Çınar dedi ki...

EBRULİ; :)) aldın mı kokusunu? Çok güzeldir hem tadı hem kokusu gerçekten de:)

Teşekkürler canım.