2 Ekim 2009 Cuma

Güz Gülleri



Size bir sürprizim var dedi küçük kız, gözlerini koca koca açmış yerinde zıplayarak. Daha ellerindeki bavullarını bırakmamıştı bile anne babası. Antreye bavulunu bırakan Annesi, ”hayırdır!” dedi çok ta önemsemeyerek. Her zaman böyle heyecanlı, kıpır kıpırdı kızları. Bu nedenle sıradan 
geldi kızlarının coşkusu. ”Dur dur! etrafımda dönüp durma, ne var ne oldu? Hayırdır!” Anne ve babasını ellerinden tutup çekiştirerek küçük salonlarına getirdi Zeynep. Kanapede oturan kardeşinin iki elinden tutarak ayağa kaldırdı, ellerini bırakıp karşısına geçti. Kollarını ona doğru açarak “Hadi Ömer gel bana. Hadi! Yürü bak! Annemler geldi, göster onlara ” Ömer ürkek, titrek adımlar attı. Bir…iki…üç…dört… Ve yere kapaklandı. Hıçkırıklarla ağlıyordu karı-koca bu mucize karşısında. Bir süre yerde oturup kaldılar gözyaşları içinde. Zeynep, Bülent ve 9 yaşındaki sakat oğullarıyla sarmaş dolaş…

Yürümez demişti doktorlar... " Mümkün değil. Bu ameliyatı sadece hocamız istedi diye yapıyoruz. Boşuna eziyet çekip emek harcıyorsunuz… " Hocaları kadının akrabası idi. O da umutlu değildi yürüyeceğinden ama dayanamamıştı, bu kardeşi kadar sevdiği, çocukluğunu onların bağ evlerinde eşeğe binerek, çekirge avlayarak geçirdiği kırgın, üzgün”Bir umut. “diye yalvaran Anneye. Çekirge avına çıkarlardı beraber ve yakaladıkları çekirgelerin kolunu bacağını, eline aldığı bir jiletle keser ”Ben doktor oldum, ameliyat yapıyorum." diye minicik zavallı hayvanları parça parça yaparken Ayşe’yi de asistanıymış gibi kullanırdı. Küçük kız yalvarırdı “Abi yapma yazık!” diye… Sonunda büyüdü, dünyaca tanınmış bir cerrah oldu prof. Demir. Yurda döneli birkaç yıl olmuştu ve şimdi hastanede bölüm başkanıydı.

Oturdukları kasabadaki aile doktorları inanmıştı yalnızca çocuğu yürüteceklerine. Eskiden aile doktorları vardı. Her konuda uzman aile doktorları. Başınız ağrısa da ona giderdiniz, kalbinizde sorun varsa da önce o görürdü. Doktor Ayhan Bey de öyle bir doktordu. Her konuda bilgili, ailenin yalnız doktoru değil, psikologu, dostu, sırdaşı. Öyle ki sorunlarını dinler, öğütler bile verirdi karı-kocaya…“ Biz bu çocuğu yürüteceğiz. Kim ne derse desin aldırmayacak, yılmayacaksınız. Her söylediğimi harfiyen yapacak, hiç ihmal etmeyeceksiniz.” demişti. Tamam dediler "kelimesi kelimesine uyacağız söylediklerinize. Size güveniyoruz." Bunun üzerine gelmişlerdi Ankara’ya. Kadın Demir Ağabeyine bunun için yalvarmıştı.”Ne olur, sonuç ne olursa olsun razıyım. Yaptıralım şu ameliyatı.”diye.

Çocuk ameliyattan bacakları iki yana alabildiğince açık, belden aşağısı alçılı, mumya gibi çıktı. Üç ay bu durumda, daha sonraki üç ayda da iki bacağı kalçadan itibaren boydan boya alçılı kaldı…

Alçı tamamen çıktığında, Ayşe tekrar Ayhan Beye gitti, bundan sonra neler yapması gerektiğini öğrenmek için…Günde üç kez sıcak su içinde masaj yapılacak, devamında da pudrayla ovularak aynı masaj tekrar edilecekti. O yıllarda küvetli ve sürekli sıcak su akan banyolar yoktu evlerde. Kadın her gün sabah, öğle ve akşam, bahçede kazanla kaynattığı suyu büyük aliminyum bir leğene doldurup oğlunu içine oturtuyor, doktorun anlattığı sıra ve sayıda, önce ayak bileklerini 360 derecelik daireler çizdirecek şekilde çeviriyor sağa sola, sonra diz kapaklarını bükerek bacaklarını içe dışa açıp kapama hareketleri yaptırıp sudan çıkarıyor, kuruladıktan sonra aynı hareketleri pudrayla tekrarlıyordu. Bu da tam üç ay sürdü. Anne baba değil yalnızca, abi ve ablası da, aynı zamanda zihinsel engeli de olan Ömer’in yürüyebilmesi için var güçleriyle gayret ediyorlardı. İki kişi ellerinden tutarak mahallede yürütüyorlardı her gün, bu banyoların ardından. 

***

Tam da bu yoğun, zor günlerde Babanın romatizma ağrıları şiddetlenmiş acı içinde kıvranıyordu. Yine aile doktorları, can simitleri Ayhan Bey, kaplıca tedavisinin şart olduğunu söylemişti. Ömer’in tedavisi sürüyordu ama çaresiz, çocuklarını Anneannelerine bırakıp gittiler kaplıcalara. Zeynep daha 11 yaşında ağır bir sorumluluk altına girmişti. Kimseye bırakmıyor, kardeşinin banyosu masajları ve yürüme egzersizlerini kendisi yaptırıyordu. Artık Ömer tek elinden tutarak yürümeye başlamıştı Anne Babasının gelmesine yakın.”Yürüteceğim bak göreceksin.”demişti Anneannesine. ”Annem Babam geldiğinde Ömer yürüyor olacak” Bu kız cennetlik yahu, ben bunun gibi abla görmedim. Yaşıtları sokakta oynarken o kardeşini gezdiriyor sabah akşam.” demişti mahallenin şarhoşu Annesine bir keresinde. Evet, gerçekten de kendini kardeşine adamış onu yürütmeye and içmişti sanki…Öyle de oldu. Anne Babasının gelmesine 2 gün kalmıştı ki, Ömer elinden tutulmadan iki üç adım atmaya başlamıştı…

(Bu da gerçek bir hikaye,bitişik komşumuzun ve benim sevgili arkadaşım Zeynep’in hikayesi)


Devamı var

nurten y tartaç

16 yorum:

ELİF dedi ki...

Devamı gelecek mi??

Çınar dedi ki...

ELİF'cim,devam etmek üzere başladım ama hep iç karartıcı hikayeler yazıyorum diye kararsızım şimdi.

Sevgiler canım

Belgin dedi ki...

Cinar ablam, yaz hikayenin devamini yazzzzzzzz lütfeeeeeen:))

Leylak Dalı dedi ki...

Çınarcım, senin etrafındakilerin hepten hayatı romanmış ya:)) Yaz canım, yaz sen, neşeli de olsa, hüzünlü de okuruz biz.
Sevgiler...

aysegul dedi ki...

Canım Çınar ablacığım,azmin elinden birşey
kurtulmuyor.Zeynep kocaman yüreğiyle mücadelesinen galip çıkıyor ve Ömer'in
ilk adınlarını atmasını sağlamış.Üstelik 13 yaşında olmasına rağmen.Bu anınızı iç karatıcı bulmıyorum,hayattan gerçek kesitler.Lütfen böyle düşünmeyin,devamını bekliyorum.

Sevgilerrr

ELİF dedi ki...

Biliyorsun ki hüzünlü dizileri sever bizim halk:) yaz ablacım sen..

Asuman Yelen dedi ki...

Bana hüzünlü değil aksine umut mesajlı bir hikaye gibi geldi. Yaşanmış olması bunu daha da anlamlı kılıyor. Hiç yarım bırakma Çınar'cım.Devamını çok merak ettim doğrusu. Çok da güzel yazmışsın.
Sevgilerrr...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Zeynep Hn. daha sonrasını da anlatmıştır muhakkak. Sakıncası yoksa devam et Çınar'cım üzülsekte okuyalım. Gerçek yaşamlar bunlar
kaçarı yok ki!!!
Sevgilerimle...

aslan dedi ki...

Merhaba Çınar hanım,küçük Zeynep'in kardeşine verdiği fiziki ve psikolojik desteği büyük bir ilgiyle okudum.Çağımızda
birçok hastalığın psikolojik olduğunu düşünürsek,burada sevginin gücü sonuca gitme konusunda etkili olabilir diye düşünüyorum.Hüzünlüde olsa hayatın gerçeklerine parmak basıyorsunuz,bence de devam etmelisiniz.
Dostlukla...

sünter dedi ki...

Cinarcim,
sevgi´nin,umut´un nelere kadir oldugunu gösteren güzel bir hikaye. "Inanmak daglari devirir" diye bir deyim vardir almanlarda bu hikayede öyle iste. Yasanmis olmasi da ayri güzel.
öpüyorum

MELİS dedi ki...

Sevgili Çınar abla,
Hayat tecrübenizi yansıtan yazılarınızı severek okuyorum.
Gerçek hayat okulu;kitaplardan ve
teorilerden öğrenilmiyor.Devamını
bekliyoruz.

Sevgiler

Çınar dedi ki...

Hepinize çok teşekkürler.Devamını yazdım...


İyi ki Varsınız...

Gülen Tezer dedi ki...

İsteyince, sevgiyle, özveriyle neler oluyor; neler başarıyor küçücük koca kalpler..
Güzel anlatımın için teşekkürler Çınar'ım..

Çınar dedi ki...

Gülen'cim.Evet herşey gönülden inanmaktan ve istemekten geçiyor.

Sevgiler canım

Zeugma dedi ki...

Öylesine güzel yazıyorsun ki..Zevkle okunuyor..
Yeni bir hikaye başlamış diye çok sevindim.
Gerçek hayattan alınma olmaları daha da etkileyici kılıyor.
Benim sevgili öykü ustası Çınarcığım..
Durmadan yaz sen..
Sevgiler..

Çınar dedi ki...

Zeugma;Benim için ne güzel şeyler yazmışsın böyle? Çocuk gibi şımardım okuyunca.Çok teşekkürler canım benim.


(Son iki yazında birilerinin seni üzdüğü izlenimini edindim.Sürekli girip bakıyorum moralinin düzeldiğini gösteren bir yazı yazmış mısın diye. Umarım iyisindir.

Sevgiler